Suriyeli mülteci işçi: İşçinin milleti yokmuş, öğrendim
"Türkiye’de yaklaşık 6 yıldır yaşıyorum. Burada hem emeği öğrendim, hem de sömürüyü..." diyen Suriyeli işçi birlik olma çağrısı yaptı.
Fotoğraf: DHA
Suriyeli mülteci bir işçi
Ben Çağlayan’da 22 yaşında Suriyeli mülteci bir tekstil işçisiyim. 16 yaşımda Suriye’deki savaşta IŞİD’e karşı savaşırken, 17 yaşımda Esad askeri olmamak için Suriye’den kaçıp Türkiye’ye geldim.
Burada kaçıp gelen Suriyelileri çok sevmezler ama ben kaçtığımdan pişman değilim. Pişman olmam gerektiğini yıllarca Türkiye’dekiler anlattı; vatan haini dediler, kendi vatanını satan bizi de satar dediler, sonra üç kuruş etmeyen parayla çalıştırdılar. Üç kuruş eden paraya çalışınca da işimizi elimizden alıyor, dediler. İçten içe hep kin beslediler. Patronlar daha da ucuza çalıştırmak istedi, bizler burada çalışan işçilerle aynı oranda para almadığımızı biliyorduk. Sonra Türklerle Kürtlerle aynı emeği verip aynı ücret karşılığını istemeyi öğrendik.
Çağlayan’da benden önce de çok ucuza çalıştırılmış Suriyeliler vardı. Haftalık 30 lira verdikleri olmuş, çocuğa versek bile aynı işi yapmazdı. Atölyedeki patron vermesi gereken parayı vermeyince bir sonraki hafta başka atölyeye gidip işe başlıyorduk. Türkler de Kürtler de eskisi gibi tekstilde iş olmadığını görünce süreli süresiz izinler ve sigortasız çalışmak yerine sigortalı işler buldu. Fakat bizler kimliklerimizi bile yeni yeni alabiliyoruz. O da paramız varsa alabiliyoruz. Sonuçta atölyeciler de hakkımız olan parayı vermek zorunda kaldı, çünkü işi yapacak doğru düzgün makineci, overlokçu, ortacı bulamadılar. Hak ettiğimiz ücreti alamasak da eskisi gibi kandıramadıklarını gördüler.
Suriye’de savaştan önce yaşam bizim için daha kolaydı. Hastane, eğitim, yol parası, ev kirası, pazar masrafı bizim için evde bir kişi çalışsa yeterken, burada ailemize bakmak için iki abim, ben ve kardeşim çalışıyor. Hem memlekete gönderiyoruz hem de burada yaşamak için kendi ihtiyaçlarımıza harcıyoruz. Bir ay çalışmazsak borçlanıyoruz, bir sonraki ay ne iş olsa yapmak zorunda kalıyoruz.
EMEKÇİ BAYRAMINI BURADA ÖĞRENDİM
Türkiye’de yaklaşık 6 yıldır yaşıyorum. Burada hem emeği öğrendim, hem de sömürüyü...
Sömürenler hep patronlar oldu. Emek verenler ise işçiler, ameleler oldu. İşçiler içinde bir de 1 Mayıs dünya emekçi bayramını burada öğrendim. Tam iki yıl önce... Ama bir türlü gidemedim, hep atölyede işlerin yoğun olduğu zamanlara denk geldi. Sonra madem bayram, Müslümanlar bütün bayramlarda çalışmıyorken neden işçi bayramında çalıştığımızı düşündüm. Sonra sigortasız çalışmanın da 8 saat fazla çalışmanın da kötü bir şey olduğunu öğrendim.
Emeğimizin karşılığını patronlar vermiyor ama vermesi için de bizi ucuza çalıştıran patronlara karşı yine birlik olmamız gerektiğini düşünüyorum. Ama bu sefer sadece biz Suriyelilerle değil, Türk, Arap, Kürt, Moğol, Afganistan, Türkmenistanlılar da birlik olmak zorunda. Çünkü burada tek millet yok. İşçinin de milleti yokmuş. O yüzden birlikte olmak zorundayız.
1 Mayıs için dağıtılan kağıtları, afişleri Türkçe okuma yazma bilen arkadaşlarıma okutarak öğrendim. Aslında çok zor bunu öğrenmek, diğer milletlerden işçilerle de biz aynı dili konuşamıyoruz. Peki onlar biliyor mu, bilmiyorum. Haklarımız ne, ne isteyeceğimizi bilmiyoruz. Çünkü memleketten biz savaştan kaçtık, diğer milliyetten gelenler ise işsizlikten çıkıp geldi. Hak istediğimizde patron ve yandaşları git memleketinden iste o zaman diyecek diye korkuyoruz. Burada kimliksiz, vatandaşı olmadığımız ülkede hak istemenin zorluğunu da öğrendim. Hep birlikte yaşıyoruz. Sigorta olmasının bir güvence olduğunu söylüyorlar ama tekstilde Türkler bile sigortalı iş bulamıyor. Atölyelerde düzenli iş yok ve kimse düzenli çalışamıyor. İş olduğu zaman artık mutlu oluyoruz. En çokta gelecekten korkuyoruz, savaştan, işsizlikten kaçıp kendimize yurt edindiğimiz bu memlekette yoksulluktan, açlıktan ölmekten korkuyoruz. Seçimlerde bile demokrasinin olmadığı bu memlekette, savaş çıkmayacağının garantisi de yok.
HAKKI HERKES İÇİN İSTEYENLER DE VAR
İnsanca bir yaşam istememiz gerekli dediğinde bir arkadaşım, nasıl olacak daha buradaki yerliler insanca yaşamıyor ki biz nasıl yaşayalım diyordum. Ama buradaki halklar için bir şeyler yapanlar da var, emeği, hakkı herkes için isteyenler de var. Savaşı, yoksulluğu, sömürüyü bizleri anlatan kitaplar yazanlar bile var. Bu memlekette yaşamanın bir hak olduğunu öğrendim ben. Bu hak bütün milletlerin; savaş olmayan, kimsenin sömürülmediği ve insan olduğumuzu bildiğimiz bir yerde yaşamak hakkımız. Bunun için de birlikte olmaya, güçlü olmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bunları düşünmekten de çok memnunum, çünkü insan olmam gerektiğini söylüyor.