1871 Parisi’nden 2019 Türkiyesi’ne
Mustafa Yalçıner yazdı: Bir başka 18 Mart daha var. 1871’de işçiler Paris’te iktidarı ellerine alıp komün olarak kendilerini yönetmeye giriştiler.
İşçilerin ilk iktidar deneyimi sayılan Paris Komünü. | Fotoğraf: Bruno Braquehais/ Wikimedia Commons
Mustafa YALÇINER
18 Mart dendi mi, iktidarı muhalefetiyle silme burjuva medya ve düzen partileri yeri göğü sarsar, “yerli-milli”lik taslarlar. Milliyetçilik yarışı yürütüyor olmalarına karşın hemen hiçbirinin millilikle ilgisi yoktur. Kapitalist tekellerle sadece sarmaş dolaş değillerdir ama sözcülüğünü yapmakta ve emperyalistlerle aynı yatağı paylaşmaktadırlar.
Yine de milliyetçiliklerini yarıştırırlar! 18 Mart’ın üzerinden o nedenle atlanmaz: “Çanakkale Zaferi”dir. Oysa savaş, Almanların başında olduğu emperyalist ittifakla İngiltere-Fransa-Rusya emperyalist ittifakı arasındadır. Üstelik Osmanlı ordusuna Liman Von Sanders “Paşa” komuta etmektedir. Savaşın milliliği, tekelci kapitalistlerle sözcülerinin milliliği kadardır!
Ve bir başka 18 Mart daha var. 1871’de işçiler Paris’te iktidarı ellerine alıp komün olarak kendilerini yönetmeye giriştiler. Ancak 72 gün sürdü. Çünkü konu işçiler ve egemenlikleri olunca, Sedan’da Fransızları yenmiş ve Paris’i kuşatmış Almanlar dahil dünya burjuvazisi Fransız burjuvazisiyle bir olup Komün’ü yıktılar!
İNSANIN İNSANI SÖMÜRMEDİĞİ BİR DÜNYA İÇİN
On binlerce Komüncü işçi, “nasıl olur da ‘ayak takımı’ bize kafa tutarak kendi kendisini yönetmeye cesaret eder” diyen ve başlarında Thiers olan gerici Fransız burjuvazisi tarafından katliama tabi tutuldu.
Oysa işçiler, gerçekten de, sadece ve sadece, Paris kapılarına dayanmış olan Alman çizmeleri altında olmadan insanca yaşamak istemişlerdi. Bir, üzerinde yaşadıkları toprakları, Paris’i savunmuş, milli değerlere sahip çıkmışlardı –yurtseverdiler. Ve iki, insanın insan tarafından sömürülmesini kaldırmaya yönelmişlerdi.
Thiers’in yönetiminde bir hükümet kurarak Fransız ordusunun silahlarıyla Paris’i Almanlara teslim etme kararı alan burjuvazi Versay’da toplanmışken, 18 Mart’ta ilan edilen Komün, kentin çeşitli ilçelerinden genel oy hakkı ile seçilmiş belediye meclisi üyelerinden oluşmuştur.
İŞÇİLER TARAFINDAN YÖNETİLEN KOMÜN
Bu martın sonunda yapılacak belediye seçimlerinde iktidar ve burjuva muhalefet partilerinden gösterilen binlerce adaydan kaçı işçi? Hiç var mı? Oysa Komün üyelerinin işçilerin tanınmış sözcüleri olan birkaçı sayılmazsa tümü işçiydi. Ve işçiler tarafından yönetilen Komün, tabii ki, işçilerle Paris halkının çıkarlarını gözeten kararlar aldı, onların taleplerini yerine getirdi.
Önce kendi üyeleriyle ilgili karar aldı Komün: Üyeleri sorumlu oldukları gibi, geri alınabilir olacaklardı. Bir kere iktidar ele geçirildiğinde “babalarının çiftliği” gibi kullanılan devlet kurumlarıyla hazinesinin seçimin galipleri tarafından “ganimet” olarak paylaşılma devri kapanıyordu. Rant ve rantçılık geçmişte kalıyordu. Yolsuzluk, rüşvet ya da düpedüz halk karşıtlığı gibi nedenlerle, Komün üyeleri seçmenleri tarafından görevden alınacaktı! Ve ikinci bir kararla, devlet ve kurumları ya da belediye yönetimleri birer “arpalık” olmaktan çıkarıldı: Kamu görevleri işçi ücreti karşılığı görülecek ve komün üyeleri vasıflı bir işçiden fazla ödenek almayacaklardı!
HEM TARİHSEL HEM GÜNCEL BİR KARŞILAŞTIRMA
Bizde on binlerce TL maaş alan belediye başkan ve yöneticileriyle karşılaştırılsın! Türkiye’de görevden alma ise, seçmenler değil daha yüksek devlet görevlileri tarafından ve yerlerine “yukarıdan” atama yapılarak, gerçekleştiriliyor. Bu, kimin karar verdiğinin kanıtıdır; halk mı egemenler mi! Kim yönetiyor? Paris’te yaklaşık 150 yıl önce işçiler yönetmiştir. Şimdi Türkiye’de, “Ben iyisini bilir, ben yönetirim” diyen zengin ve kerameti kendilerinden menkul burjuvalar yönetmektedir! Bizde en fazlasından “katılımcılık” ya da “yönetime katma” sözü edilmektedir. Buysa, ya “istişare” ya da “öneri alma”yı aşmamaktadır. Ve kararlar daima, işsizliğin ve yoksulluğun olduğu kadar zamlar ve hayatın pahalanmasının, yasakçılık ve dayatmacılığın kaynağı olan tekellere bir fiske bile vurulmasına karşı olan burjuva “Ben bilirimciler”ce alınmaktadır.
Böyle kararların nitelikleri başından bellidir: Bunlar, ancak zenginlerden yana, yoksulu daha yoksul yapacak, burjuvaları ihya edip işçi ve emekçileri süründürecek kararlar olabilir.
Atamaya dayalı hiyerarşik görevlendirmelerle yoksulun hakkı savunulamaz; adalet görevlileri dahil tüm kamu görevlileri halk tarafından seçilip ancak seçmenlerince geri alınabilmelidir.
PİYANGOYU KALDIRACAK KOMÜNDEN BAŞKA KİM OLABİLİRDİ?
Yoksa fırın işçilerinin gece çalışmasını Komün dışında kim kaldırabilirdi? Ücret kesintileri ve işten atma dahil fabrika disiplin kurullarının cezalandırma yetkilerini başka bir yönetim kaldırabilir miydi? İcra ve haciz işlemlerini başkası durdurabilir miydi? Eğitimi parasız kılacak kararı alacak işçilerin Komünü dışında kim alabilirdi? Üç aylık kiranın ve vadesi gelmiş ticari senetlerin ertelenmesini kim gerçekleştirebilirdi? Piyangoyu kaldıracak Komünden başka kim olabilirdi? Din ve devlet işlerini kim ayırabilirdi? Bunlar, Türkiye’nin hâlâ sorunları ve çözecek işçileri ve egemenliklerini bekliyor.