Döneme girişimcilik ile başlamışken
15-16 Şubat günleri Kültür ve Kongre Merkezi’nde “Yönetim ve Mühendislik Günleri” ile “ODTÜ Sanayi Günleri” etkinlikleri gerçekleşti.
Fotoğraf: Wikimedia Commons/CC BY-SA 4.0
Okan MERDİN
ODTÜ
15-16 Şubat günleri Kültür ve Kongre Merkezi’nde “Yönetim ve Mühendislik Günleri” ile “ODTÜ Sanayi Günleri” etkinlikleri gerçekleşti. Etkinlikte şirketlerin yöneticileri söyleşilerde öğrencilerle buluştu. Yapılan söyleşilerde konuşmacılar genel olarak bahsi geçen şirketlerin nasıl bir üretim sürecinde bulunduklarını, nasıl para kazandıklarını, ne kadar ihraacat yaptıklarını ve ne kadar büyüdüklerini anlattı.
KATILANLARIN SÖYLEDİKLERİ
Katılanlar açısından (özellikle mühendislik öğrencileri olmak üzere) genellikle CV doldurmak, bağlantı kurmak ve “vizyon” genişletmek amaçlı gelinen bu etkinliklerde birçok önemli konuda tartışmalar da yürütüldü. Yapılan konuşmalarda şirketlerin durumunu ve piyasanın halini dinleyen gençler ülkenin durumunu da bunlarla bağlantılı olduğunu konuşuyorlardı. Genel olarak ülkenin halini girişimci sayısının az olmasına, AR-GE çalışmalarının yetersizliğine, ekonominin ranta dayalı olmasına ve ihraacatın düşük olmasına bağlayan gençler konuşmalarının devamında bu sorunların çözümünü nerede gördüklerini anlattılar. Bu sorunların çözümünün ülkedeki girişimciliğin gerek devlet gerekse özel sektörün desteği ile arttırılması, hatta ve hatta yurtdışında para biriktirilip ülkeye girişimci olarak geri dönülmesi olduğunu belirten gençler ancak bu şekilde bir “gemi” misali ekonomik krize batan ülkenin kurtarılabileceğini söylediler. Peki, durum hakikatten belirtildiği gibi midir?
BU İŞTE BİR TEZAT VAR
Etkinliğe katılan gençler ekonomi yorumcularının anlattıkları hikayeleri andıran sözleriyle ekonomiyi “ülke batmakta ve dolayısıyla ‘herkes’ batmaktadır.” şeklinde yorumlarken bu durumdan kurtulmak ya da “suyun üstüne çıkmak” için yatırımların arttırılması, girişimcilerin desteklenmesi, AR-GE çalışmalarına ağırlık verilmesi, kısacası kârlı bir üretiminin sağlanması gerektiğini düşünmektedirler. Fakat söylenen sözlerin aksine, halihazırda kârlı bir üretim yapılmaktadır. Kanıt için holdinglerin elde ettikleri kâr miktarlarına ve oranlarına bakmak yeterli olacaktır. Bu noktada en çok kâr eden holding olarak Koç Holding’in 2017 yılındaki net kârı 4.9 milyar TL olmakla beraber, bir önceki yıla oranla ihracat rakamlarını %14 arttırdı. Benzer bir tablo Sabancı Holding için de geçerli: 2017 yılında net kâr 3.5 milyar TL’ye denk düşmekteyken önceki yıla göre kâr oranını %30.9’a yükseltti. Bu rakamlara baktığımızda bile ülkenin belirli tekellerinden olan bu holdinglerin kâr üstüne kâr kattığını görebiliriz. Eğer ki kriz döneminden rakam istiyorsanız bu konuda Koç Holding’e bağlı TürkTraktör’ün 2018 hasılat oranlarına* bakmak yeterli olacaktır. Bunun yanında, halihazırda hem devlet tarafından (KOSGEB, KOBİAS) hem de özel sektör tarafından girişimcilere belli miktarda fon aktarılmaktadır, yok bu da yetmez diyorsanız o zaman tekeller için tehlikeli alana girmiş demektesinizdir, ki böyle bir duruma ne tekeller ne de onların temsilciliğini üstlenen devlet izin verir. Hadi onu da yaptık oldu diyorsanız da küçük bir not, girişimciliği ve serbest rekabeti destekliyorsanız işin sonunda rekabetin kazananını tekeller olacaktır ki bu egemenlerin rekabet koşullarında kaçınılmazdır. Büyük balık küçüğü yutar! Demek ki buradan çıkan sonuç şudur, önerilen her türlü çözüm ya halihazırda uygulanıyor (yani çözüm değil) ya da kendi kendini işlevsizleştiren bir noktada (yine bir çözüm değil) duruyor. Anlayacağınız, olay dönüp gelip yine tekellerin hakimiyetine geliyor.
BAHSİ GEÇMEYENLER
Peki, işin diğer tarafında ne oluyor? Halkın çoğunluğu girişimci ya da tekel değil sonuçta. Rakamlarla konuşacaksak eğer %12.3’lük bir işsizlik oranı söz konusu. Genç nüfus için bu %23.6, bir de üstüne “kayıp gençlik oranı**” olan %24.3 eklerseniz yaklaşık olarak genç nüfusun yarısı deyim yerindeyse harcanmış demektir. Bu durum genç kadınlar için daha da ağır: %60. Anlaşılacağı üzere, emekçi halk ve gençlik için işler hiç de iyi gitmiyor. Eğer ki bir fikir ortaya atılacak olsaydı, girişimcilere verilecek destekten ziyade halkın genelinin çıkarlarının baz alındığı ekonomi politikaları çok daha etkili olurdu. Ne kadar iktidar bu konuda teşvik verdiğini söylese de söylenenle yapılan çelişiyor. Nasıl mı? En güncel örneği İşsizlik Fonu olurdu. İşsizliği engelleme adı altında şirketlere ayrılan paraların asıl amacının tekeller için krize karşı bir hava yastığı görevi görmesidir. Sadece bu mu peki? Tabii ki de değil. İşsiz olanların yanında bir de işinden edilenlere ne demeli? En güncel örnekleri organize sanayi bölgelerinde, büyük sanayi kuruluşlarında yaşanmaktadır. Bir örnek olarak TürkTraktör’e bakalım, başlarda vardiyaların azaltılması ve ücretsiz izinler ile kendini gösteren kriz ortamı artık 200’un üstünde işçiyi, 30’un üstünde ise beyaz yakalıyı işinden etmiş, daha da başka işçileri ve beyaz yakalıları da işinden etmeye devam etmektedir. Bu kadar mı peki olan biten? Tabii ki de hayır. Gerek “masraf” gözüyle bakılan iş sahası tedbirleri, araç-gereçleri, gerekse bu işlerle uğraşan iş kollarındaki işçi kıyımları sonucu olsun iş cinayetleri gözlü görülür miktarda can almış ve almaya da devam ediyor.
ÇÖZÜME DOĞRU ADIM ADIM
Konumuzun en başına dönersek yapılan bu kariyer etkinliklerinin ağırlıklı olarak tartışılan konusunun kimsenin karnını doyuramayacağı, bilakis, kafa bulandırmaktan başka bir işe yaramayacağı da gün gibi aşikâr. Eğer ki karnımızın doymasını, iyi bir uyku çekmeyi, iyi bir eğitim görmeyi istiyorsak şirketlerin kapısının önünde bir başımıza ömür tüketeceğimize birlikte nasıl bir gelecek istediğimize ve bunu nasıl elde edeceğimize kafa yorsak, ne dersiniz?
Dipnot:
*https://www.evrensel.net/haber/361426/türk-traktörde-büyük-k-ra-rağmen-işçi-kıyımı-sürüyor
**Ne Eğitimde Ne İ̇stihdamda Ne De Yetiş̧tirmede