Sendikacı Torres: Venezuela’da Guaido’yu destekleyen sendika yok
Evrensel Yazarı Mustafa Yalçıner, Uluslararası Halklar Meclisi kongresi için gittiği Caracas'tan izlenim ve görüşmelerini yazdı.
Fotoğraf: Mustafa Yalçıner/Evrensel
Mustafa YALÇINER
Caracas
Ceren Sağır’la birlikte Venezuela’dayız. Zorlu bir yolculukla ulaştık. Ayağımızın tozuyla Uluslararası Halklar Meclisinin (Asamblea Internacional de Los Pueblos) düzenlediği “Venezuela’yla Dayanışma” toplantılarına katılıyoruz. Meclis, Brezilya çıkışlı bir Latin organizasyonu. Venezuelalılar da tam destek sağlamışlar. Büyük bir otelde düzenleniyor toplantılar ve atölyeler halinde örgütlenmiş. Medyaya büyük yer ayrılmış, uygun çalışma ve iletişim ortamı sağlanmış. Bunlar toplantıya ilişkin...
İLK İZLENİMLER...
Asıl önemli olanın Venezuela’da olan bitenler olduğu kuşkusuz. Havaalanına indiğimizde hava kararmıştı, Venezuela saatiyle -ki Türkiye ile 7 saatlik bir fark var- önce 21.00’de sonra ise 22.30’da iki yolculuk yaptık. Trafik bildiğiniz İstanbul trafiği. Araçlar çok hızlı kullanılıyor ve gece geç saatlerde küçümsenemeyecek trafik var.
Aynı şeye sabahın 6.00’sında kaldığımız otelin 8. kat penceresinden dışarıya göz attığımızda tanık olduk. Bu kez çok daha fazlaydı. Otelden toplantı yapılan yere fazlasıyla sıkışık trafikte geldik. Benzin ucuz, ama demek ki araba da o kadar pahalı değil. Üstelik Küba’daki gibi eski araba da yok etrafta.
Ve sükunet! Her şey olağan görünüyor. Herhangi bir “çıkıntı” göze çarpmıyor. Kalmamız için lüks bir otel ayarlanmış. Bir çöp kutusunun kapağı kırık, o kadar.
İlginç olan yerleştirildiğimiz otel zenginler semtinde. Anglo-Amerikan burjuva basını ve ondan alıntılar yapan sair medyada “Caracas’ın ikiye bölündüğü ve doğusunun muhaliflerin denetiminde olduğu” ileri sürülen bölgede. Ne bir ses ne bir gösteri…
Üstelik gördüğümüz dükkanlarda alışveriş sürüyor. Bakkal ve marketler yiyecek maddesi dolu. En yoksullar yiyebilir mi? Hangi kapitalist ülkede yiyorlar ki? Türkiye’de patlıcanla patates bile zor yenildiği, uzun lafın kısası yiyecek sorunu baş gösterdiği için “seçimlik” tanzim satışlar başlatılmadı mı? Venezuela’da sübvanse ediliyor yiyecek maddeleri.
Ve muhalefetin başı olmakla yetinmeyip kendisini ülkenin başkanı ilan eden Juan Guaido... Durumu kötü. Amerikan yardımlarını geçirmek için gittiği Kolombiya’da kalmış, “ülkesine” dönemiyor. 24 saati tamamlamak üzereyiz, liderliğini yaptığı muhalefetin de pek sesini duymadık!
Yorum yapmak için biraz daha gözleyelim hele…
İŞÇİ SINIFI NE YAPIYOR?
Jacobo Torres çok yönlü bir militan Bolivarcı. İktidar partisi PSUV’de merkez yöneticisi. Bolivarcı Sendikalar Birliği (CSBT) merkezinde ve Uluslararası İlişkiler Bürosundan sorumlu. Dolayısıyla bütün gelişmelerden haberdar. Sadece duymuyor, olayların akışını yönlendirenler arasında yer alıyor.
İşçilikten gelme. Venezuela’da geleneksel olarak bir sanayiinin olmadığı ve sanayi üretiminin pek yapılmadığını söylüyor. Öteden beri ithalat yaparmış Venezuela. Gıda maddelerinin bile yüzde 70’inden çoğunun ithal malı olageldiğini söylüyor.
Böyle olunca işçi sınıfı da petrol endüstrisiyle hizmet sektörüne sıkışmış. Bu ikinci sektörde çalışanların çok yaygın olduğunu anlatıyor.
Altını çizdiği bir önemli şey sendikalarda örgütlü işçilerin kitlesel olarak gösterilere katıldığı gibi, otobüslerle geçtiğimiz hafta içinde başlayan “sınır olayları”nda da yer aldığı oluyor. Avrupa burjuva basınında çıkan, sendikaların Guaido’yu destekledikleri yönündeki haberleri soruyoruz, gülüyor. Kendinden emin bir tavırla “Guaido’nun yanında tek bir sendika yok diyor, ama ekliyor: “Sadece kağıt üzerinde var olan sendikalardır, kime sorsanız size bu gerçeği aktaracaktır.”
"BÜROKRASİ KAN KUSTURUYOR"
“Peki, sınıf mücadelesi ne alemde?” diye soruyorum; “İşçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki kavga ne durumda?” diyorum. “Üç tür bizde” diyor. Anlatıyor. “Birinci kategori, uzlaşmaz çelişme oluşturmayan, devrimci saflardaki tabakalar arasında süren mücadele. “Antiemperyalist mücadeleye farklı kaygılarla katılanlar var, Tabii ki aralarında mücadele oluyor, kaçınılmaz” dedikten sonra “ikinci grup çelişme”ye geliyor. “Bu antagonistik” diyor.
“Kimler arasında çatışma” sorusuna yanıtı, “devlet bürokrasisi” oluyor. “Üstelik ‘devrimcilik’ deyip yerleştiler, kan kusturuyorlar” deyip sürdürüyor. Soruyorum: “Ya parti?” “Olmazlar mı, partide de varlar” diyor. “Ya burjuvazi?” deyip üsteliyorum. “Devrimci saflarda burjuvazinin durumunu” merak ediyorum çünkü. Yanıtı, “Üçüncü kategori çelişme, biliniyor, asıl can alıcı mücadele durumunda” diyor ve tekelleri işaret ediyor. Guaido etrafındaki muhalefet içinde toplanmış olanların yönetici gücü durumundaki tekelci burjuvaziye karşı olan mücadele ve önemini anlatıyor.
"MUHALEFET YENİLDİ"
Bu muhalefetin giderek çökmekte olduğunu, hatta çöktüğünü söylüyor Torres. Muhalefetin elinde TV kanalları olduğunu ve bir gün bir spikerin bu kanallara çıkıp “Artık yeni bir başkanımız var” dediğini anlatıyor. “Ama” diyor, az sonra diğer kanallardan “Venezuela’nın başkanı bildiğimiz başkanımız” yayını yapıldığını ve o gün bugündür bir iddiadır gittiğini belirtiyor.
“Ancak cumartesi günü muhalefet sınırlarda yenildi ve püskürtüldü” diyor ve sınırdaki olayları anlatıyor. O gün oradaymış. “Şöyle bir denediler, zorlayamadılar bile” diye başlayıp gözlemlerini sıralıyor: “Muhalif gösterilere katılanlar en baştan beri üç bölüm ve giderek üçüncü parça büyüyor. İlki azılılar. Kararlı davrananlar. İkinci bölüm, zorlamayanlar sadece seyredenler, gözlüyorlar, belki muhalefetin kazanacağını düşünseler farklı davranabilirler, ama seyrediyorlar. Üçüncü bölümse hiç inancı olmayan ve muhaliflikle bir şey elde edilemeyeceğini çünkü bizim çok güçlü olduğumuzu düşünenler.”
Son cümlesi, “Brezilya ve Kolombiya orduları gösteri yapıyorlar ama içerideki muhalefette hayır yok” oluyor.