Sokakta çalışmanın derdi başka
Çankaya Belediyesi’nin süpürgeci kadınlarından biri Aynur Genç. Bir sohbet esnasında “iki oğlum, iki torunum var” deyince herkesin yaptığı gibi ben de şaşkınlıkla baktım yüzüne. “Mutlaka konuşalım” dediğim günün hafta sonu görüştük evinde. Pazar günü 07.00-15.00 mesaisini tamamlamış, kendine düşen sokakları süpürmüş, “evim dağınık mı acaba” telaşı içindeyken buluştuk evinin kapısında. Mahallesinden aldığı sıcak gözlemenin eşliğinde çaylarımızı içerken başladık sohbetimize. Aynur Genç, soyadı gibi genç, 1972 doğumlu. Ankara Mamak’ta doğmuş, büyümüş, evlenmiş, anne ve babaanne olmuş. 15 yaşında görücü usulü ile evlenmiş. 17 yaşında ilk oğlunu, beş yıl sonra ikinci oğlunu getirmiş dünyaya. İlk oğlu da kendi gibi erken evlenince genç yaşta 3.5 yaşında ve 3.5 aylık torunlarına babaanne olmuş. “Evimizin en küçüğü bendim, evde her isteğim olurdu. Evlenince altı çocuklu eve gelin geldim. Kayınpederim memurdu ve doğal olarak parayı yetiştiremiyordu. Bir gün sabah kahvaltısında sadece turşu kavurması ile sana yağı vardı ve ben başladım ağlamaya. Kayınpederim niye ağladığımı sorunca, sucuk istiyorum dedim. Bunun üzerine görümcemi bakkala gönderdi, sucuk aldırdı, pişirtti ekmek arası yapıp verdi elime. Eşim benden dokuz yaş büyük. İlk günler eşim işe giderken arkasından ağlardım, beni de götür diye” Oldukça zorlu geçmiş evliliğinin ilk yılları. İkinci çocuğunun biraz büyümesinin ardından 27 yaşında başlamış çalışmaya. Beş yıl bir milletvekilinin özel bürosunda sigortasız çalışmış. Kollarında oluşan tendom kopmasına uzun zaman sonra teşhis konulmuş ve ameliyat nedeniyle bir süre ara vermek zorunda kalmış. Sonrasında çeşitli aralıklarla taşeron işçisi olarak bir bankada, güvenlik şirketinde, özel bir şirkette yemek işlerinde çalışmış. Yani 13 yıl içinde defalarca iş değiştirmek durumunda kalmış. “Son olarak 2010 yılı Mart ayında Çankaya Belediyesinde süpürgeci olarak işe başladım ve her şeye rağmen işimden memnunum” diyor şimdi.
Tozun toprağın içinde Ekmek parası peşinde
Üç yılı aşkındır Kızılay ve civarındaki cadde ve sokakları süpüren kadınlar artık herkes tarafından kabullenilmiş. İlk zamanlardaki gibi hayret nidaları yok artık. Ama sorun yaşamadıkları anlamına da gelmiyor tabi. “Ağır iş, bedenen çalışıyoruz, toz, pislik, tıbbi atıklar dahi oluyor ama işimden memnunum” diyor. İşin zorluğu çalışılan sokağa, caddeye göre değişiyormuş. Çünkü diyor, “çalışacağın sokağı tanıyınca, güvendiğin yerleri belirliyorsun ve ihtiyaçlarını daha rahat görebiliyorsun. 07.00-15.00 arası çalışıyoruz, öğlen bir saat yemek arası haricinde sürekli sokaktayız. Yeni bir bölgeye gidince tanıyıncaya kadar zaman geçiyor. Çay içecek, tuvalete girecek yer bulmamız zor oluyor ilk zamanlar, bazı sokaklarda ise hiç bulamıyoruz”.
KESTİRMEDEN MEMLEKETİN KADIN GÜNDEMİ
İki kadın sohbete girer de memleketin kadın gündemi konuşulmaz mı? Laf lafı açıyor, söz geliyor “üç çocuk” meselesine. “Bu kadar çocuğa ne vereceğiz. Bu yaştayım, eşim çalışıyor, ben yıllardır çalışıyorum halen kiradayız. Alınan ücretlerle insanlar kira mı versin, çocuğuna mama mı alsın, bez mi alsın, okula mı göndersin, yemek mi yapsın? Versin bir ailenin geçineceği düzeyde bir ücret, o zaman da isteyen istediği kadar doğursun” diyerek noktayı koyuyor bu muhabbete. Zamlardan, kürtajdan konuşunca ses tonu yükseliyor. Zamlarla ilgili “zengin daha zengin olmaya devam edecek. Fakir bu gidişle yiyecek bulamayacak” diyerek kestirmeden gidiyor. Kürtaj yasağına karşı, özellikle tecavüz sonrası hamile kalan kadınlara kürtaj yaptırılmamasına son derece öfkeli. “Tecavüze uğrayan kadın hamile kaldı, kürtaj olamıyor, bu çocuk doğarsa ana-babası başbakan mı olacak. O kadın hayatını nasıl sürdürecek. Kadınların kararlarına karışmasınlar” diyor.
Neler yaşanır o sokaklarda neler... “Bir parkta tekerlekli, kulplu, güzel, yeni bir valiz buldum. Tuttum sapından bir yandan sürüyorum, bir yandan da arkadaşlarıma muziplik yapıyorum, ‘ben tatile gidiyorum’ diye. Arkamdan asker, polis bağırıyormuş. Meğer bomba ihbarı yapılmış. Birgün de mazgalı görmedim, üstüne basınca zaten bir bozukluk varmış ki, tamamen kırıldı ve bacağım girdi içine. Utancımdan bağıramadım da, yardımla çıkabildim. Astım hastasıyım da aynı zamanda, bu nedenle tozdan da ciddi etkileniyorum”. Tabi bu tür iş kazaları her zaman ucuz atlatılmıyor. Bir arkadaşlarına çalışırken araba çarpıyor, ayağı kırılıyor. Başka bir arkadaşları kışın uz kırarken, kolunu kırıyor.
AĞAÇLARIN ALTINA BEZ Mİ GERSEK ACABA?
Evinden ayrılırken Kumrular sokakta, işbaşında iken fotoğraf almak için sözleşiyoruz. Ankara’nın sonbaharı güzeldir. Her iki tarafı ağaçlıklı Kumrular ve çevre sokaklarında ise daha güzel. Saat 11.00 de buluştuğumuzda kendine düşen sokakları bitirmiş, yemeğe gitmeden önce çöp konteynırını, süpürge ve faraşını yerleştiriyordu zulasına, bir yandan da söyleniyordu “bu ağaçların altına bezler gerilse nasıl olur” diye. Çünkü yemek dönüşü sil baştan süpürecekti aynı sokakları.
Evrensel'i Takip Et