Suriye’deki Kürt ve İran cephesinde olası gelişmeler
'Moskova ve Washington arasında Suriye’de gelecekteki yönelimleri zeminde ve diplomaside belirlemek için büyük bir savaş yaşanıyor.'
Fotoğraf: Flickr
Ali KARATAŞ
Yusuf ERTAŞ
Suriye’de birçok cephede farklı gelişmelerin yaşandığı süreç işlemeye devam ediyor. Bu gelişmelerin önemli cephelerinden olan Kürt cephesi hareketli bir dönem yaşıyor. Bölgeyi yakından takip eden Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nureddin, Moskova ve Washington arasında Suriye’de gelecekteki yönelimleri zeminde ve diplomaside belirlemek için büyük bir savaş yaşandığını yazdı. Nureddin, Suriye’de Kürt cephesinde yaşanabilecek gelişmelerde iki senaryonun öne çıktığına işaret etti. Doğal olarak olası seçeneklerin birincisinin başında ABD yer alırken, diğerinde Rusya ön plana çıkıyor. Nureddin, yoğun diplomasi trafiğinin tıkanma ihtimalinin de olduğuna ve farklı taraflar arasında askeri çatışmaların başlama ihtimaline de dikkat çekti.
SURİYE, İRAN VE KÖRFEZ ARASINDAKİ DENGE
Suriye’de dikkat çekici gelişmelerin yaşandığı diğer cephe İran cephesi. Ruze Cendeli, “Şam’ın kazanması ile Tahran’ın kaybetmesi arasındaki denge” başlıklı makalesinde ABD’nin öncelikli hedefinin Suriye’deki İran varlığını yok etmek olduğunu yazdı. Donald Trump’ın Suriye’den ayrılacağını ilan etmesinin Tahran ile Şam arasındaki ilişkilerin aniden gerginleşmesiyle eş zamanlı olduğuna vurgu yaptı. Cendeli sonuç olarak “ABD’nin de taraftarı olduğu Şam ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerde normalleşme ilerledikçe, İran’la ilişkilerin gerilebileceği” yorumuna yer verdi.
SUUD-FAS GERGİNLİĞİ
Suudi Arabistan, Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin dünya kamuoyunda yeniden gündeme gelmesi nedeniyle gergin günler yaşarken, üzerine bir de Fas’la yaşanan gerginlik eklendi. Fas ile yaşanan gerginliğin sebebine geçmeden önce al Arab gazetesinin konuyla ilgili dikkat çeken haber yorumunda Kaşıkçı davasını canlandırmanın eşzamanlı bir Türk-Katar-Amerikan hamlesi olarak değerlendirdiğini belirtelim.
Suudi Arabistan ile Fas; Suudi al Arabiya televizyonunda yayınlanan bir belgeselde Batı Sahra’nın Fas sınırları içinde gösterilmemesi gerekçesiyle karşılıklı olarak büyükelçilerini çekti. Fas, 1975’te eski İspanyol sömürgesi olan Batı Sahra’yı topraklarına katmıştı. Batı Sahra ile ilgili tutum Fas hükümetinin uluslararası ilişkilerde kırmızı çizgisi durumunda.
MISIR’DA ASKERİ MONARŞİYE DOĞRU
Mısır, askerlerin temsilcisi olan eski Genelkurmay Başkanı Cumhurbaşkanı Abdulfettah el Sisi’yi 2034 yılına kadar iktidarda tutacak anayasa değişikliğini tartışıyor. Arap dünyasının tanınmış yazarı Abdulbari Atwan değişikliklerin Mübarek’in yozlaşmış diktatörlük rejimini deviren 25 Ocak 2011 devriminin yıldönümünden sadece birkaç gün sonra gelmesinin tesadüf olmadığını yazdı.
Al Ahram Weekly gazetesinden Cemal Essam El-Din de makalesinde anayasa değişikliklerinin 16 siyasi partinin üyeleri tarafından desteklendiğini belirtti. Makalede selefi Nur Partisinin değişiklikleri desteklediği ifade edildi. Üç siyasi parti, Muhafazakarlar (altı sandalye), Mısır Sosyalist Demokrat Partisi (dört sandalye) ve Tagammu (iki sandalye), önergeyi reddetti.
SURİYE; SEÇENEKLER ARASINDA İKİ SEÇENEK
Muhammed NUREDDİN
al Halic
Moskova ve Washington arasında Suriye’de gelecekteki yönelimleri “sahada ve diplomaside” belirlemek için büyük bir savaş mevcut. Sahada, “sonuçları tahmin edilemez derecede karışık, belirsiz ve geniş bir hareketlilik” söz konusu. Bütün tarafların satranç tahtasındaki hareketli konumuna bakarsak, en küçük bir hatanın ölümcül sonuçları olacak.
Geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekildiğini açıklamasından bu yana, farklı yollara dallanabilecek iki temel seçenekle karşı karşıya kalıyoruz.
ABD’NİN TÜRKİYE İLE KÜRTLERİ UZLAŞTIRMA ÇABASI
Bir yandan Türk-Amerikan iletişiminin durmadığını görüyoruz. Erdoğan, Trump ile Suriye’de tarihi bir anlaşmaya vardığını açıkladı. Trump daha sonra “YPG’ye saldırması durumunda” Suriye’ye yapılacak herhangi bir Türk müdahalesini reddetti.
Son olarak bu çerçevede iki gelişme yaşandı. Bunlardan ilki, Erdoğan’ın istediği Kürt militanlardan arınmış güvenli bölgeye yönelik Ankara ve Washington’ın müzakereleri. Diğeri ise Suriye’nin özerk bölgeleri eş başkanı İlham Ahmed’in Washington’a ziyareti ve Trump ve yetkililerle görüşmesi. ABD’nin Ankara ile Suriye Kürtlerini uzlaştırmak ve Türkiye’nin gözetiminde militanlardan arınmış bir bölge kurma çabaları dikkat çekti.
Bu durum tabiatıyla Suriye devletinin bu bölgelere geri dönmesini engellemek anlamına geliyor. Senaryonun gerçekleşmesi, Suriye Kürtleri ile Türk rejimi arasında tarihsel olarak uzlaşmanın olması demek. Bu durum Erdoğan’ın öne sürdüğü tüm önerilerle çelişecek. Kürtler başka bir yönelime girecek. Bu senaryo tuzaklarla dolu bir senaryodur ve Suriye toprak birliğiyle çelişmektedir. Sahada bu tür düzenlemelere karşı Rus-İran-Suriye muhalefeti ışığında baktığımızda, senaryonun istikrar sağlamayan yan etkileri olacaktır.
RUSYA’NIN SEÇENEĞİ
İkinci seçenek ise Suriye ile birlikte Moskova’nın liderliğinde Suriye’nin kuzeyinde güvenli alanlar oluşturmak. Ancak bu alanlar Suriye devletinin himayesinde, varlığı ve yönetimi altında olacak. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Erdoğan’la görüşerek yürürlükte olan ancak uygulanmayan, 1998’de imzalanmış Adana Mutabakatı’nın uygulaması konusunda değerli bir çıkış yaptı. Mutabakata göre, Türkiye sınırının güvenliğini Suriye ordusu sağlıyor. Buna göre silahlı Kürt isyancılarının bir şekilde perdenin arka tarafında olması anlamına geliyor. Şam ile anlaşarak veya anlaşmayarak.
Ancak bu senaryo; Suriye devletinden “kültürel, güvenlik, ekonomik ve siyasi boyutu olan bir Kürt varlığı” gibi bazı taleplerinin karşılanmasını isteyen Kürtler tarafından reddedildi. Şam bu taleplere razı değil.
MUTABAKATA GÖRE SURİYE’DEN ÇEKİLMESİ GEREKİYOR
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Türkiye’nin yararına olduğu için Adana Mutabakatı’nın uygulanmasını istemektedir. Lakin mutabakatın Türkiye’nin lehine olup olmadığı şüpheli. Çünkü mutabakata göre Türkiye’nin ilk önce Cerablus, Afrin ve İdlib’te girdiği bölgelerden çekilmesi ve güvenliğin sağlanması için Suriye devletine verilmesini gerektiriyor. Ankara’nın Suriye yönetimini tanımadığı şartlarda böyle bir çekilme garanti edilemez.
Rusya’nın himayesinde Şam ile Kürtler arasında müzakere yolu her ne kadar çok yavaş ilerlese de, bu, her iki tarafın sahadaki değişkenliğini yansıtan bağımsız bir seçenektir.
Tıkanma ihtimali de olan diplomatik pistlerin yoğunluğuna rağmen, birden fazla taraf arasında çatışma olasılığı devam ediyor. Suriye’de herhangi bir seçeneğin kristalize olmadığı şartlarda birden fazla olasılığı olan herhangi bir seçeneğe açık.
ŞAM’IN KAZANMASI İLE TAHRAN’IN KAYBETMESİ ARASINDAKİ DENGE
Ruze CENDELİ
Gözlemcilere göre Şam, savaşın son sayfalarını çeviriyor. Suriye, topraklarının çoğunun kontrolünü yeniden kazanmak için askeri zaferlerini sürdürüyor. İdlib’in yeniden alınması için askeri harekat başlamaya yakın. Diğer yandan Fırat’ın doğusunda, “mümkün olan en az hasarla” kontrolü sağlamak için diplomatik süreç işlemeye devam ediyor.
İRAN ENGELİ
ABD’nin öncelikli hedefi Suriye’deki İran varlığını yok etmek. Lakin İran’ın varlığına son verilmesi kolay görünmüyor. Çünkü Suriye’de gerçek bir İran askeri varlığı yok. İran ordusu, Suriye’deki askeri operasyonlara doğrudan katılmadı. İran’ın sahip olduğu tek şey kendisine bağlı Kudüs Gücü, Hizbullah ve bunların yanı sıra Iraklı milisler. Fiiliyatta Şam’dan istenen, İran nüfuzundan uzaklaşması ve İran’ın Lübnan’la ve özellikle Hizbullah’la olan bağlantı yolunu kesmek. Dolayısıyla istenen sadece İsrail’in güvenliği değil, aynı zamanda İran’a Ortadoğu’dan tümden elini çektirmek.
ŞAM CEVAP VERİYOR
Belki de ABD bu bağlamda Suriye iktidarının tarihine güveniyor. Suriye, seksenli yıllarda Filistinli/Lübnanlı direniş hareketine karşı Lübnan sağ hareketinin yanında durdu. İktidarın aldığı bu pozisyon, baba Hafız Esad’ın ayakta kalması karşılığında seksenli yıllar boyunca Lübnan ulusal hareketinin tasfiyesine yol açtı.
İran ile Rus ilişkisinin pragmatizminin gölgesinde Rus diplomasisi aktif bir rol oynadı. Moskova İranlıları milisleri güneyden geri çekmeye ikna ettikten sonra, geçen yaz Dera, Şam’ın kontrolüne geçti. Ürdün’ün baskısı altında Dera birkaç gün içinde Şam’a teslim edildi.
ABD’NİN ŞARTLARI
ABD’nin Suriye elçisi James Jeffrey, Amerika’nın Doğu Fırat’tan çıkışını üç şarta bağladı. Birinci ve ikinci şart, IŞİD’in askeri ve fikri olarak yenilmesiyle ilgili. Üçüncsü, İran’ın etkisini durdurmak. İran’ın Fırat’ın doğusunda hiçbir yeri olmadığı zaten açık. Lakin öne sürülen şart, iktidarın kontrol ettiği alanlarla ile ilgili. ABD, İran’ı Suriye’den çıkarmak için Suriye Demokratik Güçlerini Şam ve Moskova’ya karşı baskı aracı olarak kullanmakta.
İRAN’NIN KARŞILIĞI
Donald Trump’ın Suriye’den ayrılacağını ani ilanının Tahran ile Şam arasındaki ilişkilerin aniden gerginleşmesiyle eş zamanlı olması ilginç. Bu durum kendini İran’ın Suriye’ye doğal gaz ve petrol arzındaki azalışla kendini gösterdi. Son yedi yıldır en sert kışını yaşayan Suriyeli vatandaşlar bundan oldukça kötü etkilendi.
Ortaya çıkan bu gelişme, Şam’ın Amerika’nın isteğine cevap vereceği ve Tahran’la ilişkilerini sonlandıracağı anlamına gelmiyor. Ortak stratejik çıkarlar hâlâ mevcut. Suriye iktidarının zemindeki ilişkileri sürdürmesi muhtemel. Buna mukabil ABD, “yeniden inşa” dosyasında daha hoşgörülü olabilir. Ancak inşa, BM himayesinde oluşturulacak uluslararası bir fonla değil, Körfez’deki müttefikleri, özellikle Suudi Arabistan ve BAE vasıtasıyla, yapılacak. Riyad, Kahire ve Körfez ülkelerinde “Arap ülkelerinin güvenliği” söylemi eşliğinde Şam’ı, İran ve Türkiye’ye karşı aynı hendekte görebiliriz.
SUUDİ-FAS DİPLOMATİK GERİLİMLERİ DERİNLEŞTİ
Middle East Online
Associated Press’e (AP) haber ajansına göre Fas, iki ülke arasındaki diplomatik gerilimlerin derinleşmesi nedeniyle Suudi Arabistan büyükelçisini geri çağırdı.
Rabat, Suudi televizyon kanalı al Arabiya’nın belgeselinde, Fas’ın 1975’te Batı Sahra’yı işgal ettiğini söylemesinden sonra Suudi Arabistan büyükelçisini geri çekti.
AP, iki Fas hükümet yetkilisinin, Fas’ın Yemen savaşında Suudi liderliğindeki koalisyon ile askeri harekatta yer almayı bıraktığını ve Suudi Arabistan büyükelçisini geri çektiğini söylediklerini aktardı. Faslı bir hükümet yetkilisi Perşembe günü yaptığı açıklamada, Fas’ın artık Suudi liderliğindeki koalisyondaki askeri müdahalelerde veya bakanlık toplantılarında yer almayacağını söyledi.
Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, geçen ay Katar merkezli el Cezire televizyonu ile yaptığı röportajda Fas’ın Yemen’e katılımının “değiştiğini” söylemişti.
Suudi Gazeteci (Cemal) Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi büyükelçiliğinde öldürülmesinin uluslararası kınanması ortasında, Burita ayrıca, Rabat’ın Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın son zamanlardaki diğer Arap ülkeleri turu hakkında ciddi çekinceleri olduğunu ima etti.
Kaynaklardan birine göre Fas; kralın “yoğun gündemi”ni öne sürerek Suudi prense alışılmadık bir şekilde ev sahipliği yapmayı reddetti.
Burita’nın röportajından sonra Suudi televizyon kanalı al Arabiya tartışmalı, Batı Sahra hakkında bir belgesel yayınladı ve 1975’te İspanyol sömürgecileri ayrıldıktan sonra Fas’ın orayı istila ettiğini iddia etti.
MISIR’IN ASKERİ MONARŞİSİ
Abdulbari ATWAN
Rai al Youm
(Mısır Devlet Başkanı) Sisi’nin anayasa değişiklikleri, sürekli ordu yönetimi ve demokratik özgürlüklerin kaldırılması için bir reçetedir.
Onlara oy veren parlamentonun kendisi şeffaf ve demokratik bir şekilde seçilmiş gibi görünmüyor. Parlamentoda, muhalif olduğu iddia edilen 16 tanesinin dışında 600 milletvekilin hepsi, tamamen başkanın destekçilerinden oluşuyor. Dahası, iki ay sonra bu değişiklikleri onaylayacak olan referandumun sonucu zaten biliniyor.
Sisi, demokratik süreci yok eden ve Temmuz 2013’te seçilen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi deviren Mısır askeri kurumunu temsil ediyor. Hiçbir rakibe hayat hakkı tanımayan bir ‘askeri monarşi’ kurdu. Buna karşı çıkan ve muhalif olan herkes celladın darağacı olmasa da hapis tehdidinin muhatabı.
Bu değişikliklerin, (bunlardan en önemlisi, Mısır ordusunun rolünü ‘anayasayı ve demokrasiyi korumak’ olarak belirleyen değişiklik) Mübarek’in yozlaşmış diktatörlük rejimini deviren 25 Ocak 2011 devriminin yıl dönümünden sadece birkaç gün sonra gelmesi tesadüf değildir. Zamanlama kasıtlıydı ve bu büyük halk devrimini ve demokratik mirasını toprağa gömme amaçlıydı.
Sisi’nin en önde gelen destekçilerinden biri olan, tanınmış gazeteci merhum Muhammed Hasaneyn Heykel, ölümünden birkaç ay önce Beyrut’ta özel bir toplantıda Mısır ordusunun, kendisi dışında hiç kimsenin Mısır’ı yönetmesine izin vermeyeceğini ileri sürdü. Mübarek, oğlunu kendinden sonra iktidara getirmek istediği için ordu tarafından görevden alındı.
O zaman olanlar ve bugün hâlâ gerçekleşmekte olan şey, Heykel’in tahmininin doğruluğunu kanıtlıyor. Bir ‘askeri monarşi’ şu anda Mısır üzerindeki dayanaklarını sağlamlaştırıyor. Sisi 2034 yılına kadar değil, hayatta kaldığı ve ordunun desteğini koruduğu sürece iktidarda kalacak. Bunu yapmak için anayasayı tekrar değiştirmek zorunda kalacak, fakat bu onun sadece birkaç saniyesini alacaktır.