Toprakta karınca, suda balık kadar çok olanların şairi: Nâzım Hikmet
Dünya şairi Nâzım Hikmet 118. yaş günü dolayısıyla anılıyor.
Dünya şairi Nazım Hikmet 15 Ocak 1902 tarihinde doğdu. Nâzım Hikmet’in çocukluğu 1. Dünya Savaşı yıllarına denk düşer. Yoksul bir ailede doğmaması onu her ne kadar savaşın sefaletini, açlığını, acılarını yaşamak zorunda bırakmasa da ilk şiirini 11 yaşındayken yazan Nâzım’da bu yılların duyarlılığı görülür. Aynı zamanda gençliği Kurtuluş Savaşı’na denk gelen ve kendisi de Anadolu’yu işgal eden güçlere karşı savaşmak için Anadolu’ya geçen Nâzım, Kuvâyı Milliye Destanı’ndaki şiirlerinde de savaş sahneleri, cepheler, direnenleri anlatırken aynı zamanda işgalden etkilenen halkın da durumunu gözler önüne serer. “İki tarihsel dönemi simgeleyen parçalarda da kadını, erkeği, zabiti, imamı, yiğidi, korkağı ile o koşulların yarattığı insanlar soluk alıp verirler bu sahnelerde”* Bununla birlikte Nazım Hikmet’in şiirlerinde savaş, bir halkın kendini emperyalist güçler karşısında savunduğu Kurtuluş Savaşı dışında her zaman lanetlenmiştir. “Nâzım Hikmet’in emperyalist saldırganlıkla ilgili şiirlerinden ‘Taranta-Babu’ya Mektuplar’da, İtalya’nın Habeşistan’a saldırısını; ‘Benerci Kendini Niçin Öldürdü?’de ise Hindastan’daki İngiliz emperyalizmini edebiyatın ölçüleriyle saptayıp kaydeder. Böylece bir dönemin tarihi, dünya tarihinde git gide önemini yitirmiş sayılıp unutturulmaya çalışılsa bile edebiyat yoluyla anımsanacaktır.”* Savaşlardan rant sağlayan silah tüccarları ve insanların açlıktan ölmelerine yol açan çıkarcılar da en belirgin olarak Memleketimden İnsan Manzaraları’nda şair tarafından yargılanır.
Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’ya geçtikten sonra Bolu’da bir süre öğretmenlik yapan Nâzım, 1921 yılında Sovyetler Birliği’ne gider. Burada sosyalist ve fütürist şair Mayakovski ile tanışır ve sanat ve edebiyat ortamlarında bulunur. Bu dönem şiirindeki değişimi kendisi şöyle anlatır: “(...) Batum’dan Moskova’ya gelişte açlık bölgesinden geçtik. Gördüklerim üzerimde çok tesir etti. Fakat böyle bir açlığın dahi devrimi (Ekim Devrimi) yıkamayacağını haykırmak istedim. Moskova’da hece vezniyle açlığa dair bir şiir yazmak istedim olmadı. O zaman Batum’daki şiirin şekli geldi gözümün önüne. Bunun çok iyi tanıdığım Fransız serbest vezni olamayacağına nedense kanaat getirdim, bunun yepyeni bir şey olduğuna ve şairin böyle dalgalar halinde düşündüğüne hükmettim ve ‘Açların Gözbebekleri’ni yazdım.”** Nâzım’ın şiirlerinde açlık da devrim kadar dövüşülmeye değer bir şeydir. (Mukaddes Karın)
"bir öyle şaşılası
dünya ki burası,
bollukla ölüyor,
kıtlıkla yaşıyor.
varoşlarda hasta, aç kurtlar gibi
insanlar dolaşıyor
ambarlar kilitli
ambarlar buğdayla dolu..
tezgâhlar
ipekli kumaşla dokuyabilir
topraktan güneşe kadar giden yolu.
insanlar yalnayak
insanlar çıplak...
bir öyle şaşılası
dünya ki burası,
balıklar kahve içerken
çocuklar süt bulamıyor.
insanları sözle besliyorlar,
domuzları patatesle... ''
(Taranta-Babu’ya Mektuplar)
“Taranta-Babu’ya Mektuplar” kapitalist sistemin çelişkilerini anlatırken savaşın kapitalist ve emperyalist sistem için neden gerekli olduğunu açıklar, savaşların “pazar ve mal nizamının bekâsı için”*** yani kapitalist sistemin sürmesi gereğinden kaynaklandığını anlatır. Şair Sennur Sezer de Nazım’ın, barışı en güzel biçimde anmasının yolunu savaşın insanlara nelere mal olduğunu göstermeyi bularak yaptığını söyler.
NÂZIM’IN ŞİİRLERİNDE SOSYALİZM
Sennur Sezer, Nâzım’ın şiirlerinde sosyalizmin iki şekilde yer aldığını söyler. Bunları “sosyalizm”in adı geçmeden tanımı yapılan, daha güzel bir yaşam özleminin dile getirildiği şiirler ve sosyalizmin adının anıldığı, özellikle sosyalizmin yeni kurulduğu ülkelerdeki izlenimlerini aktardığı şiirler olarak ikiye ayırır. Bunlardan ilkine Kuvayı Milliye Destanı’nın sonunda yer alan “Davet” bölümünü örnek gösterebiliriz:
“Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim...”
İkincisineyse sosyalizmin ne olduğunu açıkladığı “Lehistan Mektubu” şiirini örnek verebiliriz:
“sosyalizm
yani şu demek ki, dayı kızı,
sosyalizm
senin anlıyacağın yani,
elkapısının yokluğu değil de
imkansızlığı.
ekmeğimizde tuz
kitabımızda söz,
ocağımızda ateş oluşu hürriyetin,
yahut, başkası yel de,
sen yaprakmışsın gibi titrememek,
bunun tersi yahut…”
Nâzım Hikmet’in en bilinen dizelerinden biri ise sosyalizmi net bir şekilde ifade eder: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.”
“Şairin Anadolu’daki bir ilkel sosyalizm deneyimini konu aldığı ‘Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı’, hem şiirsel anlatım hem sosyalizmin anlatımı bakımından önemlidir.”*
“Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek için
on binler verdi sekiz binini..
Yenildiler.”
“Nâzım Hikmet, bütün şiirlerinde, anlatımındaki yetkinlik ve yeniliklerin yanı sıra, insan yaşamının ve dünyanın içinde bulunduğu aşk ve cinsellik, ölüm ve yaşam, savaş ve barış, emek ve sömürü, yurtseverlik ve antiemperyalizm, gerçek yurtseverlikle insancıllık ve sosyalizm gibi temel sorunlara, bireyle toplumu iç içe ele alarak değinir. Geçmişten ya da güncel olaylardan yola çıkarak insanlığın yaşadığı acıklı durumu; savaş, yoksulluk ve açlığı, özellikle çocuklarla yaşlıların bu durumdan etkilenişlerini, neden ve sonuçlarıyla, sosyopolitik açıdan ortaya koyarak olan biteni sosyalist bir görüşle eleştirir. Sosyalizm, onun yaşamının ve şiirinin temalarından biridir. Sosyalizm, İspanya İç Savaşı'ndaki yenilgisiyle de sosyalist ülkelerdeki başarılarıyla da bir bütün olarak bir dünya düzeni olmaya namzettir. Birçok şiirinde sosyalizmin adını anarak sosyalist yaşam biçiminin günümüzde getirdiği ve gelecekte getireceği mutluluk ve sevinci paylaşmak ister. Şiirlerinde, insanlığın ve dünyanın mutlu geleceğinin emeğin gücünden kaynaklanacağına olan inancı ‘yaratan ve üreten işçi sınıfı’na güveni ile işçi sınıfının şairi olduğu gibi, bütün insanlığı kucaklayan engin sevgisiyle de bir ‘dünya şairi’dir.”*
Yazımızı, Nâzım’ın Amerikan emperyalizmine karşı çıkmayı “vatan hainliği” sayanlara karşı kendisini savunurken emperyalizmin teşhirini yaptığı şiiriyle bitirelim:
“Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim,
ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”
Bu dünyadan bir Nâzım geçti. İyi ki doğdun Nâzım!
Kaynak: Nâzım, Dünya ve Biz / Şükran Kurdakul, Sennur Sezer*
Nâzım Hikmet / Asım Bezirci**
Fakir Bir Şimal Kilisesinde Şeytan ile Rahibin Macerası***