Kentte kadın olmak
8 Mart’a yaklaştığımız bu dönemde kadın sorununu tartışmak ve çözüm yolları aramak giderek önem kazanıyor.
Logo: Babylon/Şiir Kenti
Beyza KOCADAĞ
İlayda BİLGEN
Ankara
8 Mart’a yaklaştığımız bu dönemde kadın sorununu tartışmak ve çözüm yolları aramak giderek önem kazanıyor. Halihazırda yaşadığımız krizde ilk sıralarda gözden çıkarılanların kadın çalışanlar olmasından, çalışan kadınların ise %70’inin maaşının 2000 TL’den az olduğu bir gerçeklikle karşı karşıya kalıyoruz. Kadınların iş hayatında yaşadıkları sorunlar arasında yer alan mobbing ise güncel durumunda kadınların yalnızca ekonomik bağlamda değil sosyal, kültürel ve politik olarak da kısıtlıyor ve meşrulaştırıyor. Bunun yanı sıra, günlük hayatımızda kullandığımız alanların kent planlaması yapılırken erkeğe yönelik olması kadın sorununu perçinliyor. Birçok yönden ele alınabilecek kadın sorununu burada ise kentlere bakarak inceleyelim.
ÖZEL VE KAMUSAL ALANDA KADIN
Yüzyıllar boyunca kadın ve sokak ikiliği olumsuz çağrışımlarla çevrelenmiş ve dışarıya çıkan kadın toplumun düzenine karşı önemli bir tehdit olarak algılanmıştır. Bunun kökeninde toplumsal rollerin cinsiyete göre inşa edilmesi ve kamusal ile özel alanların buna göre düzenlenmesi yatar. Modern toplumsal hayatın organizasyonunun temelini oluşturan özel-kamusal ayrımı, kadın ve mekân etkileşiminin en belirgin biçimde somutlaştığı alanlardan birisidir.
Sosyokültürel faaliyetler içerisinde yer alan yeme-içme, sinema, tiyatro ya da kamusal alanların kullanımı gibi insanların bir arada vakit geçirebildiği alanların kullanımı kadınlar için daha sınırlayıcı bir durumdadır. “Sokağı kullanmanın” kadınlar için belirli bir saati varken, toplumun geriye kalan unsurları açısından böyle bir kısıtlama bulunmamaktadır. Burada toplumun kadına atfettiği sosyal ve kültürel konum ile beraber kadının günlük hayatında kullanabileceği alan olarak belirlenmiş yer ev içi/hanedir. Burada ataerkil toplum ve kadın arasında mekan kullanımı ve çatışımından galip çıkan erkek egemen anlayış kadına kenti kullanmakta tercih alanı sunmamaktadır. Bir kadının kullanabildiği en yaygın yerler arasında kendi mahallesi ve çevresi, evi ve akrabaları bulunmaktadır. Bunun temel nedenlerinden birisi mahremiyetin kadına yüklenmesi ve hanesi ile çevresinin bu mahremiyet çerçevesinde güvenli olarak görülmesidir. Bu “güvenli” anlayışa verilebilecek örneklerden birisi ise Türkiye’de uzun yıllar boyunca kullanılmış olan avlu tipi konutlardır. Bu konutlarda evin pencereleri avluya açılır ve kadının sokakla ilişkisi bu yolla da kesilirdi. Sonuçta yasal olarak bir engel bulunmamasına rağmen “kadının güvenilmez mekânlara salıverilmemesi” düşüncesi ve bu düşüncenin içselleştirilmesi nedeniyle kamusal denilen alan doğrudan olmasa da dolaylı olarak kadınlara yasaklanmıştır.
SOSYOKÜLTÜREL KİMLİK VE KADIN
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini oluşturan temel noktalardan birisi olan “kültürel kodlamalar” gündelik yaşamda kadını ev içinde, erkeği ise kamusal alanda betimler. Bunu kalıcılaştırmanın bir diğer unsuru ise kadına annelik rolünün atfedilmesi ve ev işlerinin kadının sorumluluğu altında olmasıdır. Sabah işine gitmek için çıkan kadın, akşam evine dönerken yine evin ihtiyaçlarını düşünerek, alışverişini yapar, çocuğunu alır ve hiçbir sosyal aktivite gerçekleştirmeden evine döner. Haftanın 5 gününü bir ücret karşılığında çalışarak geçiren kadın geriye kalan 2 gününü kendisini geliştirebileceği ya da sosyal aktiviteler gerçekleştirebileceği kent içerisindeki alanları kullanmaktan öte “kültürel kodlamaların” yükümlülüklerini yerine getirir. Bugünün planlama anlayışıyla birleşen ataerkil toplum anlayışı kendisine hizmet eden kent yaratmakta, kadına sosyal ya da kültürel imkanları çok kısıtlı olarak sunmaktadır.
PEKİ, O ZAMAN PLANLAMA NASIL OLMALIDIR?
Planlama günümüzde kadın sorununu çözmek adına tek ve yeterli bir çözüm olmasa da kentleri tasarlarken kadınlarında içerisinde yaşayabildiği, üretebildiği kentler tasarlamak mümkün. Sokak aydınlatmalarının arttırılması, kentte yoğun kullanımın mevcut olduğu alanlarda kadının eve hapsolmasına, kadının mekandan soyut yaşamasına karşı, çalışma hayatına katılımını sağlayabilecek çamaşırhane, kreş, yemekhane gibi farklı fonksiyonlarda çalışan yerlerin açılması ve yerel yönetimlerin kadınların da kentin doğrudan yaşayanı ve üreteni olduğu bilinciyle hareket etmesi bugün planlamanın önünde duran görevler arasında yer almaktadır.