Dalgakıranı inşa etmek için
Gerekli olan bu dalgadan boğulmadan çıkabilecek bir örgütlülükle hareket etmek.
Kaynak: Max Pixel
“- İnşallah 2019 yılıyla birlikte Türkiye yeni ve güçlü bir yükseliş dönemine geçecektir, bundan kimsenin endişesi olmasın.
- Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin ardından ekonomik saldırıyla karşılaştık. Bu saldırıyı da bertaraf ettik.
-Denizlerimizin kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var. Şu para var ya nelere muktedir, şu kapitalizm… Doğa şöyle olmuş böyle olmuş, umurunda değil.” *
Türkiye işçi sınıfı ve gençliğinin dolaysız çıkarlarının, somut taleplerinin karşısına soyut bir büyüyen Türkiye imgesini koyan tek adam yönetimi, derinleşen ekonomik krizin sonuçlarını işsizlik, enflasyon, pahalılık gibi gündelik yaşantının en ağır sorunlarını ise soyut düşmanların saldırılarına bağlayarak, “fedakârlık”, “sabır” gibi sözcüklere yığınları ikna ederek bu dönemi aşmayı vaat ediyor.
Ekonomik ve toplumsal krizin ülkemizde yarattığı genel ortamda gericiliğe daha sıkı sarılarak, çözümsüzlükten çözüm, çaresizlikten çare olarak söz etmek; bütün bir ülkenin kaderini, en geri yurttaşın siyasal bilincini çoğaltıp örgütlemede görmek ve göstermek faşist propagandanın temellerinden biridir aynı zamanda.** Ki Erdoğan yönetiminin yapmaya çalıştığı da budur.
DERELERDEN HAVALİMANLARINA “ŞU KAPİTALİZM”
Geçim koşullarının giderek ağırlaştığı, işten atmaların, hak gasplarının, işsizliğin, gelecek kaygısının hızla tırmandığı bir dönemden geçiyoruz. Pazarlar, market sıraları, üniversite sıraları, fabrika servisleri, lise bahçeleri “koşullar çok kötü” sözlerinin yüksek sesle söylendiği yerler haline geliyor. Emekçi ve gençlik kitleleri tepki ve hoşnutsuzluk biriktirmeye devam ediyor; umutsuzlukla bıkkınlık arasındaki çelişkinin ortasında yaşıyor. Tekelci burjuvazinin temsilcisi olan yönetim ise kendi çıkarları doğrultusunda gerici faşist bir rejimin inşası için canla başla çalışıyor. Bu canhıraş çalışma; geniş yığınları da bu inşa politikasına yedekleme çabasını da kapsıyor elbette.
Milyonların insanca yaşama, başka bir dünya istemi üzerinde tepinmeyi kendine düstur edinmiş bu çaba “Şu para var ya nelere muktedir, şu kapitalizm…” cümlelerine varıyor. Ülkenin her karış toprağını sermayeye peşkeş çekmemiş, derelerinin her bir damlasına göz dikmemiş, yandaşlara ihaleleri altın tepsilerde sunmamış, 1000 odalı saraylar yaptırmamış, kamusal alanları piyasaya açmamış, kapitalist çıkarların bekçisi olmamış gibi konuşuyorlar.
Kitlelerin en fazla tepkisini çeken koşulları eleştiriyor Cumhurbaşkanı çıktığı kürsüden ama bu koşulları kendi iktidarı ile yeniden ve daha ağır bir biçimde örgütlemeye devam ederek yapıyor bu konuşmaları. Akıllara durgunluk veren trajikomik bir durum değil tam tersi kendi sınıfının kurtarıcısı rolünü üstlenmiş bir figürün burjuva propagandanın denenmiş yollarına başvurmasıdır yaşananlar. Bu nedenle hiç de şaşırtıcı değildir.
DALGALAR BÜYÜYOR
Çarpıtmalarla at başı giden bir saldırı dalgası bugün Türkiye emekçileri ve gençliğine doğru yükseliyor. Tek parti tek adam rejimi tehdidi, bugüne ipotek koyarak, geleceği karanlığa hapsetmek üzere yükseliyor. Bu rejim için önemli mevziler edinen Erdoğan yönetimi şimdi yerel seçimleri kazanarak kendi iktidarını sağlamlaştırmak istiyor. Bu tehdit çeşitli konuşmalarla, kürsülerde değil sokakta, gençliğin gündelik yaşamın içinde, gelecek kaygılarının temelinde örgütleniyor.
ÖZGÜRLÜĞÜN KENDİSİ
Şimdi gerekli olan bu dalgadan boğulmadan çıkabilecek bir örgütlülükle hareket etmek. Erdoğan’ın sözüm ona dert(!) yandığı “şu kapitalizm”in zorunlu iç hareket yasalarını bilmek, kapitalizm altında ezilen sınıfların kapitalizmi tümüyle ortadan kaldırması için ne yapmaları gerektiği konusunda yol gösterir. Benzeri bütün durumlarda, herhangi bir durumu elde etmek isteyenlerle, onu engelleyen koşullar arasındaki çelişmeyi çözmek esastır. Günümüzde, insani tüm yabancılaşmaların kökeninde sınıflı topluma özgü ilişkiler yatmaktadır. Her türlü yabancılaşmadan kurtulmak anlamında özgürlük, bu durumda kapitalizmin yıkılması anlamına gelmektedir. Böylece bunun için mücadele, yalnızca özgürleşmek için mücadele anlamına gelmekle kalmamakta, özgürlüğün kendisi haline gelmektedir.***
DEĞİŞTİRMEK İÇİN...
Yalnızca öğrenmek ve anlatmak yetmez, bu birikim değiştirme eylemi ile birleşmeli, temas ettiği her alanı örgütlere çevirmeli, her örgütü de antifaşist, antiemperyalist bir çizgide birleştirmeli. Türkiye gençliği böyle bir mücadele çizgisinde birleşmek zorundadır. Bu büyük dalga ancak böyle bir hatla kırılabilir.Bu seçenek için sabırla çalışmak, inatla mücadele etmek, geleceğin cellatlarından sabırla gelecek beklemeyi topyekûn reddetmek üzere harekete geçelim. Dergimizin kapağında yer alan şiirin çağrısı da budur.
“Ne kadar çok elimiz oldu,
baksana,
Tutuşa tutuşa
Bir orman yangını gibi”
(*) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son konuşmasından
(**)https://www.ozgurlukdunyasi.org/arsiv/362-sayi-124/1419-fasist-propaganda-ve-guncel-bazi-ornekleri
(***)https://www.ozgurlukdunyasi.org/arsiv/33-sayi-213/288-ozgurluk-ve-orgutluluk