11 Ocak 2019 01:40

Verem hastası Onur Erbil: Dispanserler ve personel niteliği yetersiz

Ekim ayında göğüs ağrısı şikayetiyle hastaneye başvuran Onur Erbil’e ancak aralık ayında verem teşhisi konmuş.

Fotoğraf: Cansu Pişkin/Evrensel

Paylaş

Cansu PİŞKİN
İstanbul

Halk arasında verem olarak da bilinen tüberküloz, önlenebilir olmasına rağmen dünyada halen en yaygın ve ölüme en fazla sebebiyet veren enfeksiyon hastalıkları arasında yer alıyor. Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) 2018 küresel verem raporuna göre 2017’de yaklaşık 10 milyon kişi vereme yakalandı, 1.6 milyon kişi verem hastalığından hayatını kaybetti. Hastalığa yakalanan kişi sayısının yıllar içerisinde düşüşe geçtiği Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığının 2017 verilerine göre, 12 bin 46 kişiye verem teşhisi konuldu. 7-13 Ocak Verem Eğitim ve Propaganda Haftası kapsamında Türk Toraks Derneği Tüberküloz Çalışma Grubu Başkanı Doç. Dr. Aylin Babalık ve verem hastası Onur Erbil ile konuştuk. Doç. Dr. Babalık, Türkiye’de yürütülen sağlık politikası sayesinde verem hastalığında düşüş olduğunu söyledi. Aralık ayında verem teşhisi konulan Erbil ise, veremle savaş dispanserlerinin sayısının yetersiz olduğuna dikkat çekerek dispanserlerde çalıştırılan personelin niteliğinin de “zayıf olduğunu” ifade etti.

‘VEREM TÜRKİYE’DE DÜŞÜŞ HALİNDE’

Türkiye’deki hasta sayısının yıllar içinde giderek düştüğünü kaydeden Doç. Dr. Aylin Babalık, “Verem hastalığı konusunda Türkiye’de iyi bir sağlık politikası yürütülüyor. tüberküloz kontrol programıyla verem Türkiye’de düşüş halinde. 2017’de dünya genelinde 10 milyon kişi vereme yakalandı. Bu vakaların yüzde 64’ü tanı almış ancak her vaka, tanı ve tedaviye ulaşamadığı için yüzde 36’sı kayıtlarda yer almıyor. Türkiye’de 2005 yılındaki hasta sayısı 20 bin 535 iken 2017’de 12 bin 46’ya düşmüştür. 2016’da tanı konulmuş hastaların yüzde 86’sının tedavisi de başarıyla tamamlanmıştır.” dedi. Veremin halen dünyadaki ölüm nedenleri arasında yer aldığına dikkat çeken Babalık, hastalığın ölümle sonuçlanmaması için erken teşhis ve erken tedavinin önemine değindi. Babalık, verem teşhisi konulan hastanın tedavi sürecinde de doğrudan gözetim altında olması gerektiğini söyledi.

‘TEDAVİYİ REDDETMEK SÖZ KONUSU DEĞİL’

Aralık ayında verem teşhisi konulan 30 yaşındaki Onur Erbil süreci şöyle özetledi: “Ekim ayında bir göğüs ağrısıyla göğüs hastalıkları doktoruna gittim. Doktor antibiyotik tedavisi başlattı. Antibiyotik tedavisinden sonra tekrar bir göğüs tomografisi çektirdi. Fakat ilk tomografide gördüğü nodüller hâlâ aynı yerindeydi. Bunun üzerine beni verem savaş dispanserine gönderdi. Orada prosedür olarak bir balgam numunesi verdim. Üç gün boyunca, o numune iki işleme tabi tutuldu. Boyama denilen ilk işlemde sonuç 1 hafta içinde çıktı. Ancak benim hastalığım boyama ile değil kültürle çoğaltma denilen işlemle ortaya çıktı. Kültürle çoğaltma işleminde sonuç 45 gün içerisinde çıkıyor, öne çekilemiyor. Böylece ekimde göğüs ağrısı şikayetiyle başvurduğum hastalığımın teşhisi aralık ayında konulmuş oldu.” Teşhis konulduktan sonra tedaviyi reddetmek ya da ertelemek gibi bir durumun söz konusu olmadığına dikkat çeken Erbil, “Kamusal sağlığa tehlike oluşturduğundan devlet sana direkt el koyuyor diyebilirim. Tedaviyi reddetmenin hapis cezası var. Çünkü ilk 20 gün bulaştırma ihtimali olduğundan hastanın kendisini karantinaya alması, maskeyle dolaşması gerekiyor” diye konuştu.

‘DİSPANSERİN İHMALİ VAR’

Tedavisine ilişkin de bilgi veren Erbil, “Dörtlü grup dedikleri bir tedavi başlangıcı var. İlk iki ay boyunca o dörtlü grup içinde verilen 10 hapı kullanmak durumundasın. İki ay sonraki kontrolde eğer hastalık gerilemişse hap sayısı dörde düşüyor. Hastalık ilerlemiş ve direnç kazanmışsa işin içine iğneler giriyor. Şu an ben 27. gündeyim” dedi. İstanbul’daki verem savaş dispanseri sayısının yetersizliğine değinen Erbil, dispanserdeki personelin de nitelik bakımından “Zayıf olduğunu” söyledi: “Ben Çatalca’da yaşıyorum. Çatalca’da verem savaş dispanseri var ancak Silivri, Büyükçekmece gibi ilçelerde olmadığından oradaki hastalar mecburen buraya geliyorlar. Bu da hasta bir insan için maddi ve manevi olarak külfet demek. Aynı zamanda kamu sağlığı bakımından da risk. Çünkü ister istemez toplu taşımaya bineceksin. Ne kadar maske taksan da ister istemez nefesini bırakacaksın. Çatalca’daki dispanserde iki memur, bir odacı, iki röntgenci bir de doktor var. Memur ve personel sayısı bana kalırsa kafi fakat memur ve doktorun niteliği konusu zayıf .

‘BAŞKA DOKTORA GİTMESEM YANLIŞ TEDAVİ KURBANI OLACAKTIM’

Ben aynı zamanda lupus hastasıyım. Verem teşhisi konulduğunda lupusum ilerlemişti ve doktor bağışıklık sistemimi sıfırlayacak yeni bir ilaca başlamıştı. Aynı süreçte verem teşhisi de konulunca dispanserdeki doktora lupus hastalığım olduğunu ve bağışıklık sistemimi sıfırlayacak bir ilaca başladığımı, verem ilaçları ile kullanmamın sakıncası olup olmayacağını sordum. Dispanserdeki doktor ‘Sorun olmaz’ dedi. O gün tesadüfen romatologla randevum vardı. Romatolog doktor bana, ‘Lupus için kullandığın ilacı keseceksin verem daha öncelikli bir hastalık şu anda’ dedi. Dispanserdeki doktor maalesef lupusta kullanılan ilacın içeriği ve etkileriyle ve verem hastalığındaki etkilerini bilmiyordu. Tesadüfen özel bir doktora gitmesem yanlış tedavi kurbanı olacaktım. Bir ay boyunca verem için kullandığım hapları dispanserden alıp eve dönüyordum. Geçtiğimiz gün hapları almaya gittiğimde memur, ‘Hapları burada içeceksin biz göreceğiz’ dedi. Bir ay boyunca aklınız neredeydi diye sorduğumda savunmaları ‘Unutmuşuz’ oldu. Bu da bir ihmal olduğu için şikayet etmeyi düşünüyorum. Dispanserler nitelik ve ekipman bazında geliştirilmeli.” Erbil, dispanserin sabah 08.00’de açılması gerektiği halde 8.30’a sarktığını söyledi.

BAKANLIĞIN SAĞLADIĞI MADDİ YARDIM ÇIKMADI

Türkiye’de verem hastalığının tedavisinin 2008’den bu yana devlet kontrolünde gerçekleştirildiğini belirten Onur Erbil tedavi için herhangi bir ücret ödenmediğini anlattı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı ortaklığında hazırlanan protokole göre, gerekli koşullar sağlandığı takdirde verem hastalarına tedavi süresince 1080 liralık maddi yardım yapılıyor. Çiftçilikle geçimini sağlayan Erbil’in maddi yardım başvurusu reddedildi. Erbil, “Başvurumu bakanlıktan onay geldikten sonra kaymakamlıkta ilçe bazında sosyal yardımlaşma derneğine götürüp işlemleri oradan sürdürdüm. Maddi yardımı alabilmek için onların da onay vermesi gerekiyordu fakat onlar onay vermedi. Hanede oturduğun insanların gelirinin toplamını hanede yaşayan insan sayısına bölüyorlar sonucu 1219’dan fazla çıkınca yardımın verilmediğini öğrendim” dedi.

ÖNCEKİ HABER

Maden Kanunu’nda değişiklik teklifi komisyonda görüşülüyor

SONRAKİ HABER

Mısır'da 9 İhvan yöneticisi için beraat kararı verildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa