30 Ocak 2019 15:06

Savaşa karşı genç işçilerin tutumu

Savaşın ekonomik yükünün bizlere yükleneceği gerçeğini bilerek hareket etmeliyiz.

Paylaş

Ahmet AKARSU
Kayseri

2019 yılı ile birlikte ekonomik krizin giderek derinleşecek olması, işçi-işsiz, öğrenci kısaca toplumunun her kesiminin eğitim, çalışma ve yaşam koşullarında ekonomik-sosyal daralmanın oluşu, artan hoşnutsuzluk dikkat çekiyor. Ülke bir yandan yerel seçimlere hazırlanırken, öte yandan “bir gece ansızın” tweetleriyle dış politikada başlayan ve ABD Başkanı Trump’ın “Türkiye Kürtleri vurursa, Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz.” açıklamasıyla devam eden sürecin yankıları devam ediyor.

“EYY TRUMP”TAN GELİNEN NOKTA…

Özellikle son iki yılda AKP’nin politikalarına Türkiye gençliğinin -referandumda da görüldüğü üzere- ilgisinin giderek azalması, eğitim politikalarına dair artarak giden eleştiriler devam ederken, işsizlik oranındaki yükseliş tepkilere neden oluyor. Erdoğan’ın dış politikadaki “Eyy Trump”çı tutumundan “Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz” söylemine karşın, Türkiye cephesinden “üzüntü duyduk” açıklamaları AKP’nin gerçek yüzünü ortaya koyuyor.

Kuşkusuz “Fırat’ın doğusu”, “savaş” sözlerine karşı genç işçiler arasında tartışmalarda önemli bir yerde duruyor. Milliyetçi-şoven politikaların yayılmaya çalışılmasıyla gençliğin işçi kanadını AKP politikalarına yedekleme isteği, genç işçiler cephesinden parçalı tablolar oluştursa da, AKP’nin/Erdoğan’ın “EyyTrump”çı, “kafa tutan” söylemlerinin genç işçiler içinde olumlu etki uyandırdığını söylemek yanlış olmayacaktır. Kuşkusuz, AKP’nin “ekonomik kriz falan yok”tan, dövizdeki artışın, ekonomik krizin“dış güçlerin oyunu”na kadar gelen söylemleri, Trump’ın “mahvederiz” açıklamasıyla iktidarın söylemlerinin “denk” düşmesi ile AKP’nin ekmeğine yağ sürer bir pozisyonda olduğunu söyleyebiliriz.

“GİDİŞAT HİÇ İYİ DEĞİL”

Öte yandan, genç işçi kitlelerinde “Ekonomideki gidişat kötü, geçim giderek zorlaştı” söylemleri artıyor. Küçük işletmelerde çalışan genç bir işçi ile görüşmemizde asgari ücrete gelen zammın “Önceki dönemlerdeki artışa göre daha iyi olduğunu” söylemesi üzerine, aynı işçi gence, “Peki ekonomideki gidişat nasıl?​” diye sorduğumda, cevabı “Gidişat hiç iyi değil. Ev geçindirmesek de kendi kişisel ihtiyaçlarımıza yetmiyor” oluyor. “Geçenlerde ev alışverişi yapayım eve katkım olsun dedim. Uzun zamandır markete gitmiyordum. Fiyatlar uçmuş gitmiş. Kilo ile aldığın şeyleri gram ile alacak hale gelmişiz de haberimiz yokmuş” diye devam ediyor.

Sohbetimize devam ederken, “Dış politikadaki gelişmeleri nasıl yorumluyorsun?​” diye soruyorum. Yorumu ise AKP’nin politikalarından etkilenmiş bir şekilde oluyor. “Tabii ki ülkemiz için savaşa girmeliyiz. Gerekirse ben de giderim” diyor. Ardından Erdoğan’ın Trump’a dair çıkışlarından bahsediyor...

“Trump’a kafa tutan bir Erdoğan” politikası işçi gençler arasında etkili bir hal alıyor. Fakat gelinen süreçte işçi gençlerin, Trump’ın mahvederiz açıklaması karşısında “suskun” tutumuna dair bir haberleri olmadığını görüyoruz. Ama sosyal medya üzerinden yayılan, TV ekranlarında ballandırarak anlatılan “dünya lideri” söylemleri genç işçi kitlelerini etkilemiş durumda…

DIŞ POLİTİKAYLA İÇ POLİTİKAYI DİZAYN EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR

Kuşkusuz, işçi gençlerin büyük bir eğilimini yansıtmasa da, ileri düşünen, savaşın yıkıcı etkilerinin olduğuna değinen genç işçilerde var. Örneğin farklı işyerinde çalışan Suriyeli mülteci bir genç işçinin savaşlara dair yaklaşımı, çevresindeki işçi arkadaşlarını da etkilemiş durumda. Savaşların ekonomik olarak yükünün olduğundan, insan ölümlerine kadar “kötü bir şey” olduğu anlatılıyor. Ve çevresindeki genç işçileri o da etkiliyor.

Yukarıda bahsetmeye çalıştığım iki ayrı örnekte somut olarak karşımıza yapılması gereken görevler ortaya çıkıyor: İşçi gençlere, anti-emperyalizmin ve dış politikaya dair gelişen sürecin, Suriye’nin geleceğinin belirlenmesinde Türkiye’nin de pastadan pay kapmaya çalışırken, bir yandan da milliyetçi-şoven politikalar ile Türkiye gençliğinin, özellikle de işçi gençliğin milliyetçi duygularını kabartmaya, kendisine yedeklemeye ve yerel seçimler yaklaşırken iç politikayı dizayn etmeye çalıştığı bir gerçeğinin iyi anlatılması.

SAVAŞA DUR DEMELİYİZ!

Trump’ın dış politikada ABD’nin emperyalist ihtiyaçları gereği aldığı gözü kara tutumu, işbirlikçileriyle ilişkilerini emperyalist ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden kurduğu bir noktadan ilerliyor. Türkiye’de ise AKP/Erdoğan bir yandan “biz antiemperyalistiz” algısı yaratıyor, diğer yandan savaş tam tamları çalıyor. Fakat ülkemiz işçileri, emekçileri, gençleri, kadınları “savaş” politikalarından yeteri kadar çekmiş durumdadır.

Bu noktada savaşın ekonomik yükünün bizlere yükleneceği gerçeğini bilerek hareket etmeliyiz. “Anavatan savunması” gibi gösterilen AKP’nin dış politikası, toplumun tüm kesimlerini, açılığa-sefalete, derinleşen krizin yükünün emekçilere, en çok da gençliğin, işçi olan kesimine yüklenmesi olacaktır.

Türkiye tarihinde, işçilerin-emekçilerin, ekonomik ve siyasal talepleriyle yürüttüğü mücadeleler karşısında iktidarın tutumları, “savaş var, gerekirse aç kalırız” olmuştur. Dış İşleri Bakanı Çavuşoğlu’nun açıklaması da böyle olmuştur. Çavuşoğlu’nun “aç kalırız” söylemi iç politikada nasıl yankılandığı görmek ve ileride kullanmak üzere yapılmış bir hamledir. Ama işçi gençliğin “savaş” politikalarına karşı çıkması, işi, ekmeği, geleceği için savaş politikalarına “dur” demesi gerekmektedir.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Kriz koşullarında gerçekleşecek yerel seçimler

SONRAKİ HABER

Krizler neden “teğet” geçmez?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa