"Kadınlar olarak vardık var olmaya devam edeceğiz"
Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi Üyesi Diren Elif Vurgun, 8 Mart ve güncel kadın mücadelesi hakkında yazdı.
Fotoğraf: Evrensel
Diren Elif VURGUN*
Avukat
İşçi kadınların mücadelesiyle başlayan Clara Zetkin’le devam eden 8 Mart direnişinin tarihi dayanışma ve isyanın tarihidir. Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılmaya, 1957 yılında ise daha yaygın olarak sokağa taşınmaya başlandı. Yaşadığımız coğrafyada Osmanlı yeraltı kadın mücadelesinden bugüne; içinde yaşadığımız ataerkil toplumun ve erkek egemenliğinin sirayet ettiği bütün kurumların, kadınların karşısında yer aldığını daha net görüyoruz.
Her geçen gün artan şiddet sarmalının içinde mücadele etmeye çalışırken, kazanımlarımıza karşı saldırıların artarak devam ettiğini gözlemliyoruz. Yapılan saldırıların bilinçli olduğunun farkındayız. Türkiye’de kadınlar her halde direnmeye devam ederken mevcut iktidarın politikalarıyla her geçen yıl darbe alan kadın hareketine OHAL sürecinde vurulmak istenen darbe çok ağır oldu. Demokratik Bölgeler Partisine bağlı belediyeler bünyesine atanan kayyımlar tarafından toplam 52 kadın kurumu kapatıldı. Kayyımlar tarafından bu kurumlarda çalışan kadın mücadelesine yıllarca emek vermiş, deneyimli, belli bir farkındalık düzeyine sahip kadınlar işten çıkarıldılar yerlerine ise erkekler atandı. Kadın kurumlarının sayısı azaltılırken kalanlarda işlevsizleştirilmeye çalışıldı. Şiddete maruz kalan kadının ulaşıp, danışıp, dayanışabileceği ortam yok edilmeye çalışıldı.
OHAL bitti ama saldırılar bitmedi. 4320 Sayılı yalnızca evli kadını korumaya yönelik olan Ailenin Korunmasına Dair Kanun uygulamadan Ayşe Paşalı’nın eski eşi tarafından defalarca şiddet görmesi ve tehdit edilmesi üzerine evli olmadığı için kanunun onu korumaması neticesinde öldürülmesi ve kadın mücadelesi sonucunda uygulamadan kalkarak yerine 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun delil aranmaksızın kişinin beyanının esas alındığı tedbir kanunu yürürlüğe girdi.
Uygulamada hâlâ sıkıntıları olan 6284 sayılı kanunu daha verimli ve uygulanabilir hale getirmek isterken yandaş medya tarafından “aile yıkan kanun” başlığı altında sunulmak isteniyor. Mücadele etmeye çalıştığımız zihniyetin, kadının görevinin anne ve eş olmaktan öteye gidemeyeceğini düşündüğü, ayrıştırıcı dille toplumu sürekli bölmeye çalıştığını biliyoruz. Kazanımlarımıza karşı saldırıların artarak devam ettiğini gözlemliyoruz daha iyiye gitmek yerine yapılan saldırıların bilinçli olduğunun farkındayız. Her yeni gün kadının toplumdaki yerini yok etmeye çalışan söylemlerle, haklarımıza yönelik yapılan saldırıları kabul etmiyoruz.
Kazanımlar her zaman mücadele ve direnerek elde edildi. Sorunlar sadece kanunlar ve uluslararası sözleşmelerle çözümlenebilecek bir düzeyde değil. Toplumun sosyolojik yapısının da düşünülmesi gerekmektedir. Yıllarca süren mücadele sonucunda elde edilmiş kazanımları kaybetmemek noktasında mevcut iktidar tarafından yandaş medya aracılığıyla beyin yıkaması yapmaya çalışmak yerine sivil toplum örgütlerinin, kadın kurumlarının çalışmalarının desteklenmesi gerekiyor.
Sömürüsüz emek ve savaşsız bir toplum da özgürlük, adalet arayışı içindeyiz. Kadını ev içinde ücretsiz işçi konumuna iten patriarkal düzenin karşısındayız. Görünmeyen emeğimizi görünür kılmak için mücadele edip, eşit işe eşit ücret istiyoruz. Erkek egemen sisteme, eşitsiz düzene karşı ısrarla eş yaşam istiyoruz diyoruz. Kadınlar olarak vardık var olmaya devam edeceğiz.
*Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi Üyesi