Memlekete baharı getirecek olanların bayramı kutlu olsun
"İstanbul’un köleler, serfler, marabalar, zanaatkarlar ve zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan işçiler tarafından yazılan bir tarihi var."
İstanbul fotoğrafı: Pixabay | 1 Mayıs çizimi: Ressam Orhan Taylan
İşçilerin sesi tüm emekçilere ulaşsın diye... *
Burjuva gazeteleri İstanbul’a özel bir ek çıkaracak olsalar, renkli sayfalarında en leziz yemekleri yapan restoranların bulunduğu listeler, birkaç ünlü isim ile İstanbul’un simgesel mekanlarının arka fon olarak kullanıldığı röportajlar yayınlarlardı. Sayfalarında gezindiğiniz bu İstanbul Eki’nin içinde bunlar yok.
Bu kenti var edenlerin, her yeni güne hazırlayanların, fabrika makinelerini çalıştıranların, yollarını yapanların, okullarında okuyanların, tozunu dumanını yutanların, metrobüslerini kullananların, bambaşka memleketleri olsa da nihayetinde ‘İstanbullu’ olanların hikayeleri var. Gerçek İstanbul’un ve gerçek ‘İstanbulluların’ yaşamları var.
Şimdilerde tanzim kuyruklarında soğan, patates için bekliyor İstanbullular.
Mesai saatlerinde “Ya işten atılırsak?” diye düşünüyor.
Çay molalarında “Kıdem tazminatı ya elden giderse?” diye tartışıyor.
Ağır çalışma koşullarına “Yeter be!” diyecek olsa, karşısına grev yasakları, tek adam yönetiminin tehditleri ile dikiliyor.
Metrobüse binerken akbil ekranına bakıp, “Ay sonuna yetecek mi para?” diye hayıflanıyor.
Hastaneden bir randevu alabilmek için bekliyor, elinde reçete ile eczaneye girmeden “Devlet ne kadarını karşılar?” diye hesap yapmaya çalışıyor.
Geçmediği, kullanmadığı köprülerin vergilerini ödüyor.
Her elektrik faturası geldiğinde, kullandığı enerjiden daha fazla miktarda “dağıtım bedeli” tutarına bakıyor.
“Çocuğum üniversitede iyi bir yere girsin, kendini kurtarsın” diyor ama cebinden eğitim için ne kadar para ayırabildiği, çocuğunun sınav sıralamasını belirliyor.
Belediye başkanı değişsin diye oy kullansa, kullandığı oylar günler boyunca tekrar tekrar sayılıyor...
Çünkü; milyonlarca emekçi üretiyor, emek gücü ile devasa bir zenginlik üretiyor. Ama bu emeğin ortaya çıkardığı zenginliğe sermayedarlar konuveriyor.
57 saniyede bir araba üreten işçiler, kendi ürettikleri arabayı alabilecek ücreti alamıyor.
Çünkü patron daha fazla kâr elde edebilmek için işçiye insanca yaşanabilecek ücreti vermiyor.
Ama kapitalist sistem krize girdiğinde de patronlar da diyor ki bu krizin faturasını siz ödeyin! Hem de nasıl!
Kıdem tazminatı hakkınızı alıyoruz diyorlar, elektriğe-doğal gaza zam yapıyoruz diyorlar, daha az ücretle daha fazla çalış da bizi kurtar diyorlar! Hatta ücret almadan fazla mesai yap diyeni de oluyor. İtiraz sesleri yükselse ‘beka’ diyorlar. Kimin aracılığıyla? Tek parti tek adam yönetimi ile!
Gözleri emekçinin son hak kırıntılarında, elleri bu kentin rantında olunca bir de “aşk hikayesi” yazıyorlar İstanbul’a.
İstanbulluların gerçeği, tek parti tek adam yönetiminin işçi sınıfına sunduğu gerçeklerle aynı.
16 milyona yaklaşan nüfusu ve bir sanayi merkezi olması nedeniyle ülkenin sermaye birikiminin başkentinde yaşıyoruz.
İşte tam da bu nedenle bu kentte emekçiler yaprak kımıldatsa, patronlar ve tek adam yönetimi cephesinde fırtınalar kopuyor.
İşte tam da bu nedenle İstanbullu işçi sınıfı ve emekçiler ülkenin başrolü.
Tanzim sıralarında, 10 saat çalışılan fabrikalarda, merdiven altlarındaki atölyelerde, gökdelen inşaatlarının tepelerinde, İŞKUR kuyruklarında, tıklım tıkış metrobüslerde üzerine düşen rolü oynamaya hazırlanıyor. Direniş çadırlarında, fabrikalarda, mahallelerde, işçi kahvelerinde duyulan sesler 1 Mayıs’ta bir araya gelmeye hazırlanıyor.
Burjuva gazete sayfalarının renkli sayfalarında bu sese yer yok, ama elimizdeki İstanbul Eki bu sesi tüm işçi ve emekçilere iletmek için çıkıyor.
1 Mayıs alanlarında buluşmak üzere...
* 1 Mayıs özel İstanbul kent eki sunusu
İstanbul’un bir de köleler, serfler, marabalar, zanaatkarlar ve nihayetinde zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan işçiler tarafından yazılan bir tarihi var. Medeniyetler kurulup, yıkılırken ve yeniden kurulurken savaş meydanlarında kanları akanların tarihi... Baskılara ve emek gücü sömürüsüne karşı çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi mücadelesiyle yoğrulan gerçek tarihi... Ve bu tarih İstanbul’un unutturulmak, yok sayılmak istenen tarihidir.
İskender BAYHAN
İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ı bu yıl ekonomik krizin damgasını vurduğu koşullarda karşılıyoruz. 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerin sonuçlarında da önemli bir etkisi olan kriz sürecinin öne çıkardığı ekonomik, sosyal ve demokratik talepler 2019 1 Mayısı’nın da temel talepleri olacak.
Yüz binlerce işçi ve emekçi, birkaç hafta önce özellikle büyük sanayi kentlerinde, ekonomik kriz yüzünden daha da kötüleşen çalışma ve yaşam koşullarının yarattığı hoşnutsuzluk nedeniyle yerel seçimlerde tek adam hükümetine bir ders verdi. Şimdi hem ülke genelinde hem de İstanbul’da işçi ve emekçilerin önünde 1 Mayıs’ı yaygın ve kitlesel olarak kutlama ve bu ders verme tutumunu sürdürme sorumluluğu var.
DERS ÇIKARMIYORLAR, BİLDİKLERİNİ YAPIYORLAR
31 Mart’ta verilen dersin en etkili sonuçlarından biri İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı seçimlerinde yaşandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümeti, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de desteğiyle haftalardır bu dersi boşa çıkarmak için uğraşıyor. Dahası, bir kez daha yaşayarak görüyoruz ki ne Erdoğan, ne hükümeti, ne de arkasındaki kapitalistler, yerel seçim sonuçlarından, işçilerin ve emekçi halk kitlelerinin yararına bir ders ya da doğru bir sonuç çıkarma niyetinde değil. Aksine Damat Bakan Berat Albayrak’ın neredeyse altı ayda bir açıkladığı ekonomi paketleri, bırakın hükümetin ders çıkarmayı, işçi ve emekçilere yeni dersler vermeyi hedeflediğine işaret ediyor.
Albayrak’ın açıkladığı son ekonomik program, uluslararası tekellerin, onların işbirlikçilerinin ve kendi yandaş sermaye çevrelerinin kârlarını, servetlerini ve mülklerini koruyup büyütmeyi amaçlıyor. Bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak da yeni zamlar gündeme geliyor, halkın sırtındaki vergi yükü artırılıyor, işsizlik büyüyor, süslü isimler altında kıdem tazminatı hakkı kaldırılmak isteniyor ve krizin faturası işçilerin, emekçilerin sırtına yıkılmaya devam ediyor.
Bu somut koşullar altında 1 Mayıs ve sonrası günlerde, işçi ve emekçilerin, sömürü ve baskıya karşı seslerini yükseltmekten ve mücadeleyi büyütmekten başka çareleri yoktur.
EMEĞİN VE MÜCADELENİN BAŞKENTİ İSTANBUL
1 Mayıs, emekle sermaye, sömürülenle sömüren, işçilerle kapitalistler arasındaki sınıf mücadelesinde önemli bir sınav günüdür. Bu gerçek sadece Türkiye’de değil bütün dünyada, çeşitli milliyet ve inançlardan işçiler ve emekçi halk kitleleri için geçerlidir. Dünya işçi sınıfı 1 Mayısları ne kadar güçlü, kitlesel ve yaygın kutlarsa, geleceğe umutla bakmak o kadar mümkün olur. Bu aynı zamanda 1 Mayıs’ın enternasyonal özünün dışa vurumudur.
İstanbul 1 Mayıs’ı da kitleselliği, fabrikalardan başlayıp miting alanlarından yükselen gür sesiyle çoğu zaman bu mücadelenin sembolü olmuştur. Elbette bu bir tesadüf değil. Gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerekse Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana İstanbul, işçilerin ve bütün emekçi sınıfların birlik, dayanışma ve mücadelesinin başkentidir. İlk işçi direnişlerinin, grevlerinin ve sendika örgütlenmelerinin tohumları bu topraklarda atılmıştır. İşçi sınıfının toplumsal yaşama ve politikaya müdahalesinin en önemli örnekleri bu kentte yaşanmıştır.
Eski ve yenisiyle, onlarca yıldır bu ülkeyi yönetenler, İstanbul’un birçok medeniyete ev sahipliği yapmasıyla övünürler; Roma’dan Bizans’a, Osmanlı’dan günümüze bu toprakların uygarlıkların ve kültürlerin başkenti olmasıyla böbürlenirler. Ama bu, İstanbul gerçeğinin krallar, imparatorlar, padişahlar ve burjuvazinin gözüyle anlatılan yüzüdür. Oysa İstanbul’un bir de köleler, serfler, marabalar, zanaatkarlar ve nihayetinde zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan işçiler tarafından yazılan bir tarihi var. Medeniyetler kurulup, yıkılırken ve yeniden kurulurken savaş meydanlarında kanları akanların tarihi... Baskılara ve emek gücü sömürüsüne karşı çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi mücadelesiyle yoğrulan gerçek tarihi... Ve bu tarih İstanbul’un unutturulmak, yok sayılmak istenen tarihidir.
İstanbul’da ilk kez 1910’ların başında kutlanan ve ardından kah bayram ilan edilerek, kah yasaklanarak bu günlere gelen 1 Mayıs’ın tarihi de, emeğin başkentinde süren bu mücadelelerin bir parçasıdır.
2019 1 MAYIS’I YAKLAŞIRKEN...
Bugünlerde İstanbul’un dört bir yanında kadın erkek, genç yaşlı sınıf bilinçli işçiler, emekçiler ve sendikacılar, geleceğini işçi sınıfının değerleriyle birleştiren gençler, 1 Mayıs’ın tarihsel birikimine sahip çıkmak, güncel ekonomik, sosyal ve demokratik taleplerini haykırmak ve uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günlerini kutlamak için hazırlanıyor. Türk, Kürt, Arap ve diğer bütün milliyetlerden İstanbul işçi sınıfının barış, kardeşlik ve enternasyonal dayanışma bilincini ilerletmek, onları 1 Mayıs etkinliklerinde bir araya getirmek için çalışıyor.
Elbette, 1 Mayıs’ın özünü kavramaktan uzak, burjuvazinin işçi sınıfı içerisindeki uzantıları olan, bozguncu sendika ağalarının çıkardığı birçok engelle de mücadele etmek durumundalar. Yine, fabrika ve işyerlerindeki hoşnutsuzluğu, dipte mayalanan dalgayı bir yana bırakıp, merkezi kutlama veya alan tartışmalarıyla işçi sınıfının saflarını zayıflatan başıbozuklarla da uğraşmak zorundalar. Ve öyle görünüyor ki bu yıl da İstanbul 1 Mayısı’nda bu engeller ve başıbozukluklar sınırlı oranda aşılabilecek. İstanbul’da uzun yıllardır işçi sınıfının örgütlü gücünün 1 Mayıs alanlarına taşınmasında yaşanan zayıflıklar maalesef devam edecek. Ama bütün bunlara rağmen emekler boşa gitmeyecek. Fabrikalarındaki kutlamalarda ve 1 Mayıs mitinginde buluşacak işçi ve emekçiler, İstanbul işçi sınıfının mücadele zincirine bir halka daha ekleyecek.
Düşünün; gelecekte işçi sınıfının, sömürülen ve ezilen halk kitleleriyle birlikte egemen olduğu ve yönettiği İstanbul ne güzel bir İstanbul olacak. Ve böyle bir İstanbul’da kutlanacak 1 Mayıs ne büyük ve görkemli bir 1 Mayıs olacak...
O günlere giden yoldaki basamaklardan biri olan 2019 1 Mayıs’ı şimdiden hepimize kutlu olsun.