27 Ocak 2019 00:36

Chavez’den Maduro’ya Venezuela

Mustafa Yalçıner, Venezuela'daki emperyalist darbe girişimini, 'petrol savaşı'nı ve darbe karşıtı mücadeleyi yazdı.

Fotoğraf: Marcelo Garcia/Miraflores Press / EPA / AA

Paylaş

Mustafa YALÇINER

Chavez önce darbe denemiş, başaramamıştı.

L. Amerika’da darbe geleneğinin bizden çok daha etkili olmasının yanında, darbe teşebbüsünde bulunanlar görece ağır cezalar alsalar bile, politik durumun değişmesiyle kolay serbest kalıyorlardı. Chavez ise ortalama bir darbeci değildi, kurduğu azımsanmayacak taraftara sahip politik bir hareketin (Devrimci Bolivarcı Hareket-200) önderiydi. Kansız darbenin ardından iki yıl içinde cezaevinden çıkıp Beşinci Cumhuriyet Hareketi adlı bir siyasal parti kurmuş ve 1998 Seçimlerini kazanarak cumhurbaşkanı seçilmişti.

Venezuela’nın burjuva egemenleri, Latin Amerika’yı birleştirmeye çalışıp bir ucundan diğerine İspanyol işgaline karşı kıtanın kurtuluşu için mücadele eden Simon Bolivar’ın izini süren bir antiemperyalist olan H. Chavez’e, başından itibaren muhalefet ettiler. Muhalefetlerini sokak hareketleriyle birleştirerek Chavez’den kurtulma çabalarına hiç ara vermediler. Chavez her defasında halkın desteğini yeniden alıp gücünü pekiştirerek çıktığı seçimlere giderek burjuva muhalefetin gerici kampanyalarını püskürtmeyi başardı. Seçilmesinden iki yıl sonra yenilediği seçimleri kazandı ve bu böyle devam etti.

Chavez ne bir proletarya hareketinin başındaydı ne de sonradan “21. Yüzyıl Sosyalizmi” adı konan ilerici ama kapitalizmin sınırlarını aşmayan düşüncelerine dayalı bir mücadele programından daha fazlasına sahipti. Ama antiemperyalist bir Bolivarcıydı ve yaptığı işin farkındaydı. Programının adını “sosyalizm” olarak koysa bile, işçi sınıfı ve hareketine dayanıp sosyalizmin inşasına girişmedi; ama halka dayanması gerektiğini, dayanmazsa devrileceğini biliyordu.

Kapitalizme saldırmadı, ama petrolü silah olarak kullandığı antiemperyalist yönelimiyle halkın durumunda belirli iyileştirmeler sağlayabildi ve halk içinde örgütlediği komitelere dayanıp yoksulların desteğini alabildi.

Chavez petrol gelirlerini artırarak özellikle sübvanse ettiği gıda maddelerinin fiyatlarını düşürdü. Sağlık ve eğitime ayrılan bütçeyi artırdı.

Burjuvazinin tepkisi gecikmedi. Nisan 2002’de, protestoları ardından ilan edilen genel grev ve yürüyüşlerle ortamı hazırlanan ve Chavez’i hedef alan bir askeri darbe yapıldı. Chavez-karşıtı muhalefeti örgütleyen Patronlar Sendikası Başkanı Carmona başkan ilan edildi. Ancak kendisini destekleyen halk da örgütlü olarak sokağa döküldü ve bir askeri üste tutuklanan Chavez ordunun da darbecilerden desteğini çekmesiyle iki gün içinde geri döndü.

Şimdi, Chavez’in ölümünün ardından başkan seçilen Maduro’ya karşı yeni bir darbe örgütleniyor. Hesaplar da, planlar da fazlasıyla benzer. Chavez dönemiyle karşılaştırıldığında burjuva oligarşinin muhalefetinin artısı, Chavez’in 1999 Referandumu ile onaylattığı Anayasa’ya dayalı olarak kurulan Meclis seçimlerini kazanmış olması.

MADURO’NUN YAPTIĞI VE YAPAMADIĞI

Chavez tekellerin ellerinde tuttukları bankalar, sanayi yatırımları ve dış ticaretle enerji ve madenlerin mülkiyetine el koyma ve ülke ekonomisini toplumsallaşmaya girişmemiş, ama belirli ulusallaştırmalar da yapmıştı. Önemlisi, BP, Exxon Mobil, Total ve Chevron gibi enerji tekellerinin işlettikleri petrol bölgelerini kamulaştırmış, OPEC işbirliğiyle düşük petrol fiyatlarını yükseltmek için çaba göstermiş ve başarmıştı. Petrol ihracatı karşılığında on milyarlarca Dolarlık kredi alınan Çin gibi ülkelere de yayılarak, ABD’ye satışında varili $10’a kadar düşen fiyatlar, örneğin 2012’de $40’a çıkmış, Chavez atılımlarının finansmanını sağlar olmuştu.

Reformlarıyla çizgisini sürdürmek üzere Chavez’in yerini alan Maduro’nun bu işi iyi başardığını söylemekse mümkün değil.

Bütün suçun Maduro’nun olduğu sanılmamalı. Chavez’in ardından yükselmesini sürdüren Venezuela ekonomisinin temel dayanağı olan petrol fiyatları, iki yıldır yeniden düşüşte. Düzenin belirli bir “oturması”yla, sübvansiyonlar ve para birimi Bolivar’ın düşüşü, ama dolar kurunun düşük tutulmasının oluşmasına neden olduğu “ikinci ekonomi” ya da karaborsa, narhlar konarak ürün fiyatlarının yükselmesinin önlenmeye çalışıldığı yüksek enflasyon ortamının, yoksul halkın hoşnutsuzluğunu biriktiren başlıca iki sonucu oldu. Aynı zamanda ekonominin aşırı bozulması ve işsizlikle yoksulluğun tırmanışının nedenleri arasında da olan bu iki sonuçtan ilki, korunmakta olan kapitalist ekonominin egemeni durumundaki tekelci oligarşinin zenginleşip güçlenmesi olurken, ikincisi Maduro çevresinde aynı şekilde zenginleşen yeni bir tabakanın oluşmaya başlamasıydı.

Chavez, çıkarları ABD ile birleşen uluslararası tekellerin bir parçası durumundaki Venezuela mali sermayesi ve tekelleriyle baş etmekteydi; çünkü kendi dayanakları arasında halkın sırtından vurgunculuk yapan “çeteler” ya da grupların oluşmasına kapıyı kapalı tutmaktaydı. Tıpkı Lula/Dilma Rousseff örneğinde Brezilya’da olduğu gibi, kendisinin yolsuzluk ve vurgunculuğa batıp batmaması önemsizleşerek, Maduro, Chavez’in başardığı bu engellemeyi sürdüremedi.

Petrol fiyatlarındaki düşüşle birlikte Amerikan ambargosu eklenince ilaç ve gıda maddelerinin çoğuyla birçok üretim girdisi ve yedek parçanın bulunamaz, fabrikaların bir bölümünün çalıştırılamaz olduğu ve işsizlik ve yoksulluğun tırmanışa geçtiği bir ülke gerçeğiyle yüzleşildi. Maduro her şeye rağmen gerici burjuva muhalefetinin karşısında durmaya çalışırken, hoşnutsuzluğu artan halkta Maduro karşıtı muhalefetin saflarını çoğaltma eğilimi baş gösterdi. Bu henüz genel eğilim haline gelmedi, ama gelişiyor.

Bugün ordu içinde güçlü dayanaklara sahip olmasa bile, gerici muhalefetin siyasal bir darbeye girişmesinin bir dayanağı, halk saflarında gelişmekte olan bu hoşnutsuzluk ve Maduro’yu terk etme eğilimi. İkincisi ise, kolayca tahmin edilebileceği gibi, Venezuela’da Chavez’in çıkışıyla kıta çapında güç kazanan ve bir ara Latin Amerika ülkelerinin çoğunda başat eğilimi haline gelen sola dönük antiemperyalizmden aşırı rahatsız olan Amerikan emperyalizminin sağladığı destektir.

DARBE, AMERİKAN VE AVRUPA DEMOKRASİSİ VE HALKIN KURTULUŞUNUN YOLU

14 Latin ülkesinin oluşturduğu Amerikan yandaşlarını bir araya toplayan Lima Grubu, Maduro’dan, burjuva muhalefetin boykot edip meşru saymadığı geçen Mayıs’taki düşük katılımlı Başkanlık Seçiminin sonucu olarak yeniden aynı görevini sürdürmemesini istemişti. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı J. Bolton ise daha da ileri gidip “Ulusal Meclis’i tek meşru kurul” ilan ederek, orduya “hukukun üstünlüğü ve anayasal düzeni koruma” çağrısı yapmıştı. 23 Ocak’ta Maduro görevini sürdüreceğini ilan edince, Meclis Başkanı ve muhalefet lideri Guadio geçici başkanlığı üstlendiğini açıkladı ve taraftarlarına sokağa çıkma çağrısı yaptı!

Ancak antiemperyalizm ve demokrasi için mücadele eğiliminin hâlâ daha çok güçlü olduğu görüldü ve çok daha kalabalık yoksul kitleler darbeye karşı sokağa döküldüler.

Guadio’nun arkasındansa önce Trump ve Meksika dışındaki Lima Grubu ülkelerinin pervasız açıklamaları geldi. Guadio’yu tek meşru başkan olarak destekliyorlardı! Üstelik ABD, Maduro’nun “ülkeyi terk et” çağrısı yaptığı çoğu ajan olan diplomatlarının ülkede kalacaklarını açıkladı. Müdahale açık ve nereye varacağını, örneğin bir işgal girişiminin olup olmayacağını göreceğiz.

“Darbeye karşı olma” gerekçesiyle Maduro Hükümeti’ne yönelik darbe girişimine karşı çıkmak, şüphesiz önemsiz değil. Bir darbeye karşı çıkmak burjuva demokrasisinin asgari gereklerinden biri, ancak Rusya ve Çin’in yaptığı gibi, darbeye karşı çıkışın başka politik nedenleri de olabilir. Örneğin demokratlıkla ilgisi olmayan Türkiye Hükümeti de böyle bir tutum aldı. Ancak net açıklama yapmayan ve AB tutumunu oluşturmaya çalışan Almanya sayılmazsa, D. Tusk gibi tüm AB “seçilmiş yöneticileri” ve başta Fransa olmak üzere demokrasi iddialı birçok Avrupa ülkesi seçilmiş Maduro Hükümetini “gayrı meşru” sayarak açıktan darbeyi desteklediklerini ilan ettiler. Bu, burjuva demokrasisi denen şeyin bugünkü güdükleşmesini belirtiyor!

Öte yandan “darbe karşıtlığı” ile sınırlı bir Maduro yanlısı tutumun yetersizliği ortadadır. Sorun, 1) Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere emperyalizm karşıtlığı sorunudur, ve 2) Uluslararası ve işbirlikçi Venezuela tekelleri karşısında halka dayanmak ve halkın ulusal ve sosyal kurtuluşu mücadelesine sarılma sorunudur. Maduro bu yolu tutmamaktadır. Yapılması gereken, Maduro’nun yedeği haline gelmeden, ancak onu birinci hedef de yapmadan, “mızrağın sivri ucu”nu emperyalizm ve işbirlikçi tekellere yöneltmek; Maduro ve Hükümeti’nin değil, ama Venezuela halkının kurtuluşu için mücadele etmektir. Bu kurtuluş ancak örgütlü işçi sınıfına dayanabilir ve onun damgasını vuracağı bir mücadelenin ürünü olabilir.

ÖNCEKİ HABER

Süleyman Soylu: Seçim güvenliği üzerinden kaos oluşturuluyor

SONRAKİ HABER

Boşanmak isteyen kadını 14 kez bıçakladı ‘öldürme kastım yoktu’ dedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa