17 Şubat 2019 01:00

Münih Güvenlik Konferansı ve askeri güç dengeleri

Avrupa'nın gündeminde bu hafta Münih'te düzenlenen Güvenlik Konferansı ve AB’nin Almanya’nın önderliğinde bağımsız askeri güç olma tartışmaları vardı.

Münih Güvenlik Konferansı

Fotoğraf: MSC / Kuhlmann / AA

Paylaş

Almanya’nın Münih kentinde cuma günü başlayan NATO Güvenlik Konferansı ve Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) Anlaşmasının ABD ve Rusya tarafından feshedilmesine bağlı olarak AB’nin, Almanya’nın önderliğinde bağımsız askeri güç olma tartışması da hızlandı. Almanya’da yayımlanan Die Zeit gazetesinden çevirdiğimiz yorumda AB ve Almanya’nın askeri alanda da ABD ve Rusya’ya bel bağlamadan kendi gücüne güvenerek hareket etmesi gerektiği savunuluyor.

FRANSA’DAN ÇAD’A ASKERİ MÜDAHALE

Tam da bu tartışmaların yaşandığı koşullarda Fransız emper-yalizminin sömürgelerinden olan Afrika ülkesi Çad’da bir kez daha askeri müdahalede bulunduğu açıklandı. Ülkenin Otokrat Lideri İdriss Deby’nin çağrısı üzerine Fransız savaş uçakları ülkenin iç politikasına bir kez daha müdahale ederek “Muhalif bir grubun askeri darbe girişimini engellediği” açıklandı. Fransa’nın Le Monde gazetesinin başyazısında bu müdahalenin sömürge tarihinin tekrar hatırlattığı belirtiliyor.

SİLAH TÜCCARLARININ HEDEFİ YOKSUL GENÇLER

İngiltere’deki silah tüccarları ise, uzun süredir, yoksulların ve azınlıkların yaşadığı bölgelerde, bilgisayar oyunlarıyla gençleri savaşa özendiriyor. Bu hafta İngiltere’deki Counterfire gazetesinden çevirdiğimiz yazı, silah tüccarlarının İngiltere eğitim sistemine yaptığı “yatırımların” ve “desteğin” gelecek nesil için nasıl bir tehlike yarattığını ele alıyor. Lucy Nichol, silah ticaretinin okullara, kolejlere ve üniversitelere girmesine izin vererek çocukların savaş politikasına hizmet etmesini sağladığın yazıyor.


FRANSIZ STRATEJİSİNİN ÇAD ÇIKMAZI

Le Monde
Başyazı

Fransa’nın Çad’daki gerçek rolü nedir? Bu soru Fransız hava güçlerinin, (savaş uçakları) Mirage 2000’lerin 3 ile 6 Şubat arasında Çad’ın kuzeyinde Devlet Başkanı Idriss Deby’nin isteği üzerine Çadlı isyankarlara karşı bir dizi bombardıman yapmasından sonra tekrar gündeme geldi.

Resmi olarak bu operasyon cihatçı teröristlere karşı genel mücadelenin bir parçasıdır: Çad, Fransa açısından stratejik bir düğümdür, tehditler ve istikrasız odakların tam göbeğindedir: kuzeyde Libya, güneyde Orta Afrika Cumhuriyeti ve Kamerun, doğuda Sudan, Batı’da Nijer ve Nijerya, bunlara bir de Boko Haram’ın da tüm Batı Afrika’da serbest bölgeler kurma riski olduğunu eklemek lazım. Böylesi koşullarda Çad, cihatçı gruplara karşı mücadelenin temel çarklarından birisidir. Bölgede Fransa’nın temel askeri partneridir, sağlam olarak bilinen Çad ordusu Fransız güçlerinin bölgede İslamcı terörizme karşı yürüttüğü mücadelede başından bu yana asla yalnız bırakmadı. Hatta “Barkhane” operasyonunun genel karargahı (Çad’ın başkenti olan) N’Djamena’dadır ve Fransız savaş uçakları da burada bekletiliyor.

‘DARBE’ GİRİŞİMİNİ BOŞA DÜŞÜRMEK

Fakat, 12 Şubat’ta Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın Mecliste bir soruya verdiği cevaba bakılırsa, şubat başlarında Mirage 2000’lerin müdahalesi daha açık bir amaca hizmet ediyordu: Çadlı başkana karşı gerçekleşen ‘darbe’ teşebbüsünü boşa düşürtmek. “Güney Libya’dan gelen bir isyankar grubun saldırısı vardı, bunlar istikrarsızlık yaratıp, N’Djamena’da silahlarla iktidarı ele geçirmek istiyorlardı” diye belirtti Sayın Le Drian: “Başkan Deby, güneyden gelen darbeyi engellemek ve ülkesini korumak için bizlere yazılı olarak müdahale etmemizi istedi”.

Bakan ne uluslararası hukukun ne de Fransız kurumlarının prosedürlerinin ihlal edilmediğinin altını çizmeye özel önem verdi: Paris ve N’Djamena’yı birbirine bağlayan anlaşmalar Çad devlet başkanının talepte bulunduğu koşullarda Fransız ordularının destek sunmasını öngörüyor ve Paris’te Senato ve Meclis başkanları bu operasyondan haberdar edildiler.

Fakat bu vaka (Fransa) Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’ın, Fransa’nın askeri güçleri ile Afrikalı ülkelerin iç politikalarına müdahale etmemeye yönelik verdiği sözle çelişiyor.

Sayın Le Drian, “Libya güneyinden gelen bir isyankar grup”tan bahsederken bilinçli olarak muğlaklığı besliyor: Güney Libya’dan gelen ve Fransız savaş uçaklarının bombaladığı 50 civarında ağır olarak silahlanmış kamyonlarda cihatçı gruplar değil Çadlı isyankarlar vardı. Bu isyankarlar Direniş Güçleri Birliğinin (UFR) saflarından geliyorlar; liderleri (Katar’ın başkenti) Doha’da yaşıyor ve birçok militanı da 2010’da yapılan barış anlaşmasından sonra Libya’ya gitmişti.

Bölgenin istikrarsızlığı ve çevredeki ülkelerin hassaslığını göz önünde bulunduran Fransa, kendisi açısından acil olanın, 2008’den de önce yaptığı gibi, Çad düğümünün istikrarını sağlamak için İdriss Deby’nin yardımına koşmak olduğu sonucuna vardı. Gerekirse yönetim ve insan hakları konusunda felaket bir bilançosu olan bir otokratı, silah ve savaş uçaklarıyla destekleme ile suçlanılsın. Bu çıkmaz can sıkıcı bir klasik. Fakat Fransız diplomasi şefinin bu kısa açıklamasından daha fazlasını hak ediyor.

(Çeviren: Deniz Uztopal)


ALMANYA: KENDİ GÜCÜNE GÜVENEREK

Josef JOFFE
Die Zeit

NATO’nun tarihi, örgütün krizlerinin tarihidir. Yapılmakta olan 55. Münih Güvenlik Konferansı da bu krizlerin yansımasından ibaret. NATO içinde kavga normal bir durumdu: ’60’lı yıllardaki “tavuk savaşından” Trump’ın cezai tarifelerine, nükleer stratejiden silahlanmaya, Vietnam savaşından Irak savaşına kadar hep anlaşmazlıklar yaşandı. Nord Stream 2 (Kuzey Akımı 2 doğal gaz boru hattı anlaşması) hakkındaki tartışma da yeni değil. 1970’lerin başlarında, doğal gaz boruları konusu Moskova ile ilişkileri epey zorlamıştı. Ancak yine de NATO, daha önceki herhangi bir ittifaktan daha uzun sürdü. Şimdi yeni ve riskli olan dükkanı kazara değil, bilerek, prensip olarak tarumar eden ‘baba fil’ Donald Trump ile birlikte sürdürülen yaşam. ABD Başkanı NATO’yu umursamıyor, AB’yi tiksinti verici bir şey olarak görüyor, serbest ticaret ise onun için sadece bir tuzak. “Önce Amerika” slogan olmakla sınırlı değil, Trump’ın politik programı.

Yeni olan başka bir şey de ruh durumu. Almanların yalnızca yüzde 9’u Amerika’nın dünya çapındaki etkisini iyi bir durum olarak değerlendiriyor. Yarıdan fazlası ise kötülük olarak görüyor. Merkel kendi tarzıyla şöyle diyor: “Başkalarına tamamen güvenebileceğimiz zamanlar geride kaldı.”

O zaman kime güveneceğiz? Kendilerini izolasyona sürükleyen İngilizlere mi? Eski imparatorluğunu yeniden kurmaya çalışan Ruslara mı? Yoksa totaliter Çin’e mi?

Kala kala dünyada ikinci büyük ekonomik güç olan Avrupa kalıyor. Ne yazık ki, 27 ülke bir dünya gücü yaratmıyor, hele de Avrupa’nın dört büyüğü -Berlin, Londra, Paris, Roma- kendi evlerini bile düzene koyamamış durumdayken... Fransa’nın 280 nükleer silahı ile AB’ye koruyucu bir kalkan olabileceği gerçeği sadece güzel bir rüya. Rusya’nın yaklaşık 7 bin, Amerika’nın 6 bin 500 atom silahı var. Bu arada, yeni bir tehdit büyüyor. ’70’li yıllarda SS-20 füzelerini Avrupa’ya yönlendirdiği gibi şimdi de Moskova, sözleşmeye aykırı olarak sadece Avrupa’yı tehdit etmekle kalmayan, ABD’ye de erişebilecek güçte olan 64 karaya dayalı nükleer başlıklı füzesini konuşlandırdı. Putin, Avrupalıların ikinci bir silahlanmayı gerçekleştirecek güce sahip olmamasından yola çıkıyor.

Berlin kendini yeni bir silahsızlanma konferansının hazırlayıcısı olarak ortaya attı. Halbuki “Dürüst ara bulucu” olarak hareket etmeyi ’80’li yıllarda Bonn’da olan Alman hükümeti de başaramamıştı. Reagan ve Gorbaçov kendi aralarında orta menzilli silahlarla ilgili anlaşmayı (INF) imzaladılar. Şimdilerde ikinci bir silahsızlanma anlaşmasının imzalanma şansı yok. Çünkü Rusya; Çin, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore’yi de orta menzilli silahlarla donatma konusunda destekliyor. Amerika ve Rusya artık bu satranç tahtasında yalnız değiller, potansiyellerini artıran dört oyuncu daha var. Bu altılının görüşmeleri ise sonsuza kadar sürebilir.  

İyi haberler de var: İlk olarak, Putin’in 64 Cruise-Missiles füzesi, 7 bin nükleer silahı ortadayken, dünyadaki stratejik statükoyu değiştirmiyor. İkincisi, savaşın görüntüsü değişiyor. Düşük patlayıcı güçlerine rağmen hedefe tam erişme yetenekleri daha yüksek olan geleneksel orta menzilli silahlar öncelik kazanıyor. Avrupalılar da bu silahları Trump’a güvenmek veya uluslararası sözleşmeleri ihlal etmek zorunda kalmadan kendileri üretebilirler.

Merkel’in 25 yıllık silahsızlanma sonrası savaşma kabiliyetinin yeniden kazanılması mesajı savaşmayı değil caydırıcılığı esas alıyor. Putin’in, Stalin gibi devasa orduları inşa etmek yerine hızlı bir şekilde sonuca erişecek ve Batı’yı çatışma ortamına sürükleyecek provokatif küçük askeri birimleri tercih edeceği açık.

SPD baş stratejisti Andrea Nahles, “Avrupalıların NATO’da daha güçlü bir pozisyonu” talebinde bulunarak, Trump’tan bağımsız olarak, savaş gücü, hareketlilik, savunmaya hazırlıklı olmak ve dijital savunma mesajı vermiş oldu. Avrupalılar kendilerini siber savaşlara, dijital sızmalara ve Ukrayna’da olduğu gibi paramilitarist güçlere, kısacası karma savaşa karşı korumak zorunda. Güvenilir şekilde bir savunmanın çok pahalıya mal olacağı açık ama rakibi ayağını denk almaya ve sağduyulu davranmaya yönelteceği için bu masrafa değer.

(Çeviren: Semra Çelik)


İNGİLTERE: SİLAH TİCARETİ VE EĞİTİM

Lucy NICHEL
Counterfire

Özel şirketler ve askeri kamu kuruluşları İngiliz eğitim sistemine sızmış durumda. Küresel silah şirketlerinin pek çok İngiltere üniversitesi ile araştırma programlarına yatırım yapmak, yeni mezunları kapmak ve yeni binaları fonlamak gibi bağlantıları var.

Fakat bu bağlantılar eğitim sistemimize bundan çok daha fazlasını getiriyor, çünkü silah üreticileri aynı zamanda ülke çapındaki okullara zaman ve para yatırımı yapıyor. İngiltere´de pek çok ayağı bulunan Raytheon adlı bir silah ve siber güvenlik şirketi “Quadracopter yarışması” ile her sene çocukları en iyi ‘drone’u yapmaya teşvik ediyor. Bu program şirketin “geleceğin iş gücüne yatırım 2 aracı olarak STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) eğitimini destekleyerek ülke içinde 1000’den fazla 14-15 yaş grubu öğrenciye ulaştı ve hükümet tarafından da destekleniyor. Geçen yıl Barones Sugg, CBE yarışma jüriliğinde bulunmuştu.

STEM alanlarında eğitimini teşvik etmek, özel teşebbüs silah üreticilerinde ve kamu teşvikli askeri yapılanmalarda yaygın. QinetiQ ve BAE sistemleri pek çok destek programını harekete geçirmekte. 2017´de BAE, 13-15 yaş grubunda bilim ve matematiğin kavranmasını teşvik etmek için düzenlenen bir atölye çerçevesinde 420 okulun gezileceği bir programda Kraliyet deniz kuvvetleri ve RAF ile partner oldu. O yıl BAE, aynı zamanda lise açmak için Kraliyet Deniz Kuvvetleri, QinetiQ ve Portsmouth Üniversitesi ile güçleri birleştirdi.

Portsmouth Teknik Koleji (UTC), öğrencilerin GCSE (genel orta öğretim sertifikası) ve STEM konularındaki daha ileri seviye eğitim yeterliliklerini tamamlamalarına olanak sağlıyor. Aynı zamanda onlara “işverenler ve partnerlerle” düzenli olarak “bağlantı kurmalarına” imkanı sunuyor. Bu partnerler  Suudi Arabistan´ın Yemen´deki savaşta kullandığı jetleri üreten Airbus ve İngiltere´nin Suriye´yi bombalarken kullandığı füzeleri imal eden BAE sistemleri.

Southampton’dan Sheffield’a pek çok üniversite, küçük çocukları ve ergenleri bilime teşvik etmenin yanında silah endüstrisine yaptıkları yatırımlardan milyonlarca pound elde ediyor.

Örneğin Cambridge Üniversitesi 2008 ve 2011 arasında özel teşebbüs silah üreticilerinden 13.7 milyon pound kazandı. Sheffield Üniversitesi de bu dönemde 13.7 milyon pound yatırım yaptı. Londra Emperyal Kolejine ise 2008 ve 2017 arası 13.7 milyon pound yardım edildi.

BAE sistemlerinin özellikle İngiliz yüksek öğretimine yönelik bir ilgisi var. Southampton, Strathclyde, Manchester, Cranfield ve Birmingham, BAE ile uzun vadeli üretkenlik gerçekleştirmek üzere anlaşma imzalamış, stratejik partner olan beş üniversite. Yakın zamanda bu üniversitelerden pek çok doktora araştırma projesine şirket tarafından ödül verildi. Birinci ise Strathclyde Üniversitesinden uzak hedefleri bulmak üzere geliştirilmiş yeni bir teknoloji idi.

Şirket, Suudi Koalisyonuna silah satma yolu ile binlerce masum Yemenlinin ölümünden sorumlu. BAE 2019’da 700 adet çırak almayı ve dünya genelinde 100 adet üniversite bağlantısı ile İngiltere’nin en büyük eğitim destekçilerinden biri olduğunu söyleyip böbürleniyor. Bu eğitim hedefinin, BAE sistemlerinin yardımıyla yürüyen savaş sebebiyle okula gidemeyen iki milyon Yemenli çocuğa da uzanıp uzanmayacağı belli değil.

Bu şirketler, STEM konularını teşvik ederek daha iyi ve güvenli bir geleceğe öncülük ettikleri konusunda övünmekteler. Silah endüstrisi insanlığın önüne bir sınır çekiyor ve ülkede yapılan iyi işin, deniz ötesindeki yıkımdan daha ağır bastığını söylüyor. Bu tabii ki doğru değil.

Silah ticaretinin okullara, kolejlere ve üniversitelere girmesine izin vererek çocuklara yok etme uğruna yaratıcılığın kabul edilebilir ve cazip olduğunu öğretiyoruz. Okul çocuklarına oyuncak dron yapmayı öğretmekle mezunlara gerçeklerini yaptırmak arasında sadece çok küçük bir fark var.

(Çeviren: C. Güneş İspir)

ÖNCEKİ HABER

Galatasaray’da eylem yapmak isteyen TAYAD üyesi gözaltına alındı

SONRAKİ HABER

Karl Marx’ın Londra’daki mezarına bir kez daha saldırıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa