21 Nisan 2019 01:30

Kriz üzerine acil cevap bekleyen sorular

"Hükümet ‘reform’ diye, vatandaşa daha çok vergi salmanın, işçinin kıdem tazminatına el koymanın, kısaca vatandaşın cebine el atmanın peşinde."

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Bülent FALAKAOĞLU

Var mı yok mu?.. Kimi vurdu?.. Nereye gidiyor?..
Türkiye’de vatandaş, ‘kriz’ deyince önce dolara bakar.
Geçmiş yılların acı tecrübesiyle...
Dolar yükseliyorsa ‘kriz var’ der.
Geçen yılın ağustos ayında dolar 7 TL’yi görünce alarm zilleri çalmaya başladı.
Hükümet önce...
“Kriz mriz yok”.
“Kriz psikolojik”
Ve benzeri söylemlerle reddetti.
Sonbahar aylarının ortalarına gelince ise...
“En kötüsü geride kaldı” demeye başladı.
Reddettiği krizi birdenbire ‘Artık geçti’ diyerek kabul etti.
Sonra kötü veriler gelmeye devam edince de...
Ekonomide arada bir gelen iyi veri (çoğu tartışılır) karşısında hükümet, “şahlanan güçlü Türkiye” propagandası yapmaya başladı.
Hatta...
Gece gündüz ‘Bize saldırıyorlar’ ithamında bulunduğu yabancı sermaye kasım ayında ülkemize biraz gelince...
“Ekonomimize duyulan güvenin göstergesi” diyerek böbürlenildi.
Hükümet ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın...
Görmek istemeyince sorunlar ortadan kalkmıyor.
Bir düşünürün dediği gibi, “Kendimize söylediğimiz yalanlar en affedilmezleridir.”
Öyleyse biz gerçeğin peşine düşelim!

EKONOMİ AÇLIK GREVİNDE!

“Kriz kimleri vurdu? Şu an hangi aşamada? Nereye gidiyor?
Bu soruların cevapları ile başlayalım.
Adım adım gidelim!
Önce kur şoku geldi. TL yüzde 30’un üzerinde değer kaybetti.
Arkasından enflasyon şoku geldi. Enflasyon yüzde 25’e dayandı.
Ardından faiz şoku geldi. Yüzde 25 ile yüzde 40 arasında değişen faiz oranlarına tanık olundu.
Sonra dolar kuru 5.50 civarında stabil hale gelince...
Binbir kampanya, baskı, teşvik ile enflasyon yüzde 20’lere gerileyince...
İthalat azalıp cari açık düşünce...
‘Tamam kriz geride kaldı’ propagandası hız kazandı.
Oysa kriz derinleşmişti.
Sanayi sektörü 2018 eylülünden 2019 şubat sonuna kadar istikrarlı bir şekilde daraldı.
Binlerce firma konkordato ilan etti.
Sektörlere verilen teşvikler çare olamıyor.
Beyaz eşya sektöründe ÖTV sıfırlanmasına karşın, beyaz eşya pazarı istikrarlı bir şekilde daralıyor.
Otomotive yönelik teşvikler daralmayı önleyemiyor. Daralma ihracatı da kapsayarak içinde bulunduğumuz ayda da sürüyor.
Sanayinin kapasite kullanım oranları sanayide çarkların dönmediğini söylüyor. Kapasite kullanım oranları yüzde 70’lerde.
Bu 2008-2009 küresel kriz etkisinden sonraki en kötü oran.
İnşaat sektörü can çekişiyor, batan batana!
Tarımda durum içler acısı!
Yıllarca kredi ile tüketmeye alışmış memleketimizde kredi hacmi daralıyor. Yani insanlar kredi almaktan vazgeçmiş durumda.
Devlet bankaları, devlet zoru ile zararına kredi dağıtıyor.
Gel gör ki devlet zoru ile zararına krediye rağmen tüketim artmıyor. Sadece devlet bankalarının sırtındaki kambur büyüyor.
İcralık dosya sayısı 28 milyonu buldu!
Sadece sanayi kenti Kocaeli’de 4 adliyede icra dosyalarının 500 bin adedi aşmış olması sorunun büyüklüğünü gösteriyor.
Konkordatoya başvuran 5 bin firma, ileri geri bağlantılı sektörleriyle... Tedarikçiler ve üreticiler kulvarında on binlerce şirketi sarsmış durumda.
Sadece üretim ve tüketimde frene basılmadı. Ödemelerde de net bir fren yapıldığı görülüyor.
Karşılıksız çek tutarı...
Bankalardaki tahsili gecikmiş alacak tutarı...
Protesto edilen senet tutarı...
Arttıkça artıyor.
İthalat düştü. Çünkü ithalata bağımlı ülke ekonomisi ve sanayisi daraldı.
Üretim, tüketim, ödemeler, üretime dönük ithalat daralıyor. Ekonomi adeta açlık grevine çıkmış durumda.
Hükümet ‘Şişmandık zayıflıyoruz’ diye övünüyor!

FATURA KİME ÇIKTI?

Bu krize, 2001’deki gibi devlet ve bankalar değil, şirketler çok borçlu yakalandı.
Bu nedenle batan ve zora giren şirketler oldu!
Fakat...
Devlet teşvikleri ile...
Borçların yeniden yapılandırılması ile...
Şirketler süreci az hasarla atlattılar.
Nitekim firmaların çoğu 2018 yılında kâr etmeyi sürdürdü.
Emekçi vatandaşlar ise çok ağır yaşıyor krizi.
Örneğin geçen yılın (2018) son çeyreğinde Türkiye ekonomisi yüzde 3 küçüldü.
Lakin vatandaşın hissettiği çok daha yüksek oldu. Çünkü aynı dönemde (2018’in son üç ayında) hane halkı tüketimi yüzde 9 geriledi (2008-09 krizinin en sert estiği zamandaki dönemle aynı düzeyde bir tüket(e)meme hali).
Rakamlar, ekonomi yüzde üç küçülürken vatandaşın yüzde 9 etkilendiğini gösteriyor.
Yüksek enflasyon ve TL’nin değer kaybetmesi sonucu cebindeki para çifte vurgun yiyen vatandaş tüketemiyor.
Zorunlu harcamalar da dahil!
Sağlık harcamasını azaltıyor, sağlığından kısıyor. Gıda harcamalarını düşürüyor, boğazından kesiyor.
Gıda enflasyonu yüzde 30, mutfak yanıyor. Boşuna uzamıyor, üç kilo patates için tanzim satış noktasında saatlerce beklemeyi göze alan dar gelirli kuyruğu!
Ev eşyasında enflasyon yüzde 28.
Çeşitli mal ve hizmetlerde yüzde 29.
Görüldüğü üzere emekçinin enflasyonu 25’in üzerinde.
Buna rağmen birçok özel sektör...
‘Krizde işini koruduğuna şükret’ diyerek, krizi bahane göstererek ya hiç zam yapmadı ya da enflasyonun çok altında zam dayattı.
Bu açıdan bakılacak olursa...
Kriz aslında çalışanlardan burjuvaziye (patronlara, sermaye sınıfına) servet transferine yol açtı.
İşçi ücretleri (asgari ücret 350 dolar) ucuz emek cenneti Çin ile aynı düzeye geldi. Patronların ‘Küresel pazarlarda rekabet etmek için şart” dediği düzeye.
2015 yılında AKP 7 Haziran seçimlerini kaybedince...
O güne dek asgari ücret konusunda cimri davranan AKP Hükümeti (CHP’nin asgari ücreti 1500 TL, MHP’nin 1400 TL, HDP’nin 2 bin lira vadetmesinin etkisi ile) asgari ücreti 1300 liraya çıkarmıştı.
Patronlar o günden beri çok rahatsız!
Krizle birlikte enflasyon fiyatı düşürür kuralı işledi ve patronlar rahatladı. Patronların istediği ücret ayarlamasını enflasyon yaptı zira.

KRİZ EVLERE ENFLASYON VE İŞSİZLİK OLARAK DÜŞTÜ

Kriz emekçinin evine zadece enflasyon olarak girmedi.
İşsizlik olarak da düştü ocaklara.
Patronların aldıkları onca teşvik paketine...
Verdikleri onca istihdam sözüne...
Ekonomik kriz daha ilk aşamasında olmasına rağmen...
İşsizlik rekor kırdı.
2019 Ocak itibari ile resmi işsiz sayısı 4 milyon 668 bin kişi.
İşsizlik oranı yüzde 14.7!
İşsiz sayısı da işsizlik oranı da rekor seviyeye ulaşmış durumda.
2001 krizinde dahi yüzde 13’ün altında kalmıştı.
2008-09 döneminde sadece bir kez yüzde 14.8’i görmüştü.
Gerçek işsiz sayısı resmi rakamlara göre çok daha fazla!
İş bulma ümidi olmayanlar, çalışmaya hazır ama iş bulmaktan ümidini kestiği için iş aramayanlar, mevsimlik çalışanlar vs. 
İşsiz sayılmayan bu kişiler de eklendiğinde işsiz sayısı 7 milyonu aşıyor.
Ve daha da artacak.
2001 krizinde yüzde 8.9 işsizlik oranı 2002’de yüzde 10.8 yükselmişti. Çünkü işsizlik oranları krizlerin sonraki aşamalarında giderek artar. Hem işini kaybedenler hem de yeni iş gücü piyasasına gelenler işsizliğin artmasına yol açar!
Uzmanlar, ekonomistler, sermaye çevreleri, hükümet hariç herkes, Türkiye ekonomisinin bu yıl küçüleceğini söylüyor.
Fakat ekonomi hükümetin beklediği şekilde yüzde 2-3 arasında büyüse bile işsizlik azalmaz.
Somut örnek: Geçen yıl.
2018’de Türkiye ekonomisi 2.6 oranında büyümesine rağmen işsizlerin sayısı 1 milyonu 250 bin kişi arttı.
İşsizliğin artışını önlemek için ekonominin yüzde 4-5 civarında büyümesi gerek.
2021’de bile bu oranı yakalamak zor!
Bu da demektir ki işsizlik 3 yıl süre ile artacak: Yüzde 15, 16, 17...

KÂR PATRONUN, ZARAR KAMUNUN, FATURA EMEKÇİNİN KURALINA DEVAM

Hazine ve Maliye Bakanı yeni bir reform paketi açıkladı.
Hükümet ‘reform’ diye...
Vatandaşa daha çok vergi salmanın...
Çalışanı zorla özel emeklilik sistemine dahil etmenin...
İşçinin iş garantisi, kıdem tazminatına el koymanın...
Kısaca vatandaşın cebine el atmanın peşinde.
Üstelik bunu işsizliğin, yoksulluğun arttığı bir dönemde, şirketlerden ‘teşvik’ adı altında vergi almadığı bir dönemde yapacak.
Öte yandan...
Reform paketine göre...
Enerji fonu kurulup enerji şirketleri kurtarılacak.
Oysa enerji özelleştirmelerini kapanlar...
Türkiye’nin her yerine santral konduranlar...
Ülkenin her karışında enerji rantı peşinde koşanlar...
Krediyi kamu bankalarından almışlardı.
Kredi ile beslenmeleri yetmemiş gibi şimdi de o şirketlere kıyak yapılıyor.
Reform paketinden ayrıca kamu bankalarına da destek çıktı.
Kamu bankalarına zorla ucuz kredi verdiren hükümet şimdi bunun yükünü vatandaşa yıkmanın peşinde!
Öte yandan...
Bütçe yılın ilk üç ayında Merkez Bankasından alınan 30 milyar TL’lik kâr payına rağmen 36 milyar TL açık verdi.
Bütçenin bu görünümü seçim meselesi bittikten sonra yüklü bir vergi paketinin yolda olduğunu söylüyor.
Bir kez daha gözümüzün önünde kapitalist sistemin şu değişmez kuralı işliyor: Kâr patronun, zarar kamunun, fatura emekçinin!

BUNALIM DÖNEMİNDE BUNALMAMAK İÇİN!

Sonbahar ayının sonlarında...
Petrol fiyatları düşmüş...
Yabancı para akmaya başlamış...
Dünya ticaret savaşlarında durulma ihtimali belirmiş...
ABD Türkiye gerilimi yumuşamış...
Her şeyin Türkiye lehine olduğu bir süreç yaşanmıştı.
Şimdi tam tersi bir süreç işliyor; petrol fiyatları artıyor, dış ilişkilerde ilişkiler, S-400 füzeleri üzerinden geriliyor, ticaret savaşlarında gerilim artıyor.
Üstelik Türkiye’nin ihracat pazarı Avrupa ekonomisi daralıyor.
Kabul edelim ki işler zora giriyor!
Kamu kaynaklı ve destekli geçici istihdam artışları (İŞKUR üzerinden geçici işçilik gibi) olsa bile...
Kalıcı bir iş hayatını uzun yıllar kimsenin hayal edemeyeceği dönemece girildi.
Yüksek ücretli bir işin hayalini kuranların sayısının azalacağı...
Düşük gelir seviyesinde geçireceğimiz...
Geçici istihdam teşviklerinin etkisini kaybetmesi ile artan ve kronikleşen bir işsizlik süreci yaşayacağımız...
Uzun bir bunalım dönemi önümüzde!
Türkiye’de işsizlik ödeneği düşük.
İşsizlik Fonu’nda milyonlarca lira var fakat işsizlik ödeneği artırılmıyor.
Milyonlarca işsiz fondan faydalanamıyor.
Yararlanma koşulları esnekleştirilmiyor.
Aksine ‘reform’ diye yeni fon yükleri bindirilmeye çalışılıyor.
Bunalım döneminde bunalmamak için...
Emekçinin talep etmesi, itiraz etmesi, direnmesi gerekiyor.
İşten atmaların yasaklanması...
Zamların durdurulması...
Sosyal adalete, sosyal desteğe yönelik bir reform paketinin hayata geçirilmesi...
Benzeri acil talepler için emekçinin bastırması gerekiyor.
1 Mayıs alanları başlangıcı olsun!
 
{{377865}}

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Her köşesinde mücadelenin izi var: İşçi kenti İstanbul

SONRAKİ HABER

İşçiler 1 Mayıs'ta hangi taleplerle alanlara çıkacak?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa