17 Şubat 2019 00:13

Fotoğraf sanatçısı Mehmet Süer: Her fotoğrafçı kendi öyküsünü anlatır

Diyarbakır’da yaşayan Fotoğraf Sanatçısı Mehmet Masum Süer, fotoğraf sanatına dair kırk yıllık serüvenini ve yaşadığı zorlukları Evrensel'e anlattı.

Fotoğraf: Mehmet Masum Süer

Kolaj: Evrensel

Paylaş

Reşo RONAHÎ

Fotoğraf Sanatçısı Mehmet Masum Süer, Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu tarafından mükemmellik unvanına layık görüldü. Sanatçı, bölgeden bu unvana layık görülen ilk sanatçı oldu. Diyarbakır’da yaşayan Süer, fotoğraf sanatına dair kırk yıllık serüvenini ve yaşadığı zorlukları anlattı.   

FIAP (Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu) size mükemmellik unvanı ve diploması verdi. Bu unvanın anlamı nedir? Neden bu unvana layık görüldünüz? Yanılmıyorsam bu bölgede, bu unvanı alan ilk sanatçı siz oldunuz. Ne düşünüyorsunuz?

FIAP dünyada fotoğraf sanatı alanında en önemli kurumdur. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 80’den fazla ülkenin federasyonları, merkezi Paris’te bulunan bu federasyona bağlıdır. FIAP, fotoğraf sanatı alanında çalışmalarıyla tanınan ve uluslararası yarışmalarda ödüller kazanan fotoğrafçılara değişik unvanlar ve diplomalar veriyor.

FIAP’ta ilk aşama ve unvan AFIAP’tır. Bu unvanla fotoğrafçı, federasyon tarafından ‘sanatçı’ olarak kabul ediliyor. 2016 yılının sonunda bu unvanı aldım yani federasyonun fotoğrafçısı oldum. FIAP, son iki yıllık çalışmalarımı ve ödüllerimi göz önüne alarak 2018 yılının sonunda beni, FIAP’ın ‘Mükemmel Sanatçısı’ (Excellent FIAP) unvanı ve diploması ile ödüllendirdi. Bunun şartları da şöyle: Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde bu unvanı alan ilk fotoğrafçı oldum. Tabii ki bu benim için büyük bir mutluluk ve onur kaynağı oldu.

“Kürt fotoğrafçı” diye adlandırılıyorsunuz. Neden size böyle deniyor? Bir fotoğrafçının ulusal aidiyetle üretimde bulunması ne demek?

Benim özel olarak “Kürt fotoğrafçı” iddiam olmadı. Bu adlandırma, sanat fotoğrafçılığına başladığım ilk yıllarda yani on yıl kadar önce kendiliğinden gelişti. Çünkü cami, kilise, saray gibi tarihi yapı ve kentlerin dışında, ağırlıklı olarak Kürt kültürüne ait değerlerin fotoğrafını çekiyordum. Halk oyunları ekipleri, kadın ve erkek giyim-kuşamı, konserler, tiyatro oyunları, dengbêjler ve günlük yaşamda kullanılan araç-gereçleri belgeliyordum. Ayrıca sanatın her alanından 200 kadar Kürt sanatçısının portrelerini çektim. Bu anlamda halkın bir sahiplenmesi oldu ve “Kürt fotoğrafçısı”denilmeye başlandı. Ancak uluslararası alanda ilişkilerim arttıkça ve fotoğraflarımda belge özelliğinin yanı sıra estetik kaygı öne çıktıkça bu adlandırma son dönemlerde “Uluslararası fotoğraf sanatçısına”dönüştü.

Sanatın ve özellikle fotoğraf sanatının dili evrenseldir. Diğer bazı sanat eserlerini, ürünlerini anlamak için belki ait olduğu yabancı dili bilmek gerekiyor ama fotoğraf öyle değildir. Bir fotoğrafı anlamak için onu çeken fotoğrafçının ana dilini bilmek gerekmiyor. Fotoğraf, kendini anlatmaya fazlasıyla yetiyor. Ancak her fotoğrafçının yoğunlaştığı ilgi alanları farklı oluyor. Kimi manzara, kimi doğa, kimi portre veya günlük yaşam fotoğraflarını çekiyor. Bunun yanı sıra, doğal olarak, her ülke ve kültürün fotoğrafçısı kendi ülkesinin coğrafyasının ve kültürünün fotoğraflarını çeker, onu yansıtır. Böyle düşününce şöyle denebilir; çektiği konular bakımından her fotoğrafçı ‘ulusal fotoğrafçıdır’ ama anlatım dili bakımından ise evrenseldir.

FIAP’tan aldığınız unvan ve diploma sonrası Sur’da ciddi bir yıkımın gerçekleştiğini, Dicle Vadisi’nde de yapılaşmanın ortaya çıktığını, bu nedenle fotoğrafçıların doğal çalışma ortamlarının zarar gördüğünü belirtmiştiniz. Böyle bakınca bu bölgede fotoğraf sanatçıları yıkımı ve yapılaşmayı da sanatına yansıtmak zorunda kalıyor. Nasıl bir ikilem sizce bu?

Evet, bu alanlar özellikle Diyarbakır’da yaşayan, hatta dışarıdan kenti ziyarete gelen yerli ve yabancı turist ve fotoğrafçıların ilgisini çeken alanlardı.  Bildiğiniz üzere uzun uğraşlar sonunda hem tarihi surlar hem de Hevsel bahçeleri, 2015 yılının temmuz ayında, UNESCO’nun ‘Kültür Mirası Listesi’ne kabul edildi. Ancak bu kabulün üzerinden daha 6 ay geçmeden Sur ilçesindeki şiddetli çatışmalar ve operasyonlar başladı ve 100 gün kadar süren bu çatışmalarda Sur ilçesinin 3 mahallesindeki yapıların hemen tümü yıkıldı veya zarar gördü. Bu büyük yıkım ve ardından yaşanan göç, çoğu Diyarbakırlıda olduğu gibi, bende de büyük bir travmaya neden oldu. Hem moral bakımından olumsuz yönde etkilendik, hem de fotoğraflarımızın önemli kaynaklarından birini yitirdik.

Sur’daki büyük yıkımdan sonra Hevsel bahçelerine yöneldim ve bu alanda bazı çekimler yaptım. Örneğin, bahçelerde yaşayan tilkileri ilk defa yakın mesafeden ve uzun süre özleyerek fotoğraflarını çektim, yaşamlarını belgeledim. 30’dan fazla kelebek türünü, Dicle’nin su yılanını ve kızıl şahini fotoğrafladım. Ancak ne yazık ki son bir yıldır bu alanda da artık çekecek bir şey kalmadığını üzülerek görüyorum. Özellikle Ongözlü Köprü civarında başlayan yapılaşma ve sahilde açılan kafeler, Kırklar Dağı üzerine inşa edilen ve daha sonra yıkılan çok sayıdaki binanın yapım ve yıkım süreci ve Dicle Nehri’ndeki çevre kirliliği ve son olarak baraj kapağının kopması sonucu Dicle Nehri’nde yaşanan büyük taşkın nehirde ve sahilinde yaşayan canlılara büyük zarar verdi.

Daha önce de belirttiğim gibi, her fotoğrafçı kendi öyküsünü anlatır. Yani çevresini ve çevresinde yaşananları fotoğraflar. Bu kentin ve bölgenin fotoğrafçılarının arşivlerinin bir bölümünü de maalesef yaşanan yıkımlar ve acıların fotoğrafları oluşturuyor.

Şu sıralarda herhangi bir çalışmanız var mı? Neler yapıyorsunuz?

Son üç-beş yıldır gerçekleştirmek istediğim birçok projem var ancak bunları hem maddi imkansızlıklar hem de ortamın çalışmaya uygun olmaması yüzünden maalesef gerçekleştiremiyorum. Bugünlerde, Hevsel Bahçelerinde çektiğim fotoğraflardan oluşacak bir sergi açmayı ve bu sergiyi Diyarbakır’dan sonra İstanbul, Ankara ve diğer bazı kentlerde açmayı düşünüyorum. Ancak sergiye ekonomik katkıda bulunacak sponsor bulmakta zorluk çekiyorum.

MEHMET MASUM SÜER KİMDİR?

1957 yılında Mardin’in Savur ilçesinin Sürgücü (Avina) köyünde doğdu. Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden 1980 yılında mezun oldu. 1993’te de Anadolu Üniversitesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesinde lisansını tamamladı. 1976-1992 yılları arasında sırasıyla Tercüman gazetesi, Akdeniz Haber Ajansı, Türk Haberler Ajansı, Ulusal Basın Ajansı, Ortadoğu Haber Ajansı, Adana-Ekspres gazetesi, Milliyet gazetesi ve Milliyet Haber Ajansı gibi basın kurumlarında muhabir, temsilci, yazar ve editör gibi görevlerde bulundu. Belgesel fotoğrafçılığa 1996 yılında Hasankeyf fotoğraflarıyla başladı. Daha sonra Diyarbakır, Mardin ve Van ile diğer bazı kentlerde tarihi kent, alan ve yapıların ve giyim-kuşam ve günlük yaşamda kullanılan araçlar gibi zaman içinde kaybolan kültürel değerleri çekerek belgeledi. 2014 yılında, ‘Lightand Composition’ adlı fotoğraf dergisi tarafından  ‘Ayın Fotoğrafçısı’ seçildi ve daha sonra da aynı derginin ‘Dünyanın En İyi 100 Fotoğrafçısı’ listesine alındı. 2016 yılının sonunda Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu FIAP tarafından  ‘Sanatçı’ unvanı ile 2018 yılının sonunda ise ‘Mükemmel Sanatçı’ unvanları ile ödüllendirildi. Bugüne kadar Türkiye, Amerika, Belçika ve Irak’ta olmak üzere 12 kişisel sergi açtı, birçok uluslararası karma sergide de fotoğrafları yer aldı. 

 

ÖNCEKİ HABER

Vogue'un editörünün "efendi ve köle" pozu istifa getirdi

SONRAKİ HABER

Hatimoğulları: Kadroların bölüm ve fakültede bilgisi neden verilmedi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa