IŞİD’li Avrupalılar ne olacak?
Avrupalı IŞİD üyelerinin Avrupa'ya dönmek istemeleri ve Fransa'daki evsizlik konusu Avrupa'nın gündemleri arasında idi.
![IŞİD’li Avrupalılar ne olacak?](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/133109.jpg)
Fotoğraf: Jakob Reimann/Flickr (CC BY 2.0)
IŞİD üyesi Almanların Almanya’ya geri dönmek istemeleri, ülkeye terörü taşıyacakları gerekçesiyle iç politikada onların “Alman olamayacağı” ya da “Alman vatandaşlığından çıkarılmaları gerektiği” tartışmasına yol açtı. Fabian Goldmann, Neues Deutschland gazetesindeki köşe yazısında; “Almanya kendini teröristlerden korumaya çalışıyor ama Almanya’nın terörü Ortadoğu’ya taşıdığını kabul edemiyor” düşüncesinde. Yorumda IŞİD’de üst kademelerde veya intihar eylemcisi olarak görev yapan Almanların, yetkililerin kayıtsızlığı nedeniyle engellenmeden bölgenin kan gölüne çevrilmesine katkı sunduğuna dikkat çekiliyor.
İNGİLTERE’DE ŞAMİMA BEGÜM TARTIŞMASI
İngiltere’de ise son haftalarda, IŞİD üyelerinin İngiliz vatandaşlığından çıkarılması tartışıldı ve buna bağlı olarak 2015’te IŞİD’e katılabilmek için Londra’dan Suriye giden Şamima Begüm’ün İngiliz vatandaşlığı iptal edildi. Uluslararası hukuka göre bir kişiyi vatansız bırakmak yasa dışı, ama hükümet Begüm’ün Bangladeş vatandaşlığı alabileceğini ve bu yüzden İngiliz vatandaşlığından çıkarılmasının onu vatansız bırakmayacağını iddia ediyor. Bangladeş hükümeti ise Begüm’e vatandaşlık vermeyeceğini açıkladı ve böylece Begüm vatansız kaldı. The Guardian’a yazan James Bridle kararın Orta Çağ’a uygun bir cezalandırma biçimi olduğunu söylüyor.
FRANSA’DA YÜZ BİNLERCE EVSİZ
Fransa’da yüz binlerce sokakta kalan insanların konut sorununu işleyen bir makale çevirdik. Aydın ve sendikacıların kaleme aldığı makale 31 Mart’tan sonra, kış mevsimindeki yasal yasağın ortadan kalmasından sonra tekrar gündeme gelecek evden atmalar başlamadan önce kamuoyunun dikkatini kısa bir süre içinde çözülebilecek bir soruna dikkat çekiyor. Yazarlara göre büyük kentlerde boş bırakılan konutlara yasaların öngördüğü gibi el konulursa tüm evsizlere insan onuruna yakışan bir konut sunulabilir.
ALMAN MALI TERÖR
Fabian GOLDMAN
Neues Deutschland
2014 yılı yaz mevsiminde tarihi bir an yakalanmış gibi görünmekteydi; IŞİD teröristlerine karşı geniş bir ittifak sağlanmış, Irak ve Suriye ordusu birlikte harekete geçmiş, İranlı devrimci subaylar ve ABD silahlarıyla donatılmış Kürt direnişçiler el ele vermiş, hatta, tartışmalı olsa da Türk ordusu IŞİD mevzilerini bombalamaya başlamıştı. IŞİD’le ilgili hayaller besleyen tek ülke Almanya idi herhalde. Almanya sokaklarında IŞİD bayrağı dalgalanmakta, cihatçılar propaganda yapıp bağış toplamaktaydılar.
Dönemin iç güvenlikten sorumlu politikacıları IŞİD’in Almanya’da herhangi bir suç işlemediğini, sembol ve kurumların yasaklanmasının ise, ortada suç yoksa, çok zor olduğunu söylemekteydiler.
Şimdilerde politikacılar IŞİD’li teröristlere yönelik tavır konusundaki zorluklarla ilgili olarak açıklama yaptıklarında da özetle: “Terör sadece Almanya’ya yönelik olabilir ama Almanlardan kaynaklı terörden söz edilemez” diyorlar. Medyada Almanya’ya yönelik tehdit potansiyeli veya saldırı hazırlıkları üzerine haberler okuyoruz. Alman teröristlerin geçen yıllarda Suriye ve Irak’ta giriştiği veya ortağı olduğu terör eylemleri hakkında ise haber görmek neredeyse imkansız.
Halbuki Freiburg’lu Yannik gibi teröristler 2015 ilkbaharında 1.5 ton patlayıcı madde dolu kamyonla Irak ordusunun kontrol noktasına saldırı gerçekleştirdiler ve düzinelerce ölü ve yaralıya yol açtılar... Daha çok sayıda örnek verilebilir.
Geçen yıllarda binin üzerinde kişi IŞİD’e katılmak için Almanya’dan ayrıldı. Bazıları geri döndü, bazıları kayıplara karıştı, bazıları ise hâlâ Suriye’de, Irak’ta ya da Kürt özerk bölgelerinde tutuklu.
Tıpkı iade edilmesi şu an Kürt milisleriyle müzakere edilen Martin Lemke gibi. Lemke, Saksonya Anhalt eyaletinden eski bir kaynakçı, IŞİD’de kariyerini yalnızca ahlak polisi ve işkenceci olarak değil gizli polis göreviyle en üst makamlarla ilişki içinde sürdürdü. Martin Lemke örneği Almanların IŞİD’e yalnızca ucuz biatçı veya gönüllü intihar bombacısı olarak hizmet etmediğini ortaya koyuyor. Birçoğu terörü en tepeden etkiledi ve biçimlendirdi. Bunlardan biri IŞİD’de eğitmen olarak görev yapan ama şu anda Irak’ta gözaltında bulunan Gladbeckli Levent Ö. En tanınmış Alman IŞİD üyesi ise ‘gansta rapçı’ Dennis Cuspert. Cuspert, IŞİD’in medya organı Al-Hayat’ın en önemli isimlerinden biri haline geldi.
Avrupa’dan ihraç edilen terörizmin bölge halkı için ne kadar tehlikeli olduğu defalarca ifade edildi. Hem hükümet hem de muhalefet yanlısı Suriye birlikleri, tek bir savaşçının Arapça bilmediği IŞİD birimlerinin olduğunu bildirdi. Konuşulan diller; Rusça, Fransızca veya Almancaydı. Ortadoğu’daki insanların kaderine duyulan bu ilgisizlik Alman cihatçıların hiçbir engellenme ile karşılaşmadan öldürebilmelerini sağladı. Onların büyük kısmı Almanya’yı terk etmeden önce yetkililer tarafından tanınmaktaydılar. Bazıları gözaltında bile tutulmuşlardı, bir kısmı ise tehlikeliler listesindeydiler. Buna rağmen terörlerini Suriye ve Irak halkına götürmeleri, katliamlar gerçekleştirmeleri engellenmedi. 2014 yılının sonunda, Alman hükümeti IŞİD’i yasakladığında ve cihatçılara karşı sert tavır aldığında, teröristlerin çoğu zaten Irak veya Suriye’ye gitmek, IŞİD’e katılmak için Almanya’yı terk etmişti.
(Çeviren: Semra Çelik)
İNGİLTERE: VATANDAŞ OLMAK HAKLARIMIZI KORUMAK İÇİN YETERLİ DEĞİL
James BRIDLE
The Guardian
Eski Roma kanunlarına göre en çirkin suçlamalara maruz kalanlar vatandaşlıktan çıkarılırdı. Bu insanlar “Homo sacer” ya da “Dokunulmaz insan” olarak bilinirlerdi ki burada dokunulmaz, ayrılmış anlamındadır. Dokunulmaz insanlarla karşılaşan herhangi biri onu cezadan muaf kalarak öldürebilirdi. Roma İmparatorluğu’nun düşüşünden sonra kimin korunmayı hak ettiği ve kimin hayvanlarla aynı statüde olup olmadığını belirleyen titiz ayrımlar sürüncemede kaldı. Vatandaşlıktan çıkarmanın ölüm cezasıyla eş değer olarak algılanması için çok uzun bir zaman geçmesi gerekti.
12. yüzyıldan itibaren İngiliz kanunları vatandaşlığa değil insan özgürlüğü prensiplerine bağlı olarak insanları hiçbir sınıflandırmaya tabi tutmaksızın temsil ve adil yargılamanın bir hak olduğunu kabul etti.
İngiliz hükümeti, Begüm’ün Bangladeş vatandaşlığı alabileceğini ve bu yüzden İngiliz vatandaşlığından çıkarılmasının onu vatansız bırakmayacağını iddia ediyor. Bir kişiyi vatansız bırakmak uluslararası hukukta kanun dışıdır. Başbakan Theresa May, dönemin İçişleri Bakanı bununla ilgili uzun çalışmalar yaptı ve sonunda 2014 Göç Yasası’nı kabul etmek zorunda kaldı. Böylece bir kişinin başka bir ülke vatandaşı olabilmesi halinde, İngiltere vatandaşlarını vatansız bırakmanın önünü açan bir tasarı ortaya çıktı.
Begüm sadece geri dönen cihatçıların değil, May’in “düşman çevre” siyasetinin içerisinde kalan potansiyel düşmanların da ırkçılık korkularını körüklüyor. May’in kendisinin İngilizlik konseptine yeterince uymayanlara karşı derin ve dar bir düşmanlığı var. Bunu kendisi de “Her yerin vatandaşı iseniz hiçbir yerin vatandaşı değilsinizdir” diyerek özetlemişti. Geniş bir terörizm tanımının yapıldığı ve sınır kontrollerinin sıkılaştırıldığı bu siber çağda vatandaşlık bir silah olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Şu anki İçişleri Bakanı Sajid Javid, geçen yıl kendisine verilen vatandaşlık düşürme yetkisinin terör saldırganlarıyla sınırlı kalmayacağını ve ciddi suçlar işlemiş bütün vatandaşlara uygulanabileceğini açıklamıştı. İnsan hakları kurumu olarak bilinen Liberty, bunun Orta Çağ’a uygun bir cezalandırma biçimi olduğunu açıklamıştı.
Başbakanın 19 yaşında bir kızı geçmişte vatandaşlara, kölelere ve yabancı tutsaklara verilmiş olan haklardan mahrum bırakması, utanç ve gerilemenin sembolüdür. Bu, İngiltere’nin kendi vatandaşlarını sakıncalı bulması halinde onları kaderine terk edebileceğini gösteriyor.
(Çeviren: C.Güneş İspir)
FRANSA: EVSİZLE; KABUL EDİLMEZİ BİTİRMEK
Fotoğraf: Pexels
Le Monde
Yol kenarında barakalarda, kamplarda, otellerde yaşıyorlar ve her an atılabilirler. Isıtmasız, tuvalet ve banyosuz, susuz kalıyorlar; arabada, inşaatlarda, araba parklarında uyuyorlar. 150 bin, 200 bin kişiler, tam olarak sayıları ne kadar bilinmiyor. Le Havre, Grenoble ya da Rennes şehirlerinin nüfusu kadar insan sokaklara atılmış, sokaklarda besleniyorlar, terk edilmişler. Sokaklarda evsiz dolaşan bu insanlar bu kadar görünmez mi oldular? Sayıları sürekli artıyor zira ev kiraları yükseliyor, ev yardımları kırpılıyor, işsizlik süreleri zamana yayılıyor ve yoksullar için yapılan konut sayısı da azalıyor. Oysa ki Fransa’da 1,5 milyon, Paris’te ise 296 bin konut boş bekliyor. Bu konutlar çoğu zaman gayrimenkul yükselişi üzerinden spekülasyon yapan yatırım kuruluşları, büyük şirketler, hatta devlet kurumları tarafından boş bırakılmış durumdalar. Oysa ki DALO yasası (Öne sürülebilen konut hakkı-Mart 2007) valiye evsiz, acil yardıma ihtiyaç olan, evden atılma riski olan ya da çok kötü koşullarda yaşayan her kişiye, uygun bir komisyon durumu inceledikten sonra bir konut sunmaya zorunlu kılıyor. Yeni bir konut bulunana kadar barınma hakkı bir yasadır: Bunu uygulamak ise devletin görevidir.
Sokak işkencedir, ölüme mahkum etmektir. Sokak, kısa bir süre içinde ayaklarda yaraların oluşmasıdır, bacaklarda iltihaplanan yaralanmalardır, dişlerin, bronşitlerin tedavi edilmemesidir, belediyelerin hâlâ çivi yerleştirmediği bir bank bulmaya çalışmadır. Sokak eşyaların çalınmasıdır, gün boyu sürüklenmek, kaçmak, kaybolmak, horlanmak, hakaret edilmek, kovulmaktır; her şeyi terk ettiğinde alkol ve esrardır. Sokak aynı sırada tecavüzdür. Evsiz her üç kişiden birisi kadındır. Sokak mideye sığmayan bir öfkedir, elden bir şeylerin gelmemesinin, bir şeyler yapamamanın, bir umuda bağlanamamanın öfkesidir.
SOKAKTA YAŞAM SÜRESİ 49 YIL
Tüm bu insanları ölüme terk etmişsiz, zira barınma ve konut hakları ayaklar altında çiğneniyor. Fakat aynı sırada onlar bizlerin aldırışsız davranmamızın mağdurlarıdır da. Giderek bu duruma alıştık. Peki bu kabul edilmez duruma karşı neler yapıyoruz? 2012 ile 2016 yılları arasında her yıl 3 bin kişi sokaklarda öldü. Sokak öldürüyor, cenazesiz; her 3 saatte bir evsiz ölüyor. Yazın olduğu gibi kışın da ölüyorlar.
Fransa’da ortalama yaşam oranı 80 yaşını geçmiş durumda, sokaklarda ise sadece 49. Bir kez sokağa düşünce, 15 yıl içinde ölüyorsun. Giderek daha fazla kadın, çocuk, ergin olmayan gençler, sakat, yaşlı, mülteci evsiz, sokaklara düşüyor. Bunun sorumlusu onlar mı?
2000’li yıllardaki gayrimenkul spekülasyonu ile konut ücretleri 10 yıl içinde yüzde 100’den fazla, kiralar ise yüzde 50 arttı. Onca yapılan kâr ve onca feda edilen insan!
Evsizler için hiçbir çözüm yok mu? Tekrar edelim, bu çözümler yasalarda mevcut. 1998’de tamamlanan 1945 kararnamesine göre: Bir bölgedeki devlet temsilcisi boş evlere 1 ile 12 yıllığına el koyabilir. Bunların sahiplerine bir tazminat ödenir fakat hapis cezası verme pahasına bunlar bu el koymalara karşı gelemezler. Dolayısıyla 6 ay içinde tüm evsizlere insan onuruna yakışan bir çatı sunmak mümkün. Fakat yapılmıyor, zira gayrimenkul spekülasyonları ve en zenginlerin mirasları sarsılırmış. Bunu eğer devlet yetkilileri yapmazsa biz tek başımıza yaparız. Metni imzalayanlar olarak belediye başkanlarına, devleti yasalara uymaya zorunlu bırakmak ve evsizlerin haklarına saygı göstermek için boş konutlara el koyma ve evden atmaları durdurma kararı vermeye çağırıyoruz. Bu arada yeni bir konut sunulmadan evden atmaların durdurulmasını da istiyoruz.
En sonuncusu Emmanuel Macron olmak üzere tüm cumhurbaşkanları bu konuda söz verdiler: “Tüm evsiz olanlara bir çatı sunabilmemizi istiyorum”. Öyleyse derhal hep birlikte bu kabul edilemez duruma karşı harekete geçelim, çözmek ise çok hızlı bir şekilde mümkün!
*Gérard Aschieri, Sendikacı; Josiane Balasko, Aktör; Guy Bedos, Aktör; Eric Beynel, Sendikacı (Solidaires); Romane Bohringer, Aktör; Carole Bouquet, Aktör; Etienne Caniard, Sağlık Yardım Kuruluşu Temsilcisi ; Stéphanie Chevrier, Editör; Pierre Corvol, Biyolog; Annie Ernaux, Yazar ; Jean-Baptiste Eyraud, Ev hakkı Derneğinin Kurucusu; Elisabeth ve Gérard Garouste, Ressam; Bernadette Groison, Sendikacı (FSU); Axel Kahn, Genetikçi; Frédéric Lebaron, Sosyolog; Philippe Martinez, Sendikacı (CGT); Nicolas Mathieu, Yazar; Francois Marthouret, Aktör; Gérard Mauger, Sosyolog; Dominique Méda, Sosyolog; Willy Pelletier, Kopernik Vakfı Genel Koordinatörü; Pierre Richard, Aktör; Sanseverino, Müzisyen, Alfred Spira, Epidemiyolojist; Diane et Bernar Venet, Ressam; Marina Vlady, Aktör; Anita Weber, Yüksek Memur ; Michel Wieviorka, Sosyolog.
(Çeviren: Deniz Uztopal)
Evrensel'i Takip Et