Venezuela'da son durum: Dış müdahale için yeni bir adım örgütleniyor
Maduro’nun yemin ederek yeni dönemine başladığı Venezuela’daki ekonomik ve siyasi krizi, PCMLV Yöneticisi Manuel Luis ile konuştuk.
Fotoğraf: Venezuela Başkan Yardımcılığı
Elif GÖRGÜ
İstanbul
En son iki yıl önce görüştüğüm Venezuelalı bir arkadaşımla karşılaşıyoruz. Görüşmeyeli 20 kilo birden vermiş. Kişisel bir tercih değil, dışarıdan dayatılan ve içeride de gerçek çözümlerden kaçınıldığı için derinleşen ekonomik, sosyal ve siyasal kriz sürecinin ortaya çıkardığı kolektif bir rejimden payına düşen bu... Et ve tavuk ürünleri çoğunlukla ithal edildiği, ABD-AB yaptırımlarıyla dış ticaret sınırlandırıldığı için “Hepimiz mecburen vejetaryen olduk” diye gülüyor: “Aç değiliz, beslenme düzenimiz değişti” diye de beni avutmaya çalışıyor. Göç ettiği sanılmasın, ülkesinde yaşananları anlatmak için yurt dışına çıkmıştı ve kendi deyimiyle “kalıp direnen çoğunluk”tan biri olarak çoktan geri döndü bile.
MADURO’NUN TÖRENİ YENİ KRİZİN HABERCİSİ
Bugün Venezuela’da Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun mayıs ayında kazandığı başkanlık seçimleri vesilesiyle başlayacak olan yeni görev süresi için yemin töreni gerçekleşti. Ülke içindeki sağ muhalefet ile ABD ve AB müttefiki Latin Amerika ülkelerinin başını çektiği “Maduro’yu tanımayacağız” kampanyasıyla siyasi ablukanın sertleşeceğinin sinyali verilmiş durumda.
Ülkenin içinde bulunduğu güncel durumu ve önümüzdeki sürece dair öngörüleri, Venezuela Marksist Leninist Komünist Partisi (PCMLV) Politbüro Üyesi Manuel Luis ile konuştuk.
“ABD-AB emperyalist bloku yeni dönem için bugün yemin edecek olan Maduro Hükümetini illegalize ve izole etmeye yönelmektedir. Bu şekilde yürütme açısından da bir boşluk yaratmaya çalışılacak ve ‘başarısız devlet’ (failed state) ilan ederek devleti daha da zayıflatmaya yönelecek” diyen Luis, uluslararası müdahale yolunda yeni bir adım daha atılacağını belirtti.
‘VENEZUELA HALKI DİRENİYOR VE MÜCADELE EDİYOR’
Luis, “Venezuela halkı direniyor ve mücadele ediyor” şiarıyla yürüttükleri uluslararası dayanışma kampanyasını da anlatarak, farklı ülkelerdeki emek örgütlerinin ve devrimci örgütlerin antiemperyalist eylem ve sınıf dayanışması temelinde verecekleri desteğin Venezuela halkının mücadelesi açısından önemine de vurgu yaptı.
Luis, Maduro-Erdoğan yakınlaşması için ise “Erdoğan ile yakınlaşma Venezuela emekçilerinin yararına değil” diyerek asıl yakınlaşması gerekenin iki ülkenin emekçileri olduğunu söyledi.
ABD-AB YAPTIRIMLARI ÜLKEDEKİ DURUMU AĞIRLAŞTIRIYOR
Venezuela’nın içinde bulunduğu sosyal/ekonomik sorunların boyutu nedir? Emekçiler için genel olarak halk için ülkedeki yaşam koşulları son yıllarda nasıl değişti? Gerçekten ‘açlık’ var mı örneğin?
Venezuela’da bugün sosyo-ekonomik durum karmaşık ve bir süre daha böyle devam edecek. ABD ve Avrupa Birliği’ndeki (AB) müttefiklerinin oluşturduğu emperyalist blokun Venezuela’ya yönelik blokajı derinleştirme tehditlerine bağlı olarak, büyük ihtimalle bu aydan itibaren de durum kötüleşecek. Maduro Hükümetini tanımama ve illegalize etme kampanyası başlatarak bu şekilde yürütmeyi zayıflatmaya çalışacaklar.
Bu politikayı hayata geçirmek için, yeni yaptırımlar aracılığıyla büyük bir diplomatik ve ticari izolasyona ihtiyaçları var, bu da hiç şüphesiz içerideki durumu ağırlaştıracak. Bir yandan da sınıf mücadesi keskinleşecek ve hükümet içindeki bazı kesimlerin miskinliği, yolsuzluğu ve çelişkileri daha belirgin hale gelecek. Tüm bu faktörlerin geniş halk kesimlerinin yaşamına etkisi derinleşecek ve elbette yeni ve daha karmaşık durumlarla baş etmek zorunda kalacağız.
Mevcut durum ve ciddi tehditler sadece ABD, AB ile Kolombiya ve Brezilya gibi bu güçlerin kuklaları olan hükümetlerden gelmiyor, aynı şekilde ancak ikincil olarak, ülkenin sahip olduğu doğal zenginlikleri ele geçirmek isteyen diğer emperyalist güçlerden de geliyor. Bu durum 2019 panoramasını daha da karmaşık hale getiriyor.
İKİYÜZLÜ İNSANİ YARDIM DEĞİL HALKLARIN DAYANIŞMASI
Devrimcilerin nesnel gerçekliği anlamak için çalışmaları, halk hareketinin zayıflıklarını aşma yönünde bir taktik belirlemeleri ve özellikle de sınıf kardeşlerinin desteğini alacakları; hükümetle değil mücadele eden ve direnen Venezuela halkına yönelik geniş bir uluslararası dayanışma hareketinin yaygınlaşması gerekiyor.
Bu arada, bilimsel anlamıyla ve dünya ölçeğinde bu konuda uzman örgütlerin değerlendirmeleri doğrultusunda denebilir ki Venezuela’da “açlık” yok, fakat bazı unsurlar gıdayı bir silah olarak kullanarak ve gıdaya ulaşımı zorlaştırarak açlığı provoke etmeye çalışıyor. Açlık tezi, hükümete yönelik ve üretim için mükemmel koşullara sahip halkı demoralize etmeye yönelik politikanın bir parçası, bununla ülkenin kapıları “insanı yardım” denilen sürece açılmak isteniyor, insanlığın bam teline dokunularak, aslında emperyalist müdahaleden başka bir şey olmayan uluslararası müdahale haklı çıkarılmaya çalışılıyor, ki buna izin vermemeliyiz. Çünkü bu “insani yardım” ile daha büyük büyük problemler kışkırtılıyor ve bu aslında bağımlılığı artıran kısır bir döngü.
Haiti’de ve ve bazı Afrika ülkelerinde “insanı yardım”ın ya da “demokrasi için mücadele” söyleminin halkları baskı altına almak için kullanılan müdahale ve yıkımı gizleyen maskeler olduklarını gördük.
VENEZUELA HALKININ YAŞAM KOŞULLARI HER AÇIDAN DEĞİŞTİ
Öte yandan Venezuela halkının durumu her açıdan değişti; maddi koşullardan başlayarak sosyal, ideolojik ve politik olarak değişti. Chavez dönemindeki refah patlamasından bugünün yoksunluk ve sınırlılık durumuna geldik. Maddi olarak birçok alanda yerli üretimde büyük düşüş yaşanıyor; petrol, gaz, akaryakıt, demir, alüminyum ve ilaçlar... Bütün bu alanların altyapısında yüzyıldan uzun bir süredir Amerikan teknolojisi kullanılıyordu, şimdi bu teknolojiye yeterince ulaşılamıyor, bu da üretim zincirini felce uğrattı. 2018 yılında üretimdeki düşüş kritik bir noktaya ulaştı, bu da günlük hayatın sınırlanmasına yol açtı. Bu teknolojilerin yerini alacak alternatifler yaygınlaşmalı, her ne kadar böyle bir plandan bahsedilyor olsa da bu ilerletilemedi ve temel maddelerin üretimindeki düşüş nedeniyle ortaya çıkan güncel problemlere engel olunamadı.
Buna rağmen Venezuela halkı bir yandan emperyalist saldırganlığa karşı büyük bir direniş yeteneği gösterirken, diğer yandan da, mevcut reformist hükümetin çelişkileri, heterojenliği ve yetersizliğiyle karşı karşıya. Ayrıca, tarihsel ilişkilerden gelen teknolojik, ekonomik ve hatta kültürel ve idelolojik bağımlılıkla da mücadele ediliyor.
Biz Marksist Leninistler açısından tüm bunların, sosyal demokrasinin kapitalist üretim ilişkilerinin ve emperyalizmin ortaya çıkardığı ve en çok halk kesimlerini etkileyen temel sorunları çözme konusundaki yetersizliğini gösterdiği aşikar. Bu nedenle, bu süreç ancak işçi ve köylülerin liderliğinde bir halk egemenliği ve bağımsızlık yolunu inşa etmeyi gerçekten isteyenlerle birlikte aşılabilir, bunun için de tüm dünyadaki antiemperyalist mücadelecilerin dayanışmasına ihtiyaç var. Bir kez daha söylüyoruz ki, müdahaleci çıkarların arkasına gizlendiği ikiyüzlü “insani yardımlar”a değil, Venezuela’da büyük değişimler ve dolayısıyla gerçek bir devrim anlamına gelecek adil bir toplumun inşa edilmesi için direnen ve mücadele edenlerle devrimci dayanışmaya ihtiyacımız var.
TEMEL MADDELERDE DIŞA BAĞIMLILIK SORUNU
Halkımız, ulusal üretimdeki ve ithal ürünlerdeki azalma nedeniyle eskisi gibi tüketmeye devam edemediği bir değişimin sancılarını çekiyor; yeme alışkanlıklarında acımasız bir kısıtlamaya gitmek ya da Venezuela’nın zengin ve geniş ancak yarı terk edilmiş, üretimi düşen büyük çiftlikler ve geçimlik eken küçük çiftliklerden arta kalan topraklarda kendi gıdasını kendisi üretmek zorunda kalıyor. Ülkenin en kaliteli toprakları hükümetten de destek alan tarım burjuvazisinin elinde.
Bağımlılık sorununu aşmak için üretme, nüfusun bazı kesimleri özellikle de kentli orta katmanlar tarafından reddedildi, fakat diğer yandan yeni bir bilinç de ortaya çıkardı, üretim ve hayatta kalmak için örgütlenme mekanizmaları harekete geçti.
Merkezi emperyalist güçlere ekonomik, teknolojik ve siyasi bağımlılık önemli bir mesele. Teknolojinin, ticari değişim araçlarının ve büyük tekellerin sahipleri, bağımlı ülkelere kendi kontrollerini dayatıyor. Bu nedenle bağımlı bir ekonomi emperyalist bir abluka eylemine maruz kaldığında, büyük şirketler tarafından tamamen tekelleştirilen ve kontrol edilen kaynaklar kısıtlanıyor; üretimde durgunluk ve arzda azalma eğilimi ortaya çıkıyor, fiyat artışları ve güçlü enflasyonist baskıyla birlikte, ciddi politik ve sosyal sonuçlara yol açıyor.
SINIR ÖTESİNE MADEN KAÇAKÇILIĞI BİR DİĞER ÖNEMLİ SORUN
Venezuela’da ekonomik durumu zorlaştıran bir diğer olgu ise maden kaçakçılığı; sübvanse edilen malların yanı sıra altın, bakır, koltan, alüminyum gibi madenler de Kolombiya, Brezilya ve Karayip adalarına kaçırılıyor, hükümetin sosyal politikalarının bir parçası olarak ve devlet sübvansiyonları nedeniyle, ayrıca uluslararası fiyat teklifleriyle de bağlantılı olarak ulusal pazarda fiyatları düşük tutulan ve gülünç rakamlara satılan bu madenler, komşu ülkelerde kaçakçılara büyük kazanç sağlıyor. Bu konuda bir örnek akaryakıt; Venezuela’da bir dolar ile 70 bin litre benzin alınabiliyor, diğer ülkelerde ise uluslararası fiyatlardan ödeme yapılıyor ki ortalama bir litre 1.11 dolar ediyor, örneğin kaçakçılığın ilk adresi olan Kolombiya’da Venezuela benzininin litresi 0.79 dolara satılıyor.
EN ÇOK GÖÇ EDENLER İŞ ARAYAN BÜYÜK KENTLİ GENÇLER
Venezuela’dan göç konusunda durum nedir? Uluslararası medyada bir süre oldukça yoğun göç haberleri yapılıyordu. Kimler göç ediyor? Nereye gidiyorlar? Hükümetin bu konuda bir politikası var mı?
Dünyanın tüm ülkelerinde olduğu gibi Venezuela’da da sınır kentlerinde geleneksel göç vardı, büyük bölümü geçici göçmenler, sınırın ötesine gidip gelenlerdi. Bazıları ekonomik faaliyet sürdürebilmek için çifte vatandaşlık dahi almıştı. Yine 2 bin kilometrelik Kolombiya sınırında, Brezilya sınırında ve Karayip adalarıyla da sınır kaçakçılığı mevcuttu, ki bu Venezuela’daki krizle birlikte alternatif bir ekonomi olarak giderek büyüdü. Yeni olan ise, yoksunluğun artması ve siyasi ajitasyonun da etkisiyle göçmeye başlayan bir toplumsal kesimin ortaya çıkması, bu kesim asıl olarak iş güçlerini satmak için kitlesel olarak göç eden orta sınıflardan gençlerden oluşuyor, emperyalist enformasyon şirketlerinin yaydıklarının aksine, göç ettikleri yerlerde sokakta dilenenler ya da seks işçiliği yapanlar küçük bir azınlık.
Ekonomik, sosyal ve siyasi krizin bir ifadesi olarak göç Venezuela için yeni bir olgu. Tam tersi Venezuela’ya doğru bir göç mevcuttu. Latin Amerika’dan hatta Avrupa’dan ve Türkiye’den de göç oluyordu ama bizde tüm Arap ülkelerinden gelenlere “Türk” deniyor tabii. Asla dışarıya doğru bir göç akını olmamıştı. Şimdi binlerce Venezuelalı, öncelikli olarak da büyük kentlerden gençler ülkeden gidiyorlar; çoğu Kolombiya, Ekvador, Peru ve Brezilya’ya göçüyor, en abartılı rakamlara göre 3 milyon kişi, bu da nüfusun yüzde 10’a denk geliyor.
GÖÇ EDİLEN YERİN ÇALIŞMA KOŞULLARI VENEZUELA’DAN KÖTÜ
Çoğu istikrar ve yüksek gelir düşünü gerçekleştirmek için göç ediyor, çok azı gerçekleştirebiliyor. Bir kısmı yerel hayata uyum sağlayarak kalıyor, bazıları hayal kırıklığına uğramış olarak geri geliyor. Örneğin Venezuela’da haftalık çalışma süresi 40 saat ve sosyal yardımlar mevcut, ancak bölgedeki ülkelerin çoğunda çalışma süreleri 60 saati geçiyor ve sosyal güvence yok, genel olarak buralarda edinilen işlerin koşulları kötü ve ücretler düşük, bu yüzden daha büyük bir sömürüye maruz kalıyorlar, çoğu zaman yasa dışı çalıştırılıyorlar ya da yabancı düşmanlığına maruz bırakılıyorlar, bu durumda sağcıların yükselttiği “insani yardım” propagandasını boşa düşürüyor.
Hükümet ise komşu ülkelere gidip de geri dönmek isteyenlere ancak kaynağı olmayanlara ücretsiz uçuş ayarlıyor.
Partimiz, ülkede kalmayı teşvik ediyor ve hiçbir devrimcinin, sorunlarını bireysel olarak çözmek üzere, sorumluluklarını bırakmasının haklı gerekçesi olmadığını düşünüyor, Marksist Leninistlerin görevi, direniş ve mücadeleyi örgütlemek, yaşam koşullarının iyileitirilmesini halkın örgütlenmesine dayanarak gerçekleştirmek, devrimci ilerleyiş için toplumsal tabanı hazırlamak olmalı.
ÜLKEDEKİ MEVCUT DURUMUN 4 TEMEL NEDENİ VAR
Sosyal-ekonomik durumun bu hale gelmesinde ABD-AB müdahalesinin yanı sıra Maduro Hükümetinin rolü nedir?
Ülkedeki mevcut durumun dört nedeni var: Birincisi ekonomik krizin etkisi, ki bunun da üç bileşeni var; kapitalizmin genel krizi, 2008 ekonomik krizinin uzayan etkileri ve özellikle ABD’de üretimin artmasına neden olan petrolde fracking teknolojisinin ortaya çıkardığı aşırı üretim. İkincisi, Venezuela ekonomisini boykot etmek için diplomatik ve ticari eylemler gerçekleştiren ABD-AB emperyalist blokunun etkisi; esas olarak üst düzey yetkilileri cezalandırmak ve finansal işlemler ile ithalatı engellemek şeklinde uygulanıyor. Üçüncüsü, hükümetin ikircikli ve tutarsız tutumu; bu tutum ekonomi politikaları açısından ve sömürücüler, vurguncular ve yolsuzlara karşı harekete geçme konusunda tereddüt ve şüphelere neden oluyor. İçeride ve dışarıda blokaj altındaki ulusal üretim geliştirilmiyor. Dördüncüsü, etkili kriter ve ilkeler belirleyecek güçte bir birliği başaramayarak antiemperyalist mücadelede taviz vermek zorunda kalmış devrimci hareketin zayıflıkları.
Mevcut konjonktürde Venezuela ekonomisinin birincil hastalığı düşük üretimdir, çeşitli ürünlerde arz yetersizliğine neden olmuştur. Bu yetersizliğin sonuçları emperyalizme, başta da ABD-AB blokuna bağımlı bir ekonomi olmayla bağlantılıdır. Bu bağımlılık reformist hükümetin 20 yıllık yönetiminden sonra hâlâ devam etmektedir, bu nedenle de ABD-AB bloku ve müttefikleri ekonomiye ve böylece halkın yaşam koşullarına da darbe vurabilmektedir.
REFORMİST HÜKÜMET YALPALIYOR
Belirtilen nedenlerden dolayı protein ve yağ tüketiminde azalma yaşandı, halkın yerli ürünleri kendisinin ürettiği bir direniş süreci başladı. Bütün bunlar geleneksel beslenme biçimini etkiledi, miktarı ve niteliğini değiştirdi, fiyatların hızla yükselmesini sağlayarak en fazla kârı elde etmek isteyen emperyalist tekellerin istifleme ve piyasadan çekme pratiği enflasyonu da hızla yükseltti ve hiperenflasyona dönüştürdü; fiyatlar neredeyse günlük olarak yükseliyor ve 2018’in yıllık enflasyon oranı yüzde 1 milyon olarak hesaplanıyor!
Bağımlılıktan kurtulmak farklı bir yol; ulusal bağımsızlık, gerçek egemenlik, halk demokrasisi aracılığıyla ve bilimsel sosyalizmi dayanak alarak halkın başrolü alması yolunu izlemeyi gerektiriyor. Herhangi bir emperyalist bloka bağımlılığı aşmanın tek yolu budur. “Demokratik sosyalizm” rüyasındaki reformist hükümet, kendi doğasının da gereği burjuvazinin iyi niyetine inanarak bir dizi stratejik hata yapıyor, farklı emperyalist gruplar tarafından ekonomik, sosyal ve politik olarak halka darbe vurmak için kullanılıyor, ulusal ve toplumsal kurtuluşun imkansız olduğu fikrini yayıyor. Bu kritere göre bağımlılık gerekli bir kötülüktür. Hükümetin içindeki bir kesim, bu şekilde, yerli sağcılarla anlaşma ve bağımlılığı -bugün, başta gelen emperyalist bloklar arasındaki Çin ve Rusya ile- yeniden müzakere etme politikasına kadar gidiyor.
Hatta ABD ile benzer bir müzakereyi önerenler dahi mevcut. ABD ile karşı karşıya gelmekten korkan bu kesimlerin başında büyük sermayedarlarla içli dışlı olanlar geliyor. Tüm bu müzakereler doğal zenginliklerin teslimine dayanıyor.
Ülkedeki devrimci halk güçleri açısından hükümetin heterojen bileşimi; hükümetin içindeki, bir ileri bir geri giden, radikalizmden pragmatizme savrulan, beklemedeki temel görevleri erteleyen ama bir yandan da halkı ABD-AB emperyalist bloku karşısında direnişe teşvik eden çelişkili eğilimlere bağlı birçok yalpalanma ve belirsizliğin nedenidir. Ayrıca bu dalgaya muhafazakar tezler de, emperyalist arzular ve gerici yalpalanmalarla yüzleşmek için harekete geçen işçiler, köylüler ve yerel topluluklar aracılığıyla sokaklarda gün be gün inşa edilen çözüm için gerekli herhangi bir halkçı ya da devrimci faaliyeti durdurmaya uğraşarak katılıyor.
VENEZUELA’DA BURJUVA DEVLETİ ÇÖZÜLME SÜRECİNDE
Bir yandan da Venezuela devletinde kurumsal bir çözülme dikkat çekiyor. Örneğin ülkede iki meclis bulunuyor. Devlet nasıl işliyor? Bu, nereye kadar böyle gidebilir?
Burjuva devleti çözülme sürecinde. Burjuvazinin iki fraksiyonu, Çin/Rusya yanlısı gelişmekte olan burjuvazi ile ABD/AB yanlısı geleneksel burjuvazi arasında ekonomik, sosyal ve siyasal alanda ve ekonominin kontrolünü tamamen sağlamayı da imkansız hale getiren bir çatışma yaşanıyor.
Örneğin, yasama kuvveti muhalefet tarafından yönetilen ve Anayasa Mahkemesinin illegal ilan ettiği ancak hâlâ çalışan Ulusal Meclis (AN) ve “anayasa üstü” güçler tarafından yönetilen ve yasa yapan Kurucu Ulusal Meclis (ANC) olarak bölünmüş durumda. Aynı şekilde ANC tarafından görevinden alınan ancak Amerikan Devletleri Örgütü (OEA) tarafından tanınan sürgünde bir Cumhuriyet Başsavcılığı ile ülke içinde yasal olarak görevini sürdüren bir Başçavcılık mevcut. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin de bir bölümü illegal olarak yurt dışında çalışıyor ve yine OEA tarafından tanınıyor, çoğunluğu ise ülkede görevine devam ediyor.
MADURO YASA DIŞI İLAN EDİLEREK MÜDAHALENİN YOLU AÇILACAK
Bu durum siyasi olarak ciddi bir istikrarsızlık yaratıyor, muhalefet de hükümeti zayıflatmak için bu durumdan faydalanıyor. Fakat, Venezuela’daki durumu analiz ederken göz önüne alınması gereken bir nokta, devletteki bu çözülmenin yakın gelecekte önemli ve stratejik değerde ve devrimci bir durum da ortaya çıkarabilecek mücadelerin de alameti olabileceğidir. Sorun sadece hükümetin eylemi sorunu değil, daha da ötesinde devlet ve kurumları ciddi olarak etkilenmektedir, şimdilik emperyalistler arası çelişkiler durumu belirlese de, mücadele etmeye açık ve yavaş yavaş da durumunun farkına varan ve onu analiz ederek sınıfsal yanıtlar verme doğrultusunda ilerleyen bir halk da mevcuttur.
ABD-AB emperyalist bloku 2019 başlarında olduğumuz bu günlerde, 10 Ocak’ta (bugün) yeni dönem için yemin edecek olan Maduro Hükümetini illegalize ve izole etmeye yöneliyor. Bu şekilde yürütme açısından da bir boşluk yaratmaya çalışılacak ve “başarısız devlet” (failed state) ilan etme hedefiyle devlet daha da zayıflatılatılarak, Kolombiya, Aruba ya da Curazao yoluyla (NATO üslerinin bulunduğu Birleşik Krallık ve Hollanda’ya bağlı Karayip ülkeleri), “Lima Grubu”, OEA, NATO tarafından gerçekleştirilecek uluslararası müdahale yolunda bir adım daha atılmış olunacak.
SAĞ, SOKAK İNİSİYATİFİNİ KAYBETTİ, SİYASİ ALANI DARALDI
Peki tüm bunlar olurken sokaklarda durum nedir? Hükümet karşıtı muhalefet de hâlâ sokakta mı?
Sokak eylemleri bitmiş değil, tersine 2018 ortalarından bu yana yükselişe geçti, halk hareketinde ve sendikal harekette bir canlanma var. Sokaklarda, Marksist Leninistlerin ve diğer sol örgütlerin de katıldığı, ABD-AB emperyalist blokuna ve patron örgütü FEDECAMARAS ile Amerikalı-Venezuelalı patronların ortak örgütü VENAMCHAM gibi yerel kapitalist temsilcilerine karşı yönelen bir protesto iklimi hakim. Aynı şekilde Kellogs, Good Year, Smurfit gibi ABD tekellerinin fabrikalarına karşı işgal eylemleri gerçekleştiriliyor, yine Kraft ve Nestle gibi Avrupalı şirketlere karşı gösteriler düzenleniyor. Bunların yanı sıra, kamu hizmetlerinin yetersizliği ya da temel maddelerin yokluğuna tepki gösteren, daha iyi ücret ve fiyatların dondurulması talebiyle eylemler de düzenleniyor. 2017’nin sonlarına kadar sokak, sağcıların inisiyatifindeydi, hem barışçıl eylemler hem de şiddet eylemleri gerçekleştiriliyordu, fakat sokak şiddetine yönelik planlar ve boykot çağrıları başarısız olup saflarında bir moralsizlik yaratınca, birçok yönetici yenilgiyi kabullenerek ülkeden göç etti, sağın siyasi alanı daraldı.
HALK HEM EMPERYALİZME KARŞI HEM HAKLARI İÇİN SOKAKTA
Yine de çok açık ki sağ siyasi partiler uluslararası ve ulusal ölçekte emperyalist saldırganlığı destekliyor, boykot çağrıları yaparak kendilerini politik süreçlerden izole ediyor ve bu da muhalefet blokunda bir kafa karışıklığına neden oluyor, sorunlarına çözüm arayan halk çoğunluğu da bu politikaları reddediyor.
İçerideki gerici saldırganlık tarafından durdurulmuş toplum, geri çekilme sürecinden, yoksunluk ekonomisinin ve önceki yılların faşist şiddetinin olumsuz etkisinden çıkarak yeniden harekete geçiyor. Halk, bir yandan bocalayan hükümete desteğini eleştiriler ve talepler eşliğinde; diğer emperyalistlerin varlığını reddetmeden ancak bugün birinci düşmanın ABD emperyalizmi ve iş birlikçileri olduğunu da kavrayarak sürdürürken, diğer yandan da hakları için mücadeleye geçiyor. 2 ya da 3 milyon göçmen çeşitli nedenlerle ülkeden ayrıldı, ancak 27-28 milyon olarak bizler kaldık ve bu nüfusun 6 milyonu kararlı ve savaşçı, Bolivarcı yutseverlikten Marksizm Leninizme kadar çeşitli fikirler için mücadeleye hazır, iyimserliğimiz ve devrimci ilerlemenin nesnel olanakları da burada yatıyor.
BİR HÜKÜMET DARBESİ VE DIŞ MÜDAHALE MÜMKÜN MÜ?
ABD tarafından askeri bir müdahale ya da bir darbe mi bekliyorsunuz? Bunun için hangi koşullar mevcut?
Bağımlı ülkelerde hükümet darbesi için her zaman olanaklar mevcuttur, askerler yabancı fikirlerle eğitim görürler ve yöneten elitin bir parçası olmak isterler, çoğunun da fiyatı vardır.
ABD sadece darbe girişimini hayata geçirmekle kalmadı suikast gibi farklı şiddet eylemlerine de başvurdu, fakat bu engellenerek gerici planların başarısı şu ana kadar önlendi. Müdahalenin kademeli ve geleneksel olmayacak bir biçimde, (müdahalenin) piyonlarının dışarıda ülkeye karşı bir kuşatma halinde pozisyon almasıyla ve içeride, aşırı sağ ve şahinler ile kalıcı bağları olan ve uygun zamanda harekete geçirilmeyi bekleyen paramiliterler aracılığıyla gerçekleşeceğini düşünüyoruz.
Bu bağlamda ordunun durumu nedir?
Tüm ülkede güncel durum ya da ülkenin geleceğine dair tartışmalar ve farklı yaklaşımlar olmasına rağmen, şu ana kadar Silahlı Kuvvetler içindeki birlik kurumsal olarak korundu. Aşırı sağ küçük gruplarca isyan girişimleri oldu ancak etkisiz hale getirildiler, hiç şüphesiz ki ABD yanlılarıyla bağlantılıydılar ve doğrudan hükümeti şiddetle devirme ya da dolaylı yabancı müdahaleye olanak sağlama amacındaydılar.
MÜDAHALEYE KARŞI HALKA SAVUNMA EĞİTİMİ VERİLİYOR
Şunu belirtmek önemli; milisler aracılığıyla halk kesimleri, ABD Dışişleri Bakanlığının kararlarına bağlı askeri kurumların eski teorilerinden farklı yeni bir askeri öğreti ışığında savunma eğitimlerine katılıyorlar. ABD askeri misyonlarının ülkeden kovulması askerlerin devrimci fikirlere açık hale gelmesini sağladı, kendi tarihlerini öğrenerek ve ABD-AB emperyalist blokuna alternatif teknikler ile solun ulusal ve uluslararası deneyimiyle desteklenen yeni bir askeri öğretiyle eğitildiler.
Saldırı girişimleri ise ABD-AB emperyalist bloku ile doğrudan bağlantılı, öncülü ise bu yüzyılın başında ortaya çıkarılan İspanya, ABD ve diğer ülkelerin Venezuela topraklarının bir bölümünü işgal etmek hedefli askeri plan olan, aşırı sağın komplo planı Balboa Operasyonu’nun birer parçasıydılar.
Bizim bu konudaki düşüncemiz ise halkın mücadeleye örgütlenmesi gerektiğidir.
VENEZUELA’DA HANGİ SENARYO HAYATA GEÇİRİLECEK?
Venezuela’nın ekonomik, sosyal ve siyasal durumu daha ne kadar bu şekilde gidebilir? Nesnel koşullar size hangi senaryonun hayata geçeceğini söylüyor?
Tüm saydığımız nedenler ve emperyalist güçler arasında dünyanın yeniden paylaşımı mücadelesinin de bir parçası olan emperyalist saldırı tehdidi nedeniyle; devrimci, yurtsever güçler ve halk güçleri olarak 2019 başından itibaren hayata geçmesini beklediğimiz karmaşık senaryolarla yüzleşmek için hazırlanıyoruz. Bu senaryolar içinde uluslararası diplomatik girişim, (ekonomik) sabotajın yoğunlaşması ve hatta ABD ve AB destekli ve komşu ülkelerden yardım alacak silahlı eylem de var ki bu ihtimale halkın birliğiyle, halk cephesiyle ve kitleleri, mevcut zayıflıkları hızla ve cesaretle aşarak durumu muzaffer bir devrime taşıma amacıyla harekete geçirerek yanıt vermeliyiz.
Şu konuda netlik olması önemli, Venezuela’da hiçbir zaman sosyalist devrim olmadı ve bu bekleyen görevlerimiz arasındadır. Halk içinde, mevcut durumun ABD-AB emperyalist blokunun eski egemenliğine dönmeden ve Çin-Rusya blokuna da boyun eğmeden aşılmasına yönelik bir formül bulma konusunda beklentiler yüksek. Tam bu nedenle, halkın, gerçek bir ulusal kurtuluş fikrini destekleyen, farklı saldırganlık biçimlerine karşı gerçek direniş mücadelesine doğru ilerlemesi yüksek bir olasılık olmayı sürdürüyor.
Halk hareketi hâlâ zayıf, yeteneklerini geliştirmiş olsa da reformist unsurlar, küçük burjuva milliyetçilik egemen ideolojik eğilim olmaya devam ediyor. Üretim eksikliğinin, maden kaçakçılığının, otorite boşluklarının ve hükümeti önemli oranda etkileyen yolsuzlukların üstesinden gelme yöntemleri üzerine Marksist Leninistler olarak bizlerin de katıldığı ideolojik çatışma ve tartışmalar mevcut. Tüm bu talepler ise işçi sınıfının, köylülerin, yerel toplulukların ve bazı dürüst askerlerle toplumun yapısında değişim isteyen diğer sosyal kesimlerin talepleridir.
MEVCUT ÇELİŞKİLER AKTÖRLERDEN BİRİNİ HAREKETE GEÇİRECEK
Parti olarak gücünüz nedir? Venezuela için, bahsettiğiniz devrimci çıkışı nasıl örgütleyeceksiniz?
Partimiz kuruluşunun 11. yılını kutladı. O andan itibaren ve hatta daha öncesinde de işçi sınıfı, köylü hareketi, kadınlar ve gençlerle yakın ilişki halinde çalışan çeşitli inisiyatiflere dahil olduğumuz için her zaman Venezuela halkının mücadelesinin içinde olduk. Bugün 24 eyaletin çoğunda varız, faaliyetimiz hâlâ gizlilik koşullarında sürse de parti olarak canlı bir gücüz. Kitle çalışmamızı işçi sınıfı, köylüler ve halk kesimleri içinde; emperyalizme, kapitalizme ve faşist tehditlere karşı mücadelenin araçları olan çeşitli mekanizmalar aracılığıyla gerçekleştiriyoruz.
PCMLV yönetimi olarak düşüncemiz, Venezuela’nın içinde bulunduğu karmaşık durum; mevcut çelişkiler aktörlerden birini -bu emperyalizm olabilir, askerler ya da halk kitleleri olabilir- bir kesim lehine nihai çözümü gerçekleştirmek üzere harekete geçirerek istikrarsız dengeyi bozacak noktaya taşıyana kadar sürebilir.
Gerçek devrimci ve proleter bir yönelim için tarihi bir meydan okumanın ortaya çıkacağı o anda, hareketin iktidar hedefiyle kararlı bir devrimci eylem doğrultusunda yükseltimesi gereklidir.
Venezuela’nın ve dünyanın sömürülenlerinin lehine olan; halkın en ileri unsurlarının, gerçek devrimcilerin, antiemperyalistlerin, dürüst ve yurtsever askerlerin, aydınların ve Marksist Leninistlerin de dahil olduğu halk savaşçılarının ülkeyi, liderliği işçi sınıfı ve köylülere verecek yeni bir güçler korelasyonuna taşıyacak ve bir ulusal kurtuluş programına bağlı olarak halk demokrasisi ve sosyalizm yolunda ilerletecek devrimci bir durum olacaktır.
ENTERNASYONAL DAYANIŞMA KAMPANYASINA ÇAĞRI
2018’in sonlarından itibaren Venezuela halkıyla enternasyonal dayanışma kampanyası başlattık. Kampanya iki olgu, emperyalist saldırganlık ve hükümetin çelişkileri karşısında direniş ve mücadele fikri üzerinde ve Venezuela’da hareket halk inisiyatiflerine destek ile çeşitli ülkelerde antiemperyalist dayanışma eylemlerini teşvik ediyor.
Emperyalist ülkelerde ve bağımlı ülkelerde saldırı tehdidine karşı olanları birleştirmeyi amaçlıyor.
Uluslararası Marksist Leninist Parti ve Örgütler Konferansı (CIPOML) ve ona üye partilerin ve dünyanın farklı bölgelerinde, ülke içinde ve dışında direniş örgütleme fikrimizi paylaşan mücadelecilerin desteğini kazandık. Kampanya hükümetten bağımsız ve kendi mekanizmaları var, ortak düşman olarak ABD-AB emperyalist blokunu koyuyor ki buna karşı tüm gücümüzü mücadelede birleştirmemiz gerekiyor.
ERDOĞAN’LA YAKINLAŞMA VENEZUELA HALKININ YARARINA DEĞİLDİR
Son olarak Türkiye kamuoyu açısından da ilgi çeken bir konu: Maduro Hükümetiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetinin yakınlaşması konusu. Bu ilişkiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Venezuela hükümetinin dış politikası, herhangi bir ülkeninkinde olduğu gibi ideolojik durumunu, sınıf bileşimini -bu durumda heterojen ve çelişen yapısını- yansıtır. Venezuela hükümeti bir yandan devrim ve sosyalizmden bahsederken diğer yandan bu paradigmanın düşmanları olan hükümetler için “kardeşlik” ilişkilerinden bahsediyor. Fakat burjuva devletin tüm politikası pragmatizm, şirketler ve kısıtlamalar tarafından yönetiliyor.
Öte yandan bir neden de ticari ve diplomatik yaptırımları kırmak için ABD-AB emperyalist bloku ile herhangi düzeyde çelişki yaşayan ülkelere yakınlaşma çizgisi. Ayrıca eğer “devletçi bir politika” hüküm sürüyorsa bunun devrimci ve antiemperyalist bir politika olduğu, bu hükümetlerin “kardeş” ve demokrat oldukları iddia ediliyor. Bu nedenle Maduro’nun, ABD-AB emperyalist bloku ile farklılıkları bulunan ve aynı zamanda dünyanın yeniden paylaşımı mücadelesinde emperyalistler arası çelişkilerin de sertleştiğinin bir ifadesi olarak kendi emperyalist blokunu inşa eden Rusya ve Çin’e sıkça gittiğini görüyoruz.
Özel olarak Türkiye hükümeti durumunda, resmi olanı aşan ve kişisel, yakın, dostça ilişkiler olduğu fikrine yol açan bu üslup diplomasi dışı ve Chavez’den miras özel bir üslup; aslında sadece devletin ve politikanın çıkarları tarafından harekete geçiriliyor.
Erdoğan ve hükümeti açıktır ki sağcıdır, bölgenin en büyük ekonomik ve askeri gücü olmaya çalışmakta ve bunu da büyük ulus milliyetçiliğini kışkırtarak ve sol muhalefeti baskı altına alarak yapıyor. Erdoğan yönetimiyle “kardeşlik” ilişkisinin Venezuela halkı, devrimcileri ve demokratlarının çıkarlarına ters olduğunu düşünüyoruz.
Söz konusu Erdoğan hükümeti olunca birçok şüpheye kapı açılıyor, Kürtlere baskı uygulamasının yanı sıra Suriye’nin bir bölümüne askeri müdahale planlıyor, Venezuela hükümeti ise tam tersine müdahaleciliğe karşı çıkıyor ve Suriye halkını ve kendi kaderini tayin hakkını destekliyor.
İKİ ÜLKENİN EMEKÇİLERİ ARASINDAKİ DAYANIŞMAYI GÜÇLENDİRELİM
Venezuela ve Türkiye hükümetleri arasında ortak çıkarlara ve ABD-AB blokuyla yaşanan çelişkilere dayalı resmi bir ilişki olması anlaşılır olabilir ancak bundan daha ilerisine geçmek doğru değil. Devrimciler olarak önemli olanın Türkiye’nin sağcı hükümetiyle değil, halklar ve devrimciler arasında ilişkilerin geliştirilmesi olduğunu düşünüyoruz.
Venezuela’da Türkiye çok tanınmıyor, medya Maduro’nun (Türkiye’de giydiği) kıyafetleri, restorana gitmesi gibi konuları öne çıkarıyor, genel olarak da ticari antlaşmaları veriyor. Halk da Türkiye’den gelen ürünler nedeniyle müteşekir hissediyor ve bu ülkeyi müttefik görebiliyor, bizim görevimiz bu duyguyu Erdoğan’a ve hükümetine ya da Türkiye burjuvazisine değil, Türkiye halkına, bu ürünlerin gerçek üreticileri olan Türk ve Kürt işçi sınıfına ve köylülerine, Türk şirketleri ve uluslararası tekellerin sömürdüğü emekçilere yönlendirebilmektir.
Venezuela emekçileriyle yakınlaşma, mücadelelerin örgütlenmesi, deneyim paylaşımı ve gelecekte koşulların iyileştirilmesi için iki ülkenin sendikalar, köylü örgütleri, kültürel ve devrimci örgütleri arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesinin gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Halklar arasında proletarya enternasyonalizmi temelinde dayanışmayı yükseltmek görevimiz var. Türkiyeli yoldaşlarımızı halklar arasındaki dayanışmayı güçlendirmek ve “Venezuela halkı direniyor ve mücadele ediyor” şiarıyla süren uluslararası dayanışma kampanyamızı desteklemeye davet ediyoruz.