Yeni Zelanda, nefret söyleminin hasılası
Geçtiğimiz hafta, Yeni Zelanda’da ki terör saldırısı Arap basınının da en önemli gündemiydi.
Fotoğraf: AA
Geçtiğimiz hafta, Yeni Zelanda’da ki terör saldırısı Arap basınının da en önemli konusu oldu. Katliama gazeteler geniş sayfalar ayırırken, köşe yazarları ve yorumcular saldırının altında yatan sebepleri irdeledi.
NEFRET SÖYLEMİNİN SONUÇLARI
El Haliç gazetesinin yazarlarından Halid Abdullah Terim, saldırıdan “nefret söylemi”ni sorumlu tuttu. Terim, yaşanan saldırının sürpriz olmadığını ve aniden oluşmadığını ifade etti. Terim; “Saldırı son yıllarda doruğa ulaşan sistematik insanlık dışı konuşmalardan beslenmenin doğal ve mantıklı bir sonucu. Dün suçu işleyenlerin sistematik olarak göçmenlere ve özellikle Amerika, Avrupa ve dünyanın farklı yerlerinde yaşayan Müslümanlara karşı nefret ve reddetme çağrılarından etkilenmediğini kim söyleyebilir ki?”dedi. Terim ayrıca Meksika için planlanan duvarın nefret söylemine katkısına da vurgu yaptı.
IRKÇI POLİTİKALAR SORUMLU
Arap dünyasının tanınmış yazarı Abdulbari Atwan, Youtube’de yaptığı haftalık değerlendirmede Yeni Zelanda’da gerçekleşen olayın münferit değil, buzdağının görünen kısmı olduğunu söyledi. Atwan Batı’da özellikle Müslümanlara karşı “kin ve nefret söyleminin” doruğa ulaştığını ve katliamdan bu söylemin sorumlu olduğuna dikkat çekti.
Değerlendirmenin devamında Atwan “Araplar Müslümanlar ve göçmenler Avrupa’nın mağdur Yahudileri haline geleceğiz. Trump, Müslümanların ABD’ye girişini yasakladı. 7 Müslüman ülkenin vatandaşlarının ABD’ye girişini yasakladı. Bundan daha büyük bir ırkçılık olur mu? Bundan daha büyük kin ve düşmanlık olur mu? Ülkenin başkanı bizi tehdit olarak gösteriyor. Bu durumda bir ırkçının namaz kılanlara saldırmasını ve sosyal medyada paylaşmasını niye garipsiyoruz?” dedi
DÜNYANIN YANMASINDAN KİMİN ÇIKARI VAR?
Şark’ul Avsat gazetesinden Mısırlı Yazar İmil Emin, eylemin nedenlerini sorguladığı makalesinde, var olan durumla ilgili “Kimin çıkarına olduğu?” sorusunu sordu. Emin, “Yeni Zelanda’daki katiller, makineli silahlarla cuma günü farz olan dini bir ibadeti eda etmeye gitmek dışında hiçbir suçu olmayan ve namaz kılan insanlara ateş açıyor. Uluslararası arenada ise IŞİD’in yok edildiği, Irak ve Suriye’de eylemlerinin bittiği müjdeleniyor. Bu olaydan sonra IŞİD’e ve diğer terör örgütlerine yaşam alanı tanıyan birileri mi var? Eğer durum böyleyse dünyanın bu şekilde yanmaya devam etmesinde kimin çıkarı var?” dedi.
MÜSLÜMANLAR SORUMLU!
Katliamla ilgili tepki çeken bir yorum Mısır’da laiklik mücadelesiyle tanınan Halid Muntasır’dan geldi. Muntasır’ın katliam ile ilgili yorumu Arabnn.net sitesinde, “Mısırlı laik, Yeni Zelanda katliamının kurbanlarını başlarına gelenlerden sorumlu tutuyor!” başlığı ile yayınlandı. Bütün İslami tezahürler ve başörtüsüyle mücadele ettiği bilinen Muntasır, Twitter hesabında “Aşırılık ve terörizm, cennetin tekeli fikriyle aynı gün doğdu. Faşizm tohumları, cennetten payını talep ettiğin gün içindeki kanlı meyveleri ortaya çıkmaya başlıyor” diye yazdı.
CEZAYİR; BUTEFLİKA İSTİFA!
Arap coğrafyasının son dönemlerdeki en hareketli ülkesi Cezayir’de halkın protestoları sonucu Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika 5. dönem aday olmayacağını ilan etti. Bu açıklamaya eş zamanlı olarak seçimlerin de ertelendiği duyruldu. Lakin gösteriler Buteflika’nın istifa etmesi talebiyle eylemlere devam ediyor. Şark’ul Avsat gazetesinden Raci Huri, seçimlerin ertelenmesini muhalefetin anayasanın ihlali ve dördüncü görev süresinin örtülü bir şekilde uzatılması olarak değerlendirdiğini yazdı.
SOKAKLAR REJİMİN MANEVRALARINI KABUL ETMİYOR
Al Arabi al Cedid gazetesi yapılan halkın, protestolarla, iktidara ek süre vermeyi reddetme kararını açıklamış olduğunu yazdı. Gazetede yer alan haberde analist ve politik aktivist Ahmed Batash’ın “İktidarın şu anda elinde bir çözümü yok ve mümkün fikirleri ortaya koymakta şok edici bir karışıklık ve göze çarpan bir acizlik gösteriyor” dediğini aktardı.
CEZAYİR’DEN ELİNİZİ ÇEKİN
Abdulbari ATWAN
Rai al Youm
Bir değişim süreci başladı ve Cezayirlilerin ihtiyaç duyduğu ya da istediği son şey dış müdahale.
Fransız filozof Bernard-Henri Lévy, Cezayir halkını, rejimi bütünüyle yıkmak için protesto gösterileri düzenlemeye çağırırken ve “orada devrimin sadece yarı yolda olduğunu” ilan ettiğinde, dikkatli davranmalıyız. Bu, bazıları tarafından Arap Baharı devrimlerinin “vaftiz babası” olarak bilinen adamdan geliyorsa, temyiz başvurusu Cezayir’in iç işlerine “masum olmayan” müdahale anlamına gelir.
Cezayir halkının protesto hareketi, ülkeyi ve onun bölgesel ve demografik birliğini hedef almak için bunları kullananlara karşı hayranlık uyandıran bir öz disiplin ve ulusal sorumluluk derecesi gösterdi.
Cezayirlilerin Lévy’nin tavsiyesine ihtiyacı yok. Protestoları tamamen barışçıldı, yıkıcı siyasi, bölgesel ya da etnik ideolojilerden arındırıldı, Cezayirliyi bölebilecek her şeyin üzerinde yükseldi ve kapsayıcı bir ulusal kimliğe bağlı kaldı.
Cezayir halkı bilhassa duyarlıdır ve özellikle eski sömürgeci gücü Fransa’dan veya yeni sömürgeci gücü ABD’den geliyorsa, iç işlerine herhangi bir yabancı müdahaleye karşıdırlar. Demokrasi, özgürlük ve insan hakları konusundaki sloganların ise arkasına durabilirler.
Libya devriminin başlangıcında, meşru halk taleplerinin tamamen barışçıl bir ifadesi olduğunda, çoğu Cezayirli ona destek verdi. Fakat Fransa ve İngiltere’nin kışkırtması ve ABD’nin önderliğinde NATO savaş uçakları müdahale ettiği anda görüşleri tamamen değişti.
Şimdi Cezayir sorumlu bir şekilde yeniden uyanma sürecinden geçiyor. Bu zorluğa bir son vermek için harekete geçti ve (Cumhurbaşkanı) Buteflika’yı veya onun adına karar verenleri halkın meşru taleplerini yerine getirmeye zorladı. Bazı çevrelerde, bu “yeniden değerlendirmelerin” dördüncü dönemi bir yıl veya daha uzun süre uzatarak ve zaferi çalarak, yalnızca halkın protesto hareketini ve taleplerini tuzağa düşürme girişimi olduğu endişesi var. Bunlar, diğerlerinin yanı sıra simgesel kurtuluş savaşı gazisi Cemile Buhayrad tarafından dile getirildi. Hatta bazıları, Mısır deneyimine atıfta bulunarak, “Bağımsız Ulusal Forum”a başkanlık edecek olan kıdemli diplomat Lahdar Brahimi’yi “başka bir Muhammed el Baradey” olmakla suçladılar. Bu korkular anlaşılabilir ve gerçekten meşrudur.
Ancak Mısır deneyiminin ya da benzer senaryoların tekrarlanmasına karşı gerçek güvence, halk protesto hareketinin kendisidir.
Cezayir, Arap dünyasında ve Afrika’daki sömürgeci girişimlerle yüzleşmede öncü oldu. Tüm Arap-İsrail savaşlarına erkekler, paralar ve silahlarla katıldı. Üstelik ABD’nin OPEC’i yok etme ve fakir üretici ülkelerin halklarından ziyade Batı ekonomilerine hizmet etmek için ham petrol fiyatlarını kontrol etme konusundaki baskılarına direndi. Bu nedenle, bazıları, halk hareketini hedeflerinden saptırmaya ve ülkeyi kanlı çatışmalara itmeye çalışıyor. Lévy ve Macron’un Fransız hükümetini bu listenin dışında tutamayız.
Şimdi halk hareketinin hepsine olmasa da bazı hedeflere ulaşması ile ciddi ve sorumlu bir ulusal diyalog; şeffaf, özgür ve adil seçimlere girmenin yoldur. Bunlar, ulusal anlaşma sağlayacak, yolsuzluğun kökünü kazıyacak, gerçek gelişmeyi teşvik edecek ve ülkeyi bölgesel ve dünya sahnesinde hak ettiği yere geri koyacak yeni bir liderlik yaratabilir.
Cezayir’in bu krizin üstesinden gelip iyileşebileceğine, eski gücünü yeniden kazanabileceğine ve hatta aşabileceğine inanıyoruz.
MİLYONLAR TEK SES: “YOK BİR DAKİKA EY BUTEFLİKA”
Al Habar
Milyonlarca Cezayirli, cuma günü ülkenin bütün şehirlerinin caddelerine, meydan ve sokaklarına, köylerine ve mahallelerine çıkarak Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika’nın nisan ayında görev süresinin bitmesinden sonra iktidarda kalmasını reddettiler. Milyonlar tek ses, “Yok bir dakika ey Buteflika”, “İktidar koşulsuz çekilsin”, “Ertelemeye hayır, uzatmaya hayır, çekilme en faydalısı” gibi sloganlar haykırdı.
ÜLKENİN DOĞUSUNDA MİLYONLAR SOKAKLARA AKTI
Yaklaşık yarım milyon Konstantinli insan tufanı, onlara dar gelen kentin caddelerini kapladı. Hepsi tek sesle “Uzatmaya hayır” diye haykırdı. Ayrıca Buteflika’yı ve ülkedeki bütün yönetici sınıfı hemen istifa etmeye çağırdılar. Erkek, kadın, çocuk yaşlı tüm kategorileri içeren yürüyüş, şehrin tarihindeki türünün en büyüğü idi ve tamamen barışçıldı.
BİSKRA’DA ‘İNSAN TSUNAMİSİ’
Biskra şehri en büyük caddeleri istila eden insan tsunamisine tanık oldu. Devletin bütün belediyelerinden göstericiler Özgürlük Meydanı ve Zab Yolu’na doğru aktı. Ulusal bayrakları ve Kurtuluş Devrimi liderlerinin resimlerini taşıyan kitleler “Uzatmaya hayır” sloganı attılar.
Skikda’da hareketin başlangıcından beri gerçekleşen en büyük yürüyüş kaydedildi. Yetişkinler, yaşlılar ve çocuklar ile birlikte gençlerin güçlü bir şekilde katıldığı Skikda kenti geniş bir katılıma tanık oldu.
YENİ CEZAYİR Mİ YOKSA YENİ “KARA ON YIL” MI?*
Racih HURİ
Şark’ul Avsat
Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika’nın beşinci dönem adaylığından çekilmesi, Cezayir’i büyük bir krizden çıkardı. Zira kitlesel gösteriler sonrasında ülke patlama noktasına gelmiş, generallerin güvenlik ihlali uyarısı ile karşı karşıya kalmıştı. Fakat uzun bir yol haritasına bağlı bir geri çekilme Cezayir’i bir dizi ciddi zorlukların önüne koymuş oldu. Bu, önemli ve kaderi konular etrafında isabetli ulusal uzlaşılara ulaşmaya yardımcı olan unsurların ve niyetlerin varlığını zorunlu kılmaktadır. Zira muhalefet bu yeni durumu, Anayasanın ihlali ve dördüncü görev süresinin örtülü bir şekilde uzatılması olarak değerlendirmiştir!
Siyasi ve parti güçlerinin dağılımını, generallerin etkisini, danışmanı olarak görev yapan ve Buteflika’ın kardeşi olan Said tarafından yönetildiği söylenen etkili güçlerin varlığını göz önünde bulundurduğumuzda, bu yılın sonuna kadar Buteflika’nın yol haritasında işaret ettiği gibi bir uzlaşıya çabucak varmak hiç de kolay değildir. Zira muhalefet bu yol haritasını ve iktidar ile diyaloga girmeyi reddetmiş ve gösterilerine devam etmiştir. Bu durum Cezayir’i iki dönemecin önüne koymaktadır: Ya ikinci Cumhuriyeti inşa edecek yeni bir anayasa taslağının hazırlanmasına gidilmesi… Bu da ulusal bir uzlaşmayı gerektiriyor ve şu anda bu ortam mevcut değil. Ya da ülkeyi herkesin korktuğu “kanlı/kara on yıl”a yeniden sürükleyecek çatışmalı ortama kayılması…
İşler o derece karmaşık duruyor ki arabuluculuklarını ve parlak fikirlerini birçok uluslararası dosyada ortaya koyan Cezayir’in kıdemli diplomatı Lahdar İbrahimi, önerilen “ulusal konferans”a başkanlık etmeyi iki neden öne sürerek reddetti. Birincisi, yeni durum katılımcılar arasında geniş bir fikir birliği gerektiriyor. İkincisini şöyle ifade etmiştir: “Ben 85 yaşında yaşlı bir adam ve eski bir bürokratım!”
Yeni Cezayir’in ortaya çıkmasını sağlayacak kapsamlı bir Kurucu Meclis inşa etmek, özellikle de “kara on yıl” olarak adlandırılan bir dönemin yarattığı sıcak güçlerin baskısı altındayken kolay olacak mıdır? Bilindiği gibi “kara on yıl”, İslamcıların bir zafer kazanmaya başladığı seçimlerin iptal edilmesinin ardından 1991 yılında patlak veren ve 200 binden fazla insanın öldürüldüğü iç savaş yıllarıdır.
Buteflika’nın ortaya koyduğu yol haritası, yeni bir anayasa ve yeni bir cumhuriyetin kurulması, refahın adil dağılımı ilkesine dayanan yeni politikaların inşa edilmesi, ötekileştirme ve dışlamanın ortadan kaldırılması, yolsuzlukla mücadele edilmesi çağrısı yapıyor. Bütün bunların pratik anlamı, Cezayir’deki mevcut durumun tüm bu reformlardan yoksun olduğudur. O zaman şu basit soruya cevap verilmelidir: Buteflika neden bu reformları iktidarda kaldığı 20 yıl boyunca gerçekleştirmedi? Daha zor olan soru şu ki: ülkeyi tüm bu reformlara gerçekten ihtiyaç duyar hale getiren siyasi, askeri ve finansal güçlerin yönetimde olduğu bir toplumda, “kurucu meclis” bu reformları nasıl yapabilir?
*Şark’ul Avsat sitesinden kısaltılarak alınmıştır.