20 Ocak 2019 23:56

Afgan göçmenler anlatıyor: "Para az sıkıntı çoook"

6 ay boyunca Afgan mültecilerle aynı binada kalan Anıl Yurdakul, kağıt toplayarak yaşamlarını sürdüren göçmenleri ve yaşamlarını anlattı.

Fotoğraf: Anıl Yurdakul/Evrensel

Paylaş

Anıl YURDAKUL
İstanbul

Uzun yıllar boyunca süren savaşlar sonucu ekonomisi bitmiş bir halde olan Afganistan’da halk terör, uyuşturucu ticareti ve silah tüccarlarından kaçarak taşı toprağı altın olan İstanbul’a gelmeye karar verdiklerinde kilometrelerce süren, üst üste sıkışarak bindikleri aracın son yolculuğunun Küçükpazar’da savaş bölgesini aratmayan bölgede biteceklerini bilmiyorlardı. Üstelik tek bulabildikleri iş atık kağıt toplamak…

Grinin hakim olduğu bir pazar günü İstanbul Küçükpazar’a varıyorum. Zaman zaman bölgedeki atık kağıt depolarının zabıta ve polislerle yıkıma uğradığı bölgedeki tarihi binalara dokunulmuyor. Yıkım tehlikesi içerisinde olduğu görünen binalardan birine girdiğimde altı ay boyunca bu binanın bir ferdi olacağım aklıma gelmezdi. Misafirperverlikleri meşhur olan Afganlar bu süre içerisinde benden hiçbir şekilde beklentileri olmadığı gibi kendilerinden biri olarak davrandı. Kimi zaman süpürgeyi elime aldım kimi zaman sofra için yardımda bulundum…

Üç katlı binanın içerisinde ilk göze çarpan farelerin kaçışı oluyor. Binada yaşayan elliye yakın Afgan göçmenin en büyük sorunu fareler. Binanın ahşap oluşu ve bölgenin tamamına yakınının atık çöp oluşu fareleri çekiyor. Gecenin sessizliğinde ortaya çıkan fareler uyuyanların üzerinde korkusuzca dolaştıklarından uyuyanlar üzerlerini sıkı bir şekilde örtmek zorunda kalıyor. Özellikle yağmurlu havalarda farelerin sesleri duvarlardan duyuluyor.

Binaya ikinci gelişimde ilk durağım üçüncü kat oluyor. Kapı kitlenmediğinden, kapı yerine serilen battaniyeyi açıyor, ayakkabımı çıkartıyor içeri geçiyorum. Odada otuza yakın kişi ayağa kalkıyor her biriyle sarılarak selamlaşıyorum. Çantamı ve montumu kenara atarak bir köşeye uzandığımda lokal bir Afgan evinde hissediyorum kendimi. Bekar evi görünüşünün arkasındaki hijyene verilen önem dikkat çekiyor. Pencere camı bulunmadığı için açık kalan bölümün tamamı renkli battaniyeler ile kaplı. Odanın bir köşesinde ufo yanmakta, bir yandan tüp üzerinde tavada yemek yapılırken bana süt karışımı çay ikram ediliyor. Duvarlarda ise grafitiler ve dünya çizimi ilk göze batanlardan. Zaman zaman içi ahşap olan binanın hızlı yüründüğünde sallandığı hissediliyor…

Aralarında en genci sayılabilecek olan 17 yaşındaki Abdullah yanıma gelerek yeni yapmış olduğu kolundaki dövmesini gösteriyor. Dövme sanatçıları tarafından “Old School” olarak adlandırılan denizci ve mahkumların dövmeleri tarzındaki dövmesini gösteriyor. Sorduğumda anlatıyor “Dikiş iğnesi ile işlemiş.”  Farsça olduğunu söyleyen Abdullah kardeşlerinin isimlerinin baş harfini yazmış dövme ile, bir bakıma vücuduna grafiti yapmakta. Dövmenin olduğu yeri okşuyorum, kabarıklığı hissediyorum. Sevdiğimi söylemem üzerine vücudundaki diğer dövmeleri göstermek amacıyla üzerini çıkartıyor, göğsünde bir kalp ile çeşitli yazıları gösteriyor. Genel olarak aile fertlerinin yazıldığı dövmeler Afganlar için manevi önem taşımakta.

Çoğunlukla evli olan Afganlara bekar olduğumu söylediğimde şaşırıyorlar. Her birinin en az iki çocuğu bulunuyor, telefonlarını çıkartarak çocuklarının fotoğraflarını gösteriyorlar. Gelecek aylarda memleketine geri dönmek zorunda kalan bir Afgan Messanger üzerinden kameralı görüşme ile bana çocuklarını gösterecekti. Binada sık sık Messanger uygulamasının çaldığı duyulabilir, aileleriyle görüşmek onları ayakta tutmaya yarayan unsurlardan.

Kendilerine ait şahsi bir odaları olmayan Afganlar giyinmek için kafalarının üzerine geçirdikleri battaniye ile duvar dibine geçerek kendilerine battaniyeyi kalkan yapıyorlar. Göze çarpanlardan bir diğer unsur ise bolca kola içmeleri. Ülkelerinde bir litrelik kolanın fiyatının yetmiş liraya denk geldiğini söyleyerek ekonomilerinin durumunu özetliyorlar. Atık kağıt toplayarak geçimlerini sürdüren Afganlar patronlarından şikayetçi “Para az abi sıkıntı çoook” demeleri durumu özetlemekte. Haftalık iki yüz lira kazanmaktalar.

Tuvalette ise büyük bir bidonun ağzı sonuna kadar su ile dolmuş durumda. Tuvaletteki pencereden aşağı hortum sarkmakta, evde su bulunmadığı için dışarıdaki depodan su çekerek bidona su dolduruyorlar, bidonda yüzmekte olan maşraba ile yıkanıyorlar. Elektriği ise mecburen kaçak olarak kullanmaktalar. Patronları olarak gösterdikleri depo sahipleri eve elektrik çekiyor, kaçak olan elektrik ise zaman zaman küçük çaplıda olsa alev alabiliyor. Zamanla Afganlar bu işi de öğrenmiş, alev alan yeri çözüyorlar.

Afganların yanı sıra fazla olmasada Pakistanlılar da yaşamakta. Pakistanlılar nas dedikleri maraş otunu kullanıyorlar, bir kağıt veya mendil içerisine konulan yeşil ot ağız içerisinde yanak içine yerleştiriliyor, bir süre sonra atılıyor. Pakistanlıların Afganlardan farkı ise yüzük, küpe gibi aksesuarları takmaları. Genel olarak ikinci katta yaşayan Pakistanlılar daha ağırbaşlı iken Afganlar sık sık güreşiyor, buldukları peruk gibi aksesuarlarla birbirlerini güldürüyor, kavga ediyor ve dans ediyorlar. Zaman zaman ben de danslarına katılarak eğlenceye dahil oldum…

En alt katta ise binanın en küçüğü on üç yaşındaki Sakman Wafa ile kendisine yakın yaşıtlardaki akrabaları yaşamakta. En ilginç oda ise burası; süs ağacına asılan renkli lambalar ve televizyon görünüyor. Afgan filmi DVD’leri bulunmuş, filmlerin ortak özelliği sıkça kanlı sahneler kullanılması.

Afganlar sabahları ve akşamları genelde aynı yemeği yemekte; lavaş, domates salçalı ve et parçalı bir yemek. Kahvaltıda et parçaları olmuyor. Berber fiyatından şikayetçi olduklarından bir traş makinesi alınmış, makineyi İrfan isimli Pakistanlı kullanıyor. Traşı olacak kişi istediği şekli tarif ediyor el aynası ile saçın durumuna bakılıyor.

Afganlar Türkiye’de kalmak istemiyorlar. Bekar olanları Yunanistan’a geçerek Avrupa hayallerine kavuşmak istiyor ki Masoon Khan bunu başaranlardan. 24 yaşındaki Masoon mülteci kampında yaşadığını söyledi. Umutsuzdu… Atık kağıt işinden utandıklarını ve pis bir iş olduğunu söylerlerken başka bir çarelerinin olmadığının farkındaydı. Pakistanlı Beser Muhammed’in ileri derecede İngilizcesinin yanı sıra Farsça olmak üzere dört dil ile biraz Türkçesi bulunuyor. Eminönü’deki turistik otellerde çalışamazdı, turist acentaları imkansızdı. Turistik bir kuruyemişçinin İngilizce mülakatının ardından kabul edilip 'ertesi gün gel' denmesinin üzerine sevinçten havalara uçan Beser, tekrar dükkana gittiğinde ret cevabını aldı. Dayanamadı ve ülkesine geri döndü. Bunca bilgi ve çekilen zorluklar boşuna mıydı!

Yüzlerce Afganın yaşadığı bölge küçük bir Afganistan bölgesi iken evlerde birbirleriyle oldukları süre içerisinde dışarıdaki hayatın olumsuzluğu biraz olsun unutuluyor, geceleri geç saatlere dek oturularak çay ve çekirdek ile tek bir telefondan sinema yaratılıyor. Müzikler çalıyor Messangerdan konuşulmaya devam ediliyor, kavgaların ve güreşlerin sonu gelmiyor. Zaman içerisinde tanıklık ettiğim dramatik olaylar da yaşandı, kimi yaşı küçük olanların uyuşturucu batağına düşmesi gibi. Sömürenler ve sömürülenlerin çarkında hayat devam ediyor…

ÖNCEKİ HABER

Ekrem İmamoğlu, muhtarlarla bir araya geldi

SONRAKİ HABER

Bakan Soylu: 26 ilde 37 bin 710 haksız adres değişikliği yapıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa