Esenyurt'ta neler yaşandı, Suriyeliler neden hedef oldu?
Suriyelileri hedef alan saldırıların sonuncusu Esenyurt’ta yaşandı. Olay gecesini mahallede geçiren Cem Şimşek, mahalleli ve esnafla konuştu.
Fotoğraf: Cem Şimşek/EVRENSEL
Cem ŞİMŞEK
İstanbul
Esenyurt Bağlarçeşme Mahallesi’nde dün gece “omuz atma” iddiasıyla başlayan ve mahalle genelinde Suriyelilerin tümünü hedef alan saldırılar yaşandı. Olayların duyulması sonrası bölgeye gittim. İzlenimlerimi anlatmadan önce İstanbul’un en büyük sanayi havzalarından biri olan Esenyurt’un yapısını bilmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
2018 verilerine göre, İstanbul’un en kalabalık, Türkiye’nin ise dördüncü kalabalık yerleşim bölgesi olan Esenyurt’un nüfusu resmi kaynaklara göre 890 bini geçiyor. Yapılaşma sürecinin halen sürdüğü Esenyurt’ta bu nedenle rant paylaşımı da şiddetli bir şekilde yaşanıyor. İlçede emekçilerin konut harcamalarının da buna paralel yükseldiğini belirtelim. Esenyurt aynı zamanda ciddi göç alan ve ucuz kiralar nedeniyle Suriyelilerin yerleştiği ilk bölgelerden. Ekonomideki kötü gidişat, ilçeyi bu açıdan da etkiliyor. Hafta içinde Şerif Karataş'ın bölgedeki seçim tartışmalarına dair yaptığı haberde ekonomik krizle birlikte artan işsizliğin milliyetçiliği daha da kışkırttığı özellikle Suriyelilere karşı olan ön yargıların artmasına neden olduğu belirtiliyordu.
Peki dün akşam Bağlarçeşme’de neler oldu? İlk öğrendiğimiz bilgilere göre Bağlarçeşme’deki bir düğün salonunda Suriyelilere ait düğün devam ederken kapı önünde Suriyeli ve Sinoplu gençler arasında ağız dalaşı yaşandı. ‘Yan baktın, omuz attın’ gerilimi kısa sürede bıçakların çekildiği ve ardından da mahalledeki Suriyelilerin tümünün hedef alındığı saldırıya dönüştü. Mahallede saldırıların hedefi olan Suriyelilerden 3’ü gözaltına alındı; saldırılar nedeniyle Suriyelilere ait dükkan ve araçlar taşa tutuldu, 2’si Suriyeli, 2’si Sinoplu 4 kişi yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Sinoplular mahallede ‘Burası Türkiye, Suriye değil’ sloganlarıyla yürüdü, oysa Suriyelilerin varlığı mahallede yeni değildi.
İLK DURAK HASTANE
Bağlarçeşme’ye vardığımda olaylar durulmuştu bu yüzden ilk olarak Esenyurt Necmi Kadıoğlu Devlet Hastanesi Acil Servisine gittim. Çünkü saldırılarda onlarca kişinin yaralandığından ve hayatını kaybedenlerden söz ediliyordu. Daha önce gece saatlerinde yolumun birkaç kez düştüğü acil servis, bu kez geçmişteki deneyimlerimin aksine sessizliğiyle dikkat çekiyordu. Ancak bu sessizliğin de bir anlamı vardı. Hastane bahçesi her zamankinden tenhaydı. Kafeteryada 2’şerli 3’erli şekilde oturan toplam 6-7 genç grubu dikkat çekiyordu. Hastane kapısında görevlendirilen 2 polis de sıradan bir akşam olmadığının ifadesi gibiydi.
Acil Servis’ten bilgi almak kolay değildi. Bağlarçeşme’den getirilen yaralıların tedavi edildiği Acil Servis Kırmızı Alanı’na normal bir prosedür olarak hasta ve refakatçi dışında kimse alınmadığı için giremedim.
Mahalleden dönüşte tekrar uğradığım hastanede gözaltına alınanların da elleri kelepçeli şekilde polis eşliğinde sağlık konrolü için buraya getirildiklerini görecektim. Ve o zaman hastanedeki polis sayısı da gruplar halinde bekleyen gençler de dağılmış olacak ve gerilimin en azından bu gece sürmeyeceği algısı bende netleşecekti.
MAHALLE POLİS ABLUKASI ALTINDA
Hastanenin ardından hızla Bağlarçeşme’ye geçtim. Adını duyduğum ancak hiç ziyaret etme fırsatı bulamadığım bu mahalleye ilk kez gidiyordum. Hastane önünde bindiğim Haramidere (Esenyurt’ta Bağlarçeşme’ye yakın sayılamayacak bir başka mahalle) taksisinin şoförüne “Bağlarçeşme” dediğimde önce duraksayıp ardından “Alt yoldan gidelim abi, polis yukarıdan girişi kapatmış” dedi. Mahalleye gittiğimizde olayın hemen ardından giriş çıkışı polislerce kapatılan mahalle yine polis ablukasında olmakla birlikte araç ve yaya giriş çıkışına yeniden izin verilmişti. Ancak yaklaşık her yüz metrede bir bulunan sivil ya da resmi polislerle caddenin köşe başlarındaki TOMA ve akrep tipi zırhlı araçların varlığı kalabalık gruplar evlerine dağılsa dahi mahallede yeniden gerginlik ihtimalinin olduğunu gösteriyordu.
“ASIL MESELE YARIN...”
Mahallenin ana caddesi boyunca ilerleyip olayın yaşandığı kavşağa yakın bir noktada taksiden indim. Saat epeyce ilerlediği için dükkanların neredeyse tümü kapanmıştı. Bir bakkal, bir erkek kuaförü ve dükkanı toplayan bir çiğ köfteci dışında tüm dükkanların kapalı olmasına rağmen hastane bahçesindeki gibi ikişer, üçerli gençlerden oluşan gruplar mahalle içerisinde ve cadde boyunca volta atıyordu.
Sigara alma bahanesiyle girdiğim ilk bakkal dükkanı Sinoplularındı. İçeride bakkal sahibi dışında yaşları 20’yi geçmeyen 3 genç daha vardı. “Hayırdır, neden bu kadar polis var?” diye sorduğumda gençlerden biri atılıp “Abi Suriyeliler Sinoplulara saldırdı, bize yani, kavga çıktı” deyip devamını getirdi: “Bizden iki yaralı var, durumları iyi, onlardan da iki kişi yaralandı.” Kavganın nedenini ise bilmiyordu. “Çok sıkıntı oldu mu?” diye sorduğumda “Gece olunca herkes evlerine dağıldı ama asıl mesele yarın...” yanıtını verdi. Yanındakilerin bakışları üzerine daha fazla ayrıntı vermedi.
“Asıl mesele yarın” sözü mahallede “asayiş”in sağlanmasına rağmen gerilimin dinmediğini anlamama yetti. Keza mahalle arasındaki genç grupların ‘hareket’ hali de gerilimin dinmediği izlenimini pekiştiriyordu. Caddede yürürken dükkanları ve etrafı süzerken; polislerin de aynı şekilde çevreyi ve yine gruplar halindeki gençlerin de beni ve polisleri süzdüğünü fark ettim.
Mahalle içerisinde dolaşırken saldırı sırasında camları parçalanmış Arapça tabelalı bir Suriyeli lokantasına denk geldim. Yanı başında kapatmak üzere olan çiğ köfteci... Girdim içeri, gazeteci olduğumu söyleyerek hem mahallede yaşananlar hem de ‘komşu’ dükkanla ilgili bilgi almak istedim.
Çekindi önce, konuşmak istemediği her halinden belliydi. Ardından çok bir şey bilmediğini söyleyip o an sosyal medyada herkesin rastlayabileceği genel tevatürleri sıraladı.
Ancak saldırının yaşandığı sırada kendi dükkanı açık olmasına ve saldırıya uğrayan Suriyeli lokantası hemen yanı başında olmasına rağmen bu “bilgisizlik” ancak “tedbirli davranmak”la açıklanabilirdi. Olay öncesinde “Mahallede özel ya da genel bir gerilim var mıydı?” diye sorduğumda mahallede gençler arasında kavganın sık yaşandığını ancak Suriyelilerle böyle bir gerilim olmadığını söyledi. Dikkat çekici nokta Suriyelilerin lokantası hedef alındığında, lokantanın çoktan kapanmış olmasıydı. Dükkan sahibi “Hakkımızda hayırlısı olsun.” deyip daha fazla konuşmayacağının sinyalini verince teşekkür edip çıktım.
Bu sırada mahallede bekletilen TOMA ve diğer zırhlı araçların da kaldırıldığını fark ettim. Ancak sayıları azalmış olsa da sivil polislerin aralıklı bekleyişi sürüyordu. Akrep araçları da hâlâ devriyedeydi. Açık olan ve gençlerin sık girip çıktığı dükkanlardan biri erkek kuaförüydü. İki genç, hemen dükkanın karşısındaki köşede bekleyen iki sivil polise ellerinde demlikle çay taşıyordu. Bu dükkana girmenin şüphe çekebileceğini düşünüp devam ettim ancak polislerle gençler arasındaki muhabbet koyuydu. Polislerin gençlerin “gazını” aldığını söylemek bile mümkündü.
MAHALLELİNİN DİLİ SİYASETTEN BESLENİYOR
Mahallenin biraz dışına çıkıp girdiğim tekel dükkanı da Sinopluların tanıdığıydı. “Yaralılarımız taburcu edilmiş, durumları iyi zaten sıyrıklar var sadece.” dedi. “Mevzu ne?” diye sorunca “Kardeş tabii iyileri de var ama; şu yukarıdaki parkta (olayın ilk patladığı yerden bahsediyor) takılan Suriyeliler var. Orada torbacılık yapıyorlar, fuhuş yapıyorlar.” diyerek mahalledeki Suriyelilerin tümünün hedef haline getirildiği saldırıyı kendince meşru gördüğünü söyledi. Ancak burası da tedbiri elden bırakmayıp fazla bilgi vermedi.
Attığım son turun ardından mahallede sabaha kadar yeniden “kıyametin” kopmayacağına ikna olarak hastaneye geçtim. Hastanedeki gruplar da dağılmıştı. Hastane kapısındaki görevli iki polisin etrafı da yine mahallede olduğu gibi gençlerle çevrilmişti. Gençler mahallede kira fiyatlarının Suriyelilerle yükseldiğini söyleyip yoksullaşmalarının sorumlusunu Suriyeliler olarak gösteriyordu.
POLİTİKA VE EKONOMİ SARMALINDA SURİYELİLER
Elazığ, Denizli, İstanbul Esenyurt ve diğerleri... Senaryo genelde örtüşüyor. Linç girişimlerine dönüşen saldırıların patlama noktaları üç aşağı beş yukarı benzer; bu patlamaların Suriyelilerin tümünün hedef alındığı linç girişimlerine dönüşmesinin ‘gerekçeleri’ de aynı... Bu gerekçelere linç girişiminin yaşandığı bölgelerden değil; siyasi partilerin grup toplantılarından aşinayız. Özellikle MHP, CHP ve İYİ Partinin grup toplantılarında konuşan liderler yoksulluğun, güvencesiz ve ağır koşullardan düşük ücrete çalışmanın sorumluluğunu AKP hükümetinin politikaları yerine Suriyelilere bağlamayı tercih ediyor. Hükümetin ekonomi ve dış politikasının sonucu doğrudan hedef haline gelen Suriyeliler de tevatür veya Türkiye’de kendilerine sunulan güvencesizliğin sonucu saldırıların muhatabına dönüşüyor.