Arayışa bir cevap: Sinema Kulübü
Çukurova Üniversitesi Sinema Kulübü Başkanı Ahmet Keçili ile kulübün aktifleşme sürecinden, kulübün amaçlarına kadar birçok konu konuştuk.
Sinema Kulübü Başkanı Ahmet Keçili | Fotoğraf: Evrensel
Seren ELATAŞ
Mesut BAYLAV
Çukurova Üniversitesi
Çukurova Üniversitesi öğrenci kulüpleri açısından son yılların belki de en durgun dönemlerinden birini yaşıyor. Birçok kulübün pasif duruma düştüğü üniversitede yeniden aktif hale getirilen ve öğrenciler tarafından ilgi ile karşılanan Sinema Kulübü Başkanı Ahmet Keçili ile kulübün aktifleşme sürecinden, etkinliklerine, öğrencilerin kulübün neresinde olduğundan kulübün amaçlarına kadar birçok konuyu konuştuk. Ahmet’in başkan olma süreci biraz spontane gelişmiş. Kulübün kongresinde bir anda kendisini başkan olarak gördüğünden bahsederek başlıyor konuşmamız ve etkinlikler ile devam ediyor.
Kulübün ilk etkinliği Adana’da yaşayanların belki de az bildiği ama içerisinde bir sinema tarihini barındıran bir yeri gezerek başlamış. Sabri Şenevi’nin Sinema Evi. “Sabri Şenevi, sinemanın emekçi halk için tek eğlence olduğu yıllardan bugüne sinema tutkusunu taşımaya çalışan bir sinema emekçisi.”* Kulüp üyeleri bu ziyaretlerinde hem eski film makinelerini incelemiş hem de Yılmaz Güney’in “Umut” filmini izlemiş. Filmin ardından Sabri Abi, “Umut” filminin çekimlerinden tanık olduğu anılarını da anlatarak o dönemlerden bahsetmiş. Sonraki hafta da öğrenciler kendisini üniversiteye “Yerel Sinema” konulu söyleşiye davet etmişler.
Ahmet, kulübün 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’ne özel “Mavi” filmini izlediklerini de söylüyor.
PRATİĞİ ÖNE ÇIKARAN BİR KULÜP
Kulübün yaptıklarını ve yapmak istediklerini anlatırken “Gösterimlerin yanı sıra arkadaşlarımızın eline fotoğraf makinesi, kamera almalarını sağlayarak workshop programları da düzenledik. Orada şunu da gördük ki ders ortalaması çok iyi olan arkadaşlarımız dahi kamerayı tanımakta zorlanıyor.Kulübümüz aynı zamanda pratikte ön plana çıkmaya çalışan bir kulüp. Arkadaşlarımızın senaryo yazmaları, film çekmeleri için ekipmanlar sağlamaya çalışıyoruz. Senaryo yazmak isteyen arkadaşlarımız bir yandan da çekiniyorlar çünkü ellerine hiç kamera almamışlar.” diyor Ahmet.
Kulübün öğrencilerde nasıl bir etki yarattığını ve öğrenciler için ne ifade ettiğini soruyoruz.
“Geneli sosyalleşme olarak görüyor. Ama kulübün içerisine girdiğinde senaryo çekmek isteyen, film çekmek isteyenler de oluyor. Biz de arkadaşlarımızla görüştüğümüzde onları buraya yönlendirmeye çalışıyoruz. Üyelerimizin geneli İletişim Fakültesi öğrencilerinden oluşuyor. Bu bizim için hem avantaj hem de dezavantaj oluşturuyor. Şu an için baktığımızda üyelerimizin etkinliklere katılımı çok iyi düzeyde.” yanıtını alıyoruz.
RETRO ORTAM HAZIRLIKLARI
Önümüzdeki dönem planladıkları etkinlikler üzerine konuşmak istiyoruz.
“29 Mart’ta “Sirayet” filmini, yönetmeni Nuri Cihan Özdoğan ile birlikte izleyip üzerine bir söyleşi gerçekleştireceğiz. 3-7 Nisan tarihleri arasında bir kısa film festivalimiz gerçekleşecek, onun hazırlıkları sürüyor.Yaklaşan bir diğer etkinliğimiz isebahar şenlikleri kapsamında yazlık sinema kurmayı planlıyoruz. Retro ortamı sağlamaya çalışacağız; mısırlı, gazozlu bir ortam yani.”
Son olarak hem Ahmet’in hem de bizim düşüncemiz sinema kulübünün öğrencilerin arayışına bir cevap olma isteği taşıdığı. “Etkinlikler yapa yapa da bu isteği, arzuyu canlandırmak istiyoruz.” diyen Ahmet’e ek olarak biz de buradan bütün Çukurova Üniversitesi öğrencilerini sinema kulübüne katılmaya, etkinliklerini takip etmeye, işin bir ucundan tutmaya çağırmış olalım.
Çukurova özellikle birçok alana olduğu gibi sinemaya da çeşitli katkılar yapmış bir bölge. Sizin de kulüp üyeleri ile birlikte izlemiş olduğunuz Yılmaz Güney gibi önemli sanatçıların yetiştiği bir coğrafya...
Eski sinemanın yeri ayrı fakat yeni medya dediğimiz bir çağda olduğumuz için Hollywood filmlerine daha çok ilgi var. Derslerimizde de gördüğümüz üçüncü sinema eleştiriler bir sinemadır, devrimci bir niteliği vardır. Yılmaz Güney’in “Umut” filmini buna örnek verebiliriz. Sinemayı bir anlatı aracı görüp anlatısını sinema olarak yapıyor. Sahneler çatışma olarak veriliyor. Bir yandan elinde birayla havuzda keyfini süren birini verirken, bir yandan da fakirliği yoksulluğu veriyor. Yılmaz Güney’in Çukurova’yı, Adana’yı, sistemi ve düzen içindeki düzensizliği anlattığını görebiliyoruz.