Suç ve Ceza’nın ardından...
Adana'dan bir lise öğrencisinin okuduğu Suç ve Ceza romanına dair izlenimleri...
Adana’dan bir lise öğrencisi
Suç ve Ceza romanı beni şimdiye kadar en çok etkileyen roman oldu. Kitabı okuyunca insan dönemin Rusya’sını sanki oradaymış gibi yaşıyor. Romanda üniversiteden terk bir gencin toplumu ezen kişilere karşı baş kaldırmasını ve bunun sonuçlarını anlatıyor.
Raskolnikov aydın, çağdaş ve dürüst bir gençtir. Kendi yarattığı düşünce teorisine göre bir cinayet işler. Bu teoriye göre, toplumda insanları ezen, huzuru bozan kişileri ortadan kaldırmak, topluma yarar sağlayacaktır. Fakat cinayetten sonra işler hiç istediği gibi gitmez. Buna rağmen o hâlâ kendi düşüncesini savunuyor ve bunu insanlara kanıtlamaya çalışıyordu. Suçu işledikten sonra Raskolnikov, uzun süren bir psikolojik çöküşe giriyor.
“RASKOLNİKOV ARTIK ESKİ RASKOLNİKOV DEĞİL”
Bu kitapta 19. yüzyıl Rusya’sının yaşayış tarzını, fikirlerini gibi birçok şey öğrendim. Örneğin; Raskolnikov’un düşünce teorisinde bir insanın yükselebilmesi için toplum kurallarının çiğnenebileceğini, bunun suç olmadığı vurgulanıyordu. İnsanlar bunu ilk başlarda yanlış karşılayabilirler fakat yıllar sonra birçok kişinin o yoldan gitmek istediği görülür.
Genel olarak bu romanda “yükselmek” için cinayet işleyen bir üniversite terk öğrencisinin yaptığı işi sonuna kadar götüremeyip başarısız olduğunu görünce pişman olmasını konu ediniyor. Romanın beni en çok etkileyen kısmı ise hayatının tamamen anlamsızlaştığını, bir hiç uğruna yaşadığını düşünen Raskolnikov’un bütün bu cinayet serüveni boyunca onun yanında olan Sonya ile aşkı bulmasıyla ikisinin de yeniden dirilip hayata tutunmasıdır. Kitapta da dediği gibi: “Aşk onları diriltmiş, birinin yüreği, ötekinin yüreği için sonsuz bir hayat kaynağı olmuştu.”