20 Şubat 2019 12:16

Dünya Anadili Günü: Anadilinde eğitim temel haktır

21 Şubat Dünya Anadili Günü, her yıl birçok ülkede farklı etkinliklerle kutlanırken, yok edilen ve tehlike altındaki dillere dikkat çekildi.

Fotoğraf: İslam Yakut/AA

Paylaş

Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) 1999 yılında ilan ettiği 21 Şubat Dünya Anadili Günü, her yıl birçok ülkede farklı etkinliklerle kutlanırken, yok edilen ve tehlike altındaki dillere dikkat çekiliyor.

UNESCO’nun tehlike altındaki diller arasında saydığı Lazca hakkında çalışmalar yürüten Adnan Avcı, yıllardır fıkralara, mizah öğelerine ve şive taklitlerine hapsedilen Lazcanın acilen “iade-i itibara” ihtiyacı olduğunu söyledi. Çeçen halkından Kadir Polat ise, Türkiye'yi, "Diller Hapishanesi"ne benzetti.

Türkiye’de yaşayan Çeçen halkında Kadir Polat ile UNESCO’nun tehlike altındaki diller arasında saydığı Laz dili ve kültürü üzerine çalışma yürüten Adnan Avcı, 21 Şubat Uluslararası Anadili Günü öncesi halklar arası iletişimin kapısı olarak gördükleri anadillerine dönük baskıları MA'dan Sadiye Eser'e değerlendirdi.

"ANADİLİ YÜREĞİN KAPISIDIR"

Dilin bir iletişim aracı olmasının çok daha ötesinde olduğunu dile getiren Kadir Polat, dilin bir kültürün kendini yarınlara taşıyabilmesinin aracı olduğunu görüşünde. Anadilinin aynı zamanda özgün masalları, destanları, şarkıları, şiirleri, fıkraları ve tarihi ile bir halkın diğer tüm halklarla kurduğu iletişimde dışa açılan tek kapı olduğunu ifade eden Polat, anadilinin önemini “Anadili yüreğin kapısıdır” sözü ile vurguluyor.

"ASİMİLASYONDAN ÇEÇENLER DE PAYLARINA DÜŞENİ ALDI"

Polat, diller açısından son derece zengin olan Türkiye’nin 1930’lu yıllarda devletin başlattığı tekçi, merkeziyetçi, devlet odaklı asimilasyoncu politikaları sonucu adeta “Diller Hapishanesi”ne dönüştüğünü de söyledi. Resmi dil dışındaki dil ve kültürlere mensup halkların iradesinin bugün de yok sayılıyor olmasının ciddi bir trajedi olduğunu kaydeden Polat, bu politikalardan Türkiyeli Çeçenlerin de payına düşeni aldığını sözlerine ekledi. Polat, “Ne yazık ki şehirleşmenin de etkisi ile dağılan Çeçen nüfusun çoğunluğu anadilini ve kültürlerini yitirmekle yüz yüze kalmıştır” diye belirtti.

"ANADİLİ HAKKI TEMEL HAK OLARAK GÖRÜLMELİDİR"

Türkiye’nin taraf olduğu evrensel hukukun gereği olarak tüm dil, kültür ve inançları, tarihi ve kültürel mirasın bir parçası olarak değerlendirmesi, bu konuda kamusal sorumluluk alması ve genel bütçeden pay ayrılması gerektiğini söyleyen Polat, devamında şunları belirtti: “Tekçi, tek tipleştirici, merkeziyetçi, devlet odaklı politikalar hızla terk edilmeli, dil ve kültüre ilişkin politikalar resmi dil dışındaki dil ve kültüre mensup halkların iradesi dikkate alınarak belirlenmelidir. Anadili hakkı, temel hak olarak kabul edilmeli, ana diller anayasal güvence altına alınmalı, anadilinde eğitim-öğretim hakkı, kamusal alanda dil kullanımının önündeki engeller kaldırılmalı ve radyo-televizyon yayını yapma konusundaki sınırlamalar kaldırılmalıdır.  Anadolu’daki yok olma tehdidi altında olan diller koruma altına alınmalı ve bu dillere pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır.”

‘"LAZCANIN İADE-İ İTİBARA İHTİYACI VAR"

Laz dili ve kültürü üzerine çalışma yürüten Adnan Avcı ise, tehlike altında bir dil olan Lazcanın her geçen yıl kan kaybetmeye devam ettiğine ifade etti. Lazcanın tehlike altında olmasından daha üzücü olan durumun, Türkiye’de nüfusun neredeyse yarısının ya böyle bir dilin varlığından haberdar olmaması ya da Lazcaya Türkçenin bir ağzıymış muamelesini bilerek yapması olduğunu söyleyen Avcı, verdikleri mücadelenin bir boyutunun da Lazcanın bir dil olduğunu kamuoyuna anlatmak olduğunu belirtti.

“Yıllardır fıkralara, mizah öğelerine, şive taklitlerine hapsedilen Lazcanın acilen iade-i itibara ihtiyacı var” diyen Avcı, bu nedenle kendilerine görevler düştüğünü die getirdi.

"CİDDİ VE SAMİMİ ADIMLARA İHTİYAÇ VAR"

Lazcanın anaokulundan lisansüstü eğitimine kadar kendisine yer bulamaması halinde 20 sene sonra bu dili konuşanlara türünün son örneği muamelesi yapılacağını söyleyen Avcı, bu nedenle Lazca için tek kurtuluşun eğitim dili olması olduğunu altını çizdi. Avcı, devamında ise şunları kaydetti: “Lazcanın tehlike altında olmasına ve tek kurtuluşunun eğitim dili olmaktan geçtiğini söylerken, elbette sadece Lazca için söylemiyorum. Egemen dil konumunda olmayan bütün dünya dilleri için durum böyle. Dünyada konuşulan 6 binden fazla dilin yarısından fazlası ya tehlike altında ya da ciddi tehlike altında diller kategorisinde.” 

Bu nedenle acilen adımlara ihtiyaçları olduğunu vurgulayan Avcı, “Fakat siyasi iklimde hızlanan otoriterleşme, ekonomik krizdeki derinleşme devam ettikçe Lazca için umutlar azalıyor. Başka bir siyasi atmosfer yaratmak sadece daha yaşanılabilir bir ülke için değil anadillerimiz için hayati önemdedir. Bu konuda da hepimize sorumluluklar düşüyor” dedi. (HABER MERKEZİ)


‘ANA DİLİNDE EĞİTİM VE SAĞLIK TALEBİ HAKTIR’

21 Şubat Anadil Günü’ne dair parti ve sendikalar da açıklama yaptı. Yapılan açıklamalarda eğitim ve sağlık alanında ana dilin kullanımının önemine dikkat çekilerek, hakkın tanınması istendi.

Eğitim Sen Şırnak Şube Başkanı Muzaffer Yıldırım yaptığı açıklamada, “Türkçe dışındaki ana dillerinin varlığına ve öğrenilmesine karşı çıkmak, bir yönüyle eğitim biliminin en temel ilkesine karşı çıkmak anlamına gelmektedir” dedi. Yıldırım, ana diller üzerinden sınırlandırmalara son verilmesi çağrısı yaptı.

HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Sezai Temelli’de ortak yazılı açıklama yaptı. OHAL ile birlikte birçok Kürtçe eğitim veren kurumun ve yayın yapan basının kapatıldığının belirtildiği açıklamada, “Kürsüde konuşulan Kürtçenin, Meclis tutanaklarına, “Bilinmeyen dil”, “Anlaşılmayan dil” ve “x dili” şeklinde geçmesi AKP iktidarının Kürtçeye yaklaşımının bir özetidir” denildi. Açıklamada, çok dilli kamu hizmeti için mücadelelerinin devam edeceği bildirildi.

Anadil Günü’ne dair TTB, SES, Diş Hekimleri Odası, Der-Mez Diyarbakır Tabip Odasında ortak basın açıklaması yaptı. Yapılan basın açıklamasını okuyan Esra İpek, Ana dilde sağlık hizmeti talebi; sağlık hakkı, tedavi hakkı, hasta hakkı ve yaşam hakkının ayrılmaz bir parçasıdır” diyerek, sağlık hizmetinin her alanında ana dillerin kullanılmasına olanak verilmesini istedi.

DBP: ANA DİLDE EĞİTİM TEMEL HAKTIR

Dünya Anadili Günü’ne dair yazılı açıklama yapan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), “Halkların dillerine yönelik soykırım politikalarına karşı her kesimi sorumluluk almaya çağırıyoruz" dedi. DBP açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “UNESCO verilerine göre dünyada 7 bine yakın dil konuşulmakta ve bunlardan 3 bin 500 dil yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Türkiye’de 18 ana dil ve lehçe yok olma ile yüz yüze. Kayyumlar Kürt diline, çok dilli belediyeciliğe ve halkımızın kültür kurumlarına karşı tek dil anlayışını devreye koymuştur. Dili, kültürü, tarihi ile Kürt halkının varlığı yok sayılmaktadır. Anadilinde eğitim başta olmak üzere yaşamın her alanında ana dili geliştirmek ve kullanmak temel bir haktır. Başta Kürt halkı olmak üzere tüm dünya halklarının Dünya Anadili Günü’nü kutluyor, halkların dillerine yönelik soykırım politikalarına karşı her kesimi sorumluluk almaya çağırıyoruz.” 

DİLBİLİMCİ TAN: SÖZ DEĞİL EYLEM ZAMANI

Kürtçe üzerindeki baskı ve asimilasyon politikalarına ilişkin MA'dan Bilal Güldem ve Lezgin Akdeniz'e konuşan dilbilimci Sami Tan, Kürtçenin karşı karşıya olduğu tehlikeler konusunda değerlendirmelerde bulundu. 

Tan, gündelik hayatta Kürtçenin iletişim dili olarak konuşulmasının her gün daha az tercih edildiğini, bundan dolayı tehlike sinyallerinin aleni bir şekilde görülmeye başladığını belirterek, buna karşı ivedilikle pratik çalışmalara başlanılması gerektiğini ifade etti.

Tan, Türkiye devletinin dil politikasının ulusal kimlik politikaları tarafından şekillendirildiğini ve en çok başvurduğu dil politikasının dilsel homojenleştirmeyi hedefleyen ve asimilasyoncu bir tek dillilik politikası olduğunu söyledi. Tan, bu dil politikasıyla devletin seçmiş olduğu dilin dışındaki dillerin kamusal hayattan çıkarılmasına ve kalan diğer dillerin yok olmasına zemin hazırladığını dile getirdi.

"PRATİĞE GEÇİLMELİ"

Kamusal alanda Kürtçenin iletişim dilinden uzaklaşması sorununun ciddiyetine dikkat çeken Tan, “Bu sorunun çözümü doğrultusunda mesafe kat edebilmek; yani, önce sorun hakkında toplumsal farkındalığı oluşturmak ve bunu toplumsal talebe dönüştürebilmek için, olabildiğince gündelik kısır politik tartışmaların malzemesi haline getirmekten kaçınmak gerekir. Bunun yerine sorunun pedagojik, sosyal ve dil bilimsel yönleri üzerine yoğunlaşılmalı ve tartışmalar bu açılardan yapılmalıdır" dedi. 

"Dili siyasi söylemlere hapsetmemek gerekir" Tan şöyle devam etti: "Genel itibariyle tüm toplumun tamamı anadilinin tüm özel ve kamusal alanlarda kullanımı bilinci yaratılmalı. Bu bağlamda artık serzenişte bulunmanın bir manası yok ve artık olmayacak. Acil bir şekilde pratiğe geçilmeli. Bugüne kadar dil için bilimsel bir çalışma yapılmamış. Kürtçenin tüm sorunları ve eksikliklerini ortaya çıkarmak için dilbilimcileri, eğitimciler, psikologlar, sosyologlar ve pedagoglar tarafından saha araştırması yapılmalı. Yapılacak bir saha araştırmasının sonuçları çok önemlidir. Normalde bu dil politikaları doğrudan hükümetler, hükümetlerin desteklediği yarı resmi kurumlar ve devlet politikasının oluşturulmasında etkili olan aktör ve kişiler tarafından oluşturuluyor. Ancak bizim böyle bir olanağımız olmadığı için alternatif yollarla bir şekilde bu çalışmalar yapılmalı.” (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

Dersim adayları: Kararları halkın verdiği bir yönetim için çalışacağız

SONRAKİ HABER

Sezai Temelli, açlık grevindeki Leyla Güven'i evinde ziyaret etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa