Newroz: Yeni gün, yeni bahar
Spartaküs neyse Demirci Kawa da odur. Newroz bir isyanın bir direnişin öyküsüdür.
Fotoğraf: İnanç Yıldız/Evrensel
Berkay YEĞİN
Elazığ
Avrupa merkezli tarih yazıcılığı onun kıymetini, tarihsel önemini veyahut efsanelerdeki yerini tüm doğu halklarına biçilen gibi görmezden gelmiştir. Ne ders kitaplarında üzerinde durulan ne de sıklıkla hatırlatılan bir meseledir Newroz. Belki de onu canlı kılan yegâne unsur halklara bir şeyler anlatmasıdır. Bilinmez, tarihsel dayanağı var mı yoksa tamamen efsane mi? O da bilinmez. Bilinen ise Spartaküs neyse Demirci Kawa da odur. Newroz bir isyanın bir direnişin öyküsüdür.
EZİLENLERİN BAHARI
Anlatılanlar farklılık taşısa da genel olarak şöyledir: Despot Dehak yarasına merhem sürmek için her gün iki köle seçer ve beyinlerini merhem yapar. Dehak'ın her gün iki kişiyi kurban ederek beyinlerini çıkaran cellâdı iyi yürekli biri çıkar. İki yerine bir kişiyi kurban etmeye ve ikincisininkinin yerine bir koyun beyni koymaya başlar. Bu şekilde ölümden kurtulanların, vahşi ve ulaşılmaz dağlık bir bölgede toplanmalarını sağlar. Bunlar zamanla çoğalıp Kürt topluluğunu oluşturur. Gerekli güce ulaştıklarında Demirci Kawa'nın önderliğinde Dehak'a karşı ayaklanırlar. Kawa, demirci önlüğünü mızrağına geçirip bayrak yapar, halkının önüne geçip Dehak'ı öldürür.
Dehak despotluğunun keyfiyetçiliği, karşısında köle edilmiş halkları, ezilen sınıfları görür. İsyanın karakterini belirleyen budur. Ezilen halklar ve sınıflar için Kawa, göklerden gelmiş bir kurtarıcı değil, halkın bağrında yeşermiş bir öfkedir.
Sınıf mücadelesinin en belirgin nüvelerini taşıyan, kendisini sınıf mücadelesiyle koşullandırmış bu isyanın tarihsel dönemeci köleci toplumun yıkılışıyla denk düşer. Köleci toplumun yıkılmasında başat tahrip unsuru olan köle isyanları Ortadoğu’da Newroz’la ifade bulur. Bu özellik kendisini bahar metaforuyla anlatır. Sınıflı toplumların tarihinde ezilen sınıfların bütün isyanları aynı özleme dayanır. Kölelerin, serflerin mücadeleleri -sömürüyü altüst edememiş olsa bile- zihinlerde mutlak eşitliği barındırır. Bugünün ezilenlerinin mücadelesine de dayanak teşkil eder. Aynı özlem kiminde yeryüzüne taşınmış cennetle var olur kiminde baharla karşılık gelir. Bugün de özlemimiz aynı, ancak bu Kawa’nın baharından daha canlı, ateşinden daha kordur.
YENİ GÜNE, YENİ MARTLARA
Zagros’un dağlarından Cudi’ye Gabar’a uzanan geniş dağların arasında şiddetli kış mevsiminin, zemherinin taşı toprağı terk etmesi, baharın müjdelenmesi, ovalara inen coşkunluk… Bir nevi eskinin aşılması, doğanın olağanüstü dinamiğiyle yeniden oluşması.
21 Mart’tan sonra hava eskisi gibi soğuk olmayacak, toprağın üstü yeşile bürünecek…
Bahar gelecek…
Umulan o…
Bu öyle bir döngü değildir yalnız başına. Ezilenlerin baharıdır ve bu baharda açan her çiçeğin dikeni zalime zorbaya batar.
Öyle ki zalimler, zorbalar, Dehaklar, başkaları…
Kürt halkının belleği de özlemi de geniştir.
Tanır… Zorbayı, zalimi bilir.
Dün sıkıyönetimi, içtimayı, işkenceyi öğrendi; bugün kayyımı tanıdı, irade gaspını gördü. Dehak’ı, Dehakları iyi bilir.
Genciyle kadınıyla işçisiyle; özlem barış formül ispat!
Ahmed Arif’in Adiloş Bebenin Ninnisi’nde “tanı bunları/tanı da büyü” diyerek işaret ettiği ‘aşımıza ekmeğimize göz koyanlar’ bugün halka; sömürüyü, açlığı, yoksulluğu sunuyorlar.
İşsizliğin, yoksulluğun en yıkıcı gerçeklik haline geldiği bugünlerde Kürtler için daha katmerli olan; Bir taraftan krizin yansıması olan işsizlik, yoksulluk, güvencesizlik. Diğer taraftan ise inkâr… Belediyelerin elinden alındığı, siyasi temsilcilerinin dört duvara hapsedildiği, “Tekrar sandıktan çıkarsa beklemeden kayyım atarız.” denildiği, her taraftan nefret kusulup kriminalize edildiği bir ortam ve ekseriyetli kuşatma altına alınmış bir halk...
Tüm bunların içinden yükselen bir ses var. Israrla, usanmadan;
Barış!
Ve bir olursak eğer bahar, hiç olmadığı kadar barışa gebe hiç olmadığı kadar özgürlüğe...
"kurdino! bibin yek!
ger hûn nebin yek,
hûn e herin yek bi yek"
Newroz Bıhare Kurdan
Newroz Pîroz Be