03 Ocak 2019 15:12

Bu 100 günlük planlar bizi kurtarır mı?

Bugün bu “projeler” neden yeni şeylermiş gibi gözümüze sokuluyor?

kriz görseli

Paylaş

Deniz TEZEL
İstanbul

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan "İkinci 100 Günlük Eylem Planını” açıkladı. Cumhurbaşkanlığı ve 16 bakanlığın 100 gün içerisinde yapacağı icraatları sıraladı. Konuşmasında yaşadığımız onca sıkıntıya rağmen kasım ayının 10’unda son bulan ilk 100 günlük eylem planı döneminde %97 gibi bir başarı oranı sağlandığını, gerçekleştireceklerini açıkladıkları 400 projenin 340 tanesini tamamladıklarını söyledi. Peki şöyle bir geriye dönüp bakacak olursak nasıl bir tabloyla karşılaştık bu projeler hayata geçirilirken gerçekte neler gördük bu 100 günde?

İLK 100 GÜNDE FİYASKO

Geride bıraktığımız 100 günde enflasyonun rekor kırarak %25’lere tırmandığını, ilk eylem planının daha hemen ilk günlerinde doların 7 liraya fırladığını ve TL’nin değer kaybının %40’lara ulaştığını gördük. 7 bin civarında şirketin konkordato ilan ettiğini, işsizlik ve yoksulluğun tavan yaptığını, yağmalanan işsizlik fonunu, her geçen gün artan iş cinayetlerini gördük. Oğluna pantolon alamadığı için intihar eden babalar, atanamadığı için intihar eden öğretmenler, tahta kurulu yatakhanelere, kölece koşullarda çalışmaya isyan edip haklarını aradıkları için tutuklanan havalimanı işçilerini gördük.

PROJELER NEYE DEVA?

Bu konuyla ilgili birçok şey söylenebilir elbet. Peki şimdi bir de ikinci 100 günlük planda vaat edilenlere, önümüze konulan “projeler”e bir göz atalım.

Mesela “gençlerimize gelecekteki iş planlarında yardımcı olmak adına her üniversiteye Kariyer Merkezleri kurulması”nı öngörüyor eylem planı. Sanki bugün üniversitelilerin gelecek kaygısıyla kariyer etkinliklerinin birinden çıkıp öbürüne koşarak sertifika toplamaya çalışması, iş bulmakta faydası olur belki diye ücretsiz olarak her yere staj başvurusu yapması, her 5 üniversite mezunundan birinin mezun olduğunda karşılaştığı işsizlik sorunu üniversitelere açılması planlanan bu kariyer merkezlerinde kariyer planlaması yapılarak çözülecekmiş gibi. Oysa temel sorun her ile üniversite açmayı, bir binanın kapısına rektörlük tabelası asıp orayı üniversite ilan etmeyi maharet sayan, eğitimin içini boşaltan, üretime dayanmayan, dışa bağımlı ekonomik politikalar izleyen iktidardadır. Bu sorunun üretime dayalı halkçı bir ekonomik politikaya sahip olunmadan çözülmesi elbette beklenemez.

“PLANLAR” VE SOMUT GERÇEKLER

81 ilin tamamında çocuk işçilikle mücadele birimleri kurulacağı yer alıyor planda ama çocuk yaşta çalışmanın önünü açan eğitim politikalarını, 4+4+4 eğitim sistemin ardından açık liseler teşvik edilerek çocukların eğitim hayatından koparılıp ucuz işgücü olarak çalışma hayatına yönlendirildiğini görüyoruz. İktidarın burada sorunun temelinin üzerinden atladığı, buna çanak tutan eğitim politikalarından vazgeçmediği ve çocuk işçi çalıştıran işyerlerine caydırıcı yaptırımlar uygulamadığını rakamlar çok açık gösteriyor. Adana’da haftalığı 100 TL’ye çalıştığı fabrikada kafası pres makinesine sıkışarak ölen 13 yaşındaki Çocuk İşçi Ahmet Yıldız da çocuk işçilerden biriydi. Ahmet Yıldız’ın ailesi işverenle uzlaşıp şikayetini geri çekmişti. Ahmet Yıldız, Eren Eroğlu ve Velican Çelik davaları çocuk iş cinayetlerinde cezasızlığın en somut örneği karşımızda duruyor.

Yeni bir insan hakları eylem planından ve insan hakları ve demokratikleşme alanındaki iyileştirmelerden de bahsediyor eylem planı ama ağzını açanın cumhurbaşkanına hakaret suçuyla yargılandığını 2003’te bu suçtan yargılananların sayısının 2018’e göre %201 binlik artışla 7 bin kişiye çıktığını görüyoruz. Bunu en yakın tarihte katıldıkları TV programında ülke demokrasisine ve yönetilme biçimine dair görüşlerini ifade etmelerinin ardından Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın ”bedelini ödeyecekler” diyerek hedef göstermesinin ardından savcıların harekete geçmesiyle haklarında soruşturma açılan Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’ de gördük. İş cinayetlerinin 13 kat arttığı, 4 bin çocuğun yaşam hakkının ihlal edildiği, toplantı ve gösteri hakkının fiili olarak ortadan kaldırıldığı bir tablo görüyoruz karşımızda. Demokratikleşme bir yana bu güne kadar kazanılmış olan tüm demokratik haklara karşı bir saldırıyla karşı karşıyayız.

Bir yanda ilan ettikleri programlarında gençlik merkezlerinin açılmasından, gençlerin kötü alışkanlıklardan ve suçtan uzak tutulması amacıyla faaliyetlerin gerçekleştirilmesinden bahsediyorlar ama bir yanda rakamlar karşılıyor bizi ülkede ne istihdamda ne de eğitimde yer almayan kayıp gençlik oranı yaklaşık %28 yani devlet gençlerin neredeyse 3’te 1’inin ne yaptığından habersiz. Yani devlet okulda mı, evde mi, kahvede mi, nerede olduğunu bilmediği bu gençleri çetelerin, tarikatların insafına kendisi terk etmiş durumda zaten.

Yükseköğrenim öğrencilerinin barınma ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla 10 ilde 12 yurt projesinin açılışının yapılması yer alıyor programda sanki var olan ihtiyacı karşılayacakmış gibi ilan ediliyor üstelik. Oysa açılan, açılması planlanan yurtlar ihtiyacı karşılamaktan çok uzak. Yüz binlerce öğrenci ya çok yüksek fiyatlarla özel yurtlara gitmek zorunda bırakılıyor ya da cemaat yurtlarını seçmek zorunda kalıyor.

Son bir projeye daha bakacak olursak öğretim programlarının işgücü piyasasının ihtiyaçlarına göre güncellenmesini içeriyor sanki yıllardır böyle yapılmıyormuş gibi. Sanki zaten tüm eğitim müfredatını bu ihtiyaca göre şekillendirmiyor, yoksul ailelerin çocuklarına iyi bir eğitimin kapılarını kapatmak ve meslek liselerine yönlendirmek üzere eğitim politikaları uygulanmıyormuş gibi bahsediyorlar.

KRİZİN ORTASINDA “PROJE”LER

Bunlara benzer pek çok proje seçebiliriz elbette bu eylem planı içerisinden 454 yeni proje içeriyor çünkü. Hangi projeye bakarsak bakalım herhalde hepsi için benzer şeyler söyleyebiliriz. Ve elbette bu projelerin ardından karşılaşacağımız tablonun birinci 100 günlük plandan sonra karşılaştığımızdan farklı olmayacağını tahmin edebiliriz. Bu projeler işçi ve emekçilerin, gençlerin ihtiyaçlarını karşılamaktan ya çok uzak projeler ya da doğrudan onların aleyhine, tamamıyla sermayenin çıkarlarına uygun hazırlanan projeler. Bu elbette AKP iktidarı boyunca alışılagelmiş olan onun tam da kendi sınıfsal pozisyonundan kaynaklı olarak kendi çıkarlarını gözeterek uyguladığı, uygulamayı planladığı politikalar ama bugün bunlar neden yeni şeylermiş gibi gözümüze sokarcasına bu şekilde ilan ediliyor, özellikle de bu projelerden gençlik için olanlar parlatılarak önümüze konuyor?

Bugün gelinen noktada yaşanan çeşitli gelişmelerden görüyoruz ki ekonomi bir kriz sürecine girmiştir. Sanayiden, tarıma, finanstan ticarete kadar tüm sektörler krizin etkisindedir. Cumhurbaşkanın yıllardır büyüyen ve kıskanılan bir ekonomiden söz ettiğini, krizi inkar ettiğini görüyoruz. Ama aynı zamanda ekonomideki kötü gidişi durdurmak adına ilan ettikleri ekonomik programlarında da görüyoruz ki bir kriz sürecine girildiğini açıkça ilan ediyor ve bu krizin yükünü işçi emekçilerin sırtına yüklemeyi amaçlıyorlar. İşte tam da böylesi bir dönemde ilan edilen bu 100 günlük programlardan anlıyoruz ki iktidar bu projelerle her şey yolunda mesajı vermek istiyor. Dahası gençliğe dönük vaatlerden, projelerden anlıyoruz ki bugüne kadar tüm çabalarına rağmen sermayenin kendi politikalarına kazanmayı başaramadığı gençliği bugün bu projelerle gözünü boyamayı kriz sürecini aşmak için uygulayacağı politikalara yedeklemeyi amaçlıyor.

 

ÖNCEKİ HABER

ABD’nin Suriye’den çekilme kararının ardından

SONRAKİ HABER

Bir yılı geride bırakırken üniversiteler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa