Suriyeli kadınların güçlenme hikayesi: Biz de varız!
KAMER ile yolları kesiştikten sonra haklarını öğrenen, öz güven kazanan, umut eden Suriyeli kadınların hikayesi 'Biz de Varız' kitabıyla hayat buluyor
Fotoğraf: Burcu Yıldırım/EVRENSEL
Elif Ekin SALTIK
Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan ve yıllardır yoksunluğun, ayrımcılığın, nefretin, şiddetin gölgesinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan mülteci kadınlar, bu kez bir dayanışma ve güç kazanma hikayesiyle gündemimizde.
Kadın Merkezi (KAMER) Vakfı ile yolları kesiştikten sonra haklarını öğrenen, özgüven kazanan, umut eden ve yeniden hayal kurmaya başlayan kadınların hikayesi “Biz de Varız” kitabıyla hayat buluyor. Merkezi Diyarbakır’da bulunan KAMER’in dayanışma ve farkındalık çalışmalarına katılan kadınlardan, görüşmeyi kabul eden 19’unun hikayesi yer alıyor kitapta.
Görüşmeleri yapan akademisyenler Fulya Kama ve Özge Gökdemir, “Evden çıkmayı başarabilmiş kadınlar tüm imkansızlıklar içerisinde kendilerine ufacık bir şans tanındığında harikalar yaratabiliyor” diyor.
Görüşme yaptığınız kadınların yolları KAMER’le nasıl kesişti?
Kitap projesine karar vermeden çok önce KAMER, sığınmacı kadınlarla çalışmalarına başlamıştı. UNFPA’nın da desteği ile önce Antep, Adıyaman’da sonrasında Diyarbakır, Batman, Mardin, Kızıltepe ve Maraş’ın eklenmesiyle toplamda 7 ilde çalışma yürütülmekteydi. Kitap öncesinde ‘Sığınmacı Kadınlar: Beş İl’ raporu(1) yayınlanmıştı. Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin ve Şanlıurfa’da yaşayan bin 138 sığınmacı kadınla hane ziyaretleri yoluyla yapılan görüşmeler yoluyla oluşturulan bu rapor, kadınların profil ve ihtiyaçlarına dair önemli bir belge oluşturdu. Rapora göre kadınların yaşadıkları en büyük sıkıntı iş ve ekonomik sorunlardı. Bunu dil problemleri ve dışlanma takip etmekteydi. KAMER sığınmacı kadınlarla çalışma yöntemlerini belirlerken bu ihtiyaçları dikkate aldı. Yapılan hane ziyaretlerinin, düzenlenen mahalle toplantılarının ve farkındalık çalışmalarının yanı sıra çalışılan illerde açılan sağlık merkezleri ve Türkçe dil kursları KAMER’in binlerce kadınla yollarının kesişmesini sağladı.
Kitapta yer alan görüşme yaptığımız 19 kadın da farklı illerdeki belirttiğimiz bu çalışmalardan bir veya birkaçına katılmış kadınlardı(2). Bazen sayısal veriler, yapılan çalışmanın başarıyla yürütüldüğünü gösterse de, kadınların kendi ağızlarından hikayelerini dinlemek, dönüşümlerine tanık olmak çalışmanın derinliğine dair daha fazla şey anlatır. Bu arayıştan yola çıkarak 2017 Temmuzunda bu kitap projesi sevgili Nebahat Akkoç’un ve de tüm KAMER’li kadınların desteği ile başlamış oldu.
EVDEN ÇIKMAYI BAŞARANLAR HARİKALAR YARATIYOR
Suriyeli kadınların, Türkiye’de en sık yaşadıkları, en zorlandıkları, en çok şikayet ettikleri sorunlar hangileri?
Göçün getirdiği en büyük zorluklardan biri elbette maddi sıkıntılar. Birçok kadın yaşadıkları ildeki kiraların yüksekliğinden şikâyet etti. Hatta göç dalgasından sonra kiraların 2-3 katına çıktığını, çok kötü koşullardaki evlerin çok yüksek fiyatlarla kiralandığını anlattı. Hanedeki kişi sayısının yüksekliği çalışma imkanlarının kısıtlılığı ile birleşince yaşam koşulları oldukça zorlaşıyor kadınlar için. Kadınların en büyük ihtiyaçlarından biri çalışmak oysa. Ama bu kitabın bize gösterdiği çok önemli bir şey var; evden çıkmayı başarabilmiş kadınlar, tüm bu imkansızlıklar içerisinde kendilerine ufacık bir şans tanındığında, harikalar yaratabiliyor. Mesela KAMER’in üretim atölyelerinde ufak bir eğitim aldıktan sonra yaptıkları elişleriyle kendilerine gelir yaratıyorlar. Kimisi UNFPA ile birlikte yürütülen sağlık merkezlerinde tercüman olarak çalışıyor, bu merkezlerden destek almak için gelen kadınlara hastanelerde eşlik ediyorlar. Ya da açılan kurslara katılıp Türkçe öğrendikten sonra çeşitli işlerde çalışmaya başlayabiliyorlar.
Ayrımcılık ise her yerde, pazarda, alışverişte, sokakta ya da okulda, en büyük sıkıntılardan biri. Görüşme yaptığımız hemen her kadın yaşadıkları ayrımcılıktan ve bunun kendilerini nasıl etkilediğinden bahsetti. Mesela Berfin’in hikayesi. Berfin Suriye’de yarım kalan eğitimine Türkiye’de devam etmeye karar veriyor. Türkçe eğitim alıyor ve de Türkçesi çok iyi. Üniversitedeki derslerin ilk günü kendini beyazlar içinde bir elbiseyle anlatıyor. İlk dersten sonra arkasında yürüyen iki kızın konuşmasını duyuyor. Türkçe konuşabildiğini bilerek kızların arkasından ‘Bu Suriyelidir ama temizdir’ dediğini duyuyor. Bir başka hikâyede pazarda bal kabağının fiyatını soran Behrem’e satıcı, “Suriyeli misin?” diye soruyor, “Evet” cevabını alınca da kovuyor. Ayrımcılık bu kadar gündelik, bu kadar hayatın içinde ortaya çıkıyor kadınların yaşamlarında.
ANLATILAN HİKAYE SİZİN HİKAYENİZ OLUYOR
Kadınların pek çoğu KAMER ile tanıştıktan sonra güçlendiklerini anlatıyor. Erken evliliklere, çok eşli evliliğe ve akraba evliliklerine karşı çıkıyor, haklarını savunuyor, eşlerini ve çocuklarını dönüştürüyor. Bu hem onlar hem de sizin açınızdan nasıl bir deneyim?
Bu kitapta aslında ortaya çıkan hikâye, kadınların küçük desteklerle, sağlanan imkanlarla savaş ve göçün yarattığı tüm acılara ve zorluklara rağmen nasıl hayatlarını dönüştürdükleriydi. Elbette ki hikayelerin içerisinde acı var ama, anlatmak istediğimiz kadınların güçlenme hikayeleri. Mesela Ghazal’ın hikayesi. Ghazal 15 yaşında ilk çocuğunu doğuruyor. Kocasını hiç sevmemiş, hâlâ da sevmiyor. Suriye’deyken evden sadece kocası ile çıkabiliyor. Türkiye’ye geldikten sonra evden tek başına çıkıp geldiği ilk yer KAMER. Başta kocası izin vermiyor ama komşusu kocasını ikna ediyor. Şimdi kendisinin de hakları ve doğruları olduğunu söylüyor ve eşi artık bunu kabul etmiş durumda. Bir gün eşi ile evde kavga ediyorlar, hatta kayınvalidesi de karışıyor. Gecenin bir vakti, buz gibi bir havada evi terk ediyor. Gidiyor karakolun hemen önündeki parka oturuyor ki kendisini görsünler. Polis gelince de anlatıyor olanları. Sonrasında polisle beraber eve gidiyorlar. Eşi polisi görünce şok geçiriyor. Böyle bir durumda polisi çağırabilme hakkının olduğunu KAMER’deki toplantılardan öğrendiğini anlatıyor.
Tüm bu süreç aslında bizim açımızdan da müthiş dönüştürücü ve güçlendirici bir deneyim oldu. Elbette ki yaptığımız görüşmeler hem bol kahkahalı bol sarılmalı hem de bol gözyaşıyla geçti. Bir merkezden bir merkeze kilometrelerce yol gittik. Temmuz ayında 45 derece sıcaklıkta çıktığımız Doğu ve Güneydoğu’nun büyüleyici coğrafyasının da bize eşlik ettiği bir yolculuk. Kadınların hikayelerini dinlemenin en güzel yanlarından birisi artık sizin de o hikâyenin bir parçası olmanız. Özellikle dillerini konuşamadığımız ama vücut dillerinden ne anlattıklarını hissettiğimiz kadınların hikayelerini dinlerken, kadınlar bir süre sonra tercümana değil bizim gözlerimizin içine bakarak anlatıyorlardı. Ve ilginç bir şekilde kendimizi ne anlattığını anlamış buluyorduk. Anlatılan hikâyenin hüznü, neşesi, acısı, mutluluğu sizin de hikayeniz artık bir anlamda. İşte böyle de güçlendirici bir yanı oluyor hikayelerin.
‘EN KÖTÜSÜ TANIK OLUP SESSİZ KALMAKTI’
Suriyelilere karşı büyük bir ön yargı ve ayrımcılığın olduğu, ülkede her şeyin sorumlusu olarak onların görüldüğü bir zamanda bu kitap bize ne diyor?
Tam ‘Biz de Varız’ kitabının görüşmelerine başlayacağımız sırada Suriyeli hamile bir kadın tecavüz edilerek bebeği ile birlikte öldürülmüştü, belki hatırlarsınız(3). Bu bir yandan kadına yönelik şiddetin alabileceği en korkunç biçim bir yandan da Suriyelilerle ilgili tüm nefret söylemlerinin, ayrımcı dilin ve şiddetin nelere yol açabileceğinin bir örneğiydi. Toplumsal olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Böyle zor zamanlarda kolay olan ötekileştirmek ve sorunlar için bir günah keçisi bulmak. Zor olan ise anlamaya çalışmak, beraber var olabilmek için çabalamak. Tam böyle bir olayın üzerine kitabın görüşmelerine başlamak, aslında nefret söylemlerini kırmak ve ön yargıları yıkıp yeni hikayeler yazmak için, ne kadar ihtiyaç olduğunu gösterdi bize. Kitabın giriş yazısında sevgili Nebahat Akkoç şöyle diyor: “Yüz binlerce kadın, erkek ve çocuktu gelenler. Yaralı-bereli, acılı, kırık dökük insanlar. Aç̧, susuz, hastaydı çoğu. Üstelik yersiz yurtsuz kalmışlardı... En kötüsü tanık olup, sessiz kalmaktı. Sessiz kalmadık. Çabalıyoruz...”
SAĞLIK VE EĞİTİME ERİŞİM ÇOK ÖNEMSENİYOR
Kadınların Türkiye’de acil ulaşmak istedikleri hizmetler neler?
Görüşme yaptığımız kadınlar öncelikli olarak kamu hizmetlerinden faydalanmak istiyor. Sağlık bunun başında geliyor. Ama bu zaten erişebildikleri bir hizmet. ‘Sığınmacı Kadınlar: Beş İl’ raporunda de kadınların yüzde 86’sının sağlık hizmetlerinden faydalandıklarından bahsediliyor. Görüştüğümüz kadınların da sağlık hizmetlerine erişimi ile ilgili büyük sıkıntıları yoktu. Fakat bu hizmetle ilgili en büyük sorunun dil problemi ve kötü muamele olduğunun altını çizdiler. Bu aslında KAMER’in UNFPA ile beraber yürüttükleri sağlık merkezlerinde çalışan ‘sağlık aracıları’ denilen Suriyeli kadınların desteği ile aşılmaya çalışılan bir sorun. Bu merkezlerde çalışan kadınlar, merkeze başvurup hastanelere sevk edilen kadınlara tercüman olarak eşlik ediyor. Nazê de sağlık aracısı olarak KAMER’de çalışıyor. Yapılan ayrımcılığa tanık olduğunu ama şu an hastaneye gittiğinde KAMER’den geldiğini bildiklerini söylüyor.
Bir başka hizmet de eğitim. Kadınlar özellikle çocuklarının eğitimi konusunda endişeli. Çocuklar büyük oranda maddi sıkıntılardan ya da yaşadıkları dil problemlerinden dolayı eğitime erişmekte zorlanıyorlar.
DAYANIŞMA VE FARKINDALIKLA TRAVMALARI AŞMAK KOLAYLAŞIYOR
Savaşın ortasından gelen ve büyük bir korku ile yaşama tutunmaya çalışan bu kadınların güçlenmesinde, hayal kurmasında onlara destek olmak size ne hissettirdi?
Şunu fark ettik ki kadınlar ne kadar çok destek alır, yalnız olmadıklarını hissederlerse, yaşadıkları zorlukları atlatmak, travmaları aşmak daha kolay oluyor. Kadın kuruluşlarıyla ne kadar uzun süredir temas içinde olursa kadınlar, güçlenmeleri ve de dönüşümleri o kadar içselleşmiş oluyor. Örneğin KAMER’in farkındalık çalışmalarına katılmış kadınlarla henüz yeni temas etmiş kadınlar arasında güçlenmeleri açısından oldukça büyük farklar olduğunu gördük. Herhalde bunun en iyi örneğini de Rukh’un hikayesinde görüyoruz.
Rukh’un Suriye’de iken oldukça iyi bir hayatı var; çalışıyor, ekonomik olarak gayet iyi bir durumda. Fakat sonrasında savaş ile birlikte göç edip Türkiye’ye yerleşiyor. Eşini savaşta kaybettiği haberini aldığında üçüncü kızına hamile olduğunu öğreniyor. Uzun süren bunalımdan sonra kızları için ayakta kalmak zorunda olduğunun farkına varıp iş aramaya başlıyor. Buna vesile olan şey de ortanca kızının gecenin bir yarısı iki gündür doğru düzgün yemek yemedikleri için açlıktan ağlayarak uyanması. Evde yiyecek hiçbir şey olmadığından mutfakta kalan kuru ekmeği ıslatıp şeker serpip öyle veriyor kızına ve dördü sarılıp ağlıyorlar. Ve o gün karar veriyor Rukh ayağa kalkmaya. İşte ondan sonra KAMER’e geliyor. Türkçe kursuna katılıyor, mahalle toplantılarına geliyor, farkındalık toplantılarına katılıyor. Biz görüşme yaparken müthiş enerjisi olan bir Rukh vardı karşımızda. Kendisine “Suriyeli muhtar” diyorlarmış şimdi. Tanımadığı yok. Hatta görüşmeden hemen önce Diyarbakır’dan bir kadın yardım için Rukh’u arıyor, o da kadını Diyarbakır KAMER’e yönlendiriyor.
Kişinin kendi hikayesini anlatması zordur, hele ki travma deneyiminden geçtiyse. Bu hikayelerin böyle içselleştirilerek heyecanla dillendirilmiş olması, içine biraz da hayalleri katarak paylaşılması herhalde bu kitabın bizi en çok güçlendiren yönlerinden biri.
(1) Rapora ulaşmak için tıklayın
(2) Kitaptaki tüm isimler değiştirilmiştir
(3) Suriyeli kadın tecavüze uğrayıp öldürüldü; kadın bedeni savaş alanı haline getiriliyor