Türkiye’de gazetecilik zor zanaat
Türkiye'de, malum, gazeteci olmak zor zanaat. Eğer iktidarın borazanlığını yaparsanız, iktidarla iyi ilişkiler kurar ve "yandaş" olursanız, herhangi bir sıkıntı yada baskı olmaz üzerinizde. Hatta özelleştirme sürecinde olduğu gibi ihaleler alabilir ve cebiniz hayli şişebilir de. Bugün siyasal iktidarın her yaptığını fütursuzca a
GENEL YAYIN YÖNETMENLERİYLE YAPILAN TOPLANTILAR
Türkiye'nin her önemli dönemecinden önce, Başbakan Erdoğan tarafından, bir masa etrafında toplanmış "büyük" gazetelerin patronları; "padişahım sen çok yaşa" şakşakçılığıyla, adeta nelerin yazılacağı, kimlerin köşe yazarlığı yapacağına kadar "fermanları" alıyor ve üzerine düşen "vazifeyi" yerine getiriyorlar. Bunun en somut örnekleri ise, 12 haziran seçimleri öncesi, AKP'yi kızdıran söylemlerde bulunan gazetecilerin başına gelenlerdi. Seçim meydanlarında önce Nuray Mert, ardından Banu Güven ve Can Dündar'ın NTV'den kovulmalarıydı. Nuray Mert, emek demokrasi ve özgürlük bloğuna desteğini açıklamış, Banu Güven ise iktidarı kızdıracak kişileri programına çağırmıştı. Kuşkusuz halkın gerçekleri öğrenmesi istenmiyor ve Başbakan Erdoğan'ın hedef göstermesiyle gazetecilere yönelik operasyon başlatılmıştı. Toplumun en ileri kesimlerine ve diri güçlerine yapılan bu kapsamlı operasyonun kılıfı da hazırdı. Kimi öne çıkmış gazeteciler, çalıştıkları kurumdan kovulurken kimileri ise KCK torbasına doldurularak, gizli tanıklarla, uyduruk teknik takiplerle yumruklanıyor, bunu da tüm toplumun karşısında yapıp, itibarsızlaştırıyorlardı gazetecileri. İçeriya alınan her gazeteci, polislerin kelepçeleriyle yanlarında iki polis eşlik ederek, bir güç gösterisi de yapılıyordu. İktidar "bize karşı yazılar yazarsanız sonunuz böyle olur" diyordu.
GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMAZ
Son 1 yıllık basın tarihimizde, hangi sansürü, hangi gazetecinin patronu tarafından kovulduğunu yazsak bilemiyoruz! Bunlardan en önemlileri, belki de basın tarihimizde bir dönüm noktası olabilecek , iki olayla örneklendirelim. Birincisi, 2012'ye 2 gün kala gerçekleştirilen Uludere katliamı, ikincisi ise Pozantı cezaevinde yaşananların medyamızın verdiği tepkiydi!
Hatırlatmak gerekirse, 2003 yılında ABD'nin Irak işgali döneminde tankların arkasından yapılan haberlerle "iliştirilmiş" gazetecilik terimiyle karşı karşıya gelmiştik. CNN haberciliğinin tüm medyayı içine çektiği, büyük patron ABD'nin istediği haberlerin yapıldığı, bütün dünyaya yalanın gerçek olarak yansıtıldığı kara propaganda örnekleri olarak yaşadık o günleri. "Ne yazık ki" her şey onların istediği gibi gitmemişti. "İliştirilmiş" gazetecilerin olduğu bir dünyada gerçek, yalanın perdesini yırtıyor, güneş balçıkla sıvanmıyordu. Irak'a, özgürlük, demokrasi ve insan hakları getireceğini söyleyen ABD'nin gerçek yüzü Ebu Garip cezaevinde ortaya çıkıyordu. 2002'den 2012'ye 10 yıllık AKP iktidarı boyunca medyaya ayar verme, onu teslim alma operasyonu hiç bitmedi. 4. kuvvet medyayı, 2003'te ortaya çıkan "iliştirilmiş" gazetecilik faaliyetlerine, bizim iktidarımız "yandaş" medya oluşturarak, "ben daha iyisini yaparım" edasıyla yeni bir yol aldı. Kılıf hazırdı. ABD'nin konsepti insan hakları ve demokrasi, AKP'nin ise ileri demokrasi. Benzer söylemler, aynı yöntemler. Buna en somut örnek, Uludere katliamı sonrası medyada yaşananlar oldu. Hatırlatmakta fayda var. CNN TÜRK ekranlarında Medya Mahallesi programında, üstelik canlı yayında müdahale edilmiş, Uludere'ye dair Hükümet açıklamasının beklenmesi söylenmişti. Katliamın üzerinden 24 saat geçmesine rağmen ana akım medya üç maymunu oynuyordu. Medyadaki bu çürüme, Pozantı Cezaevi'nde tutuklu çocukların cinsel taciz olaylarında daha vahim bir hal aldı. Pozantı cezaevinde yaşananları haberleştiren Özlem Ağuş, ne tesadüftür ki, tutuklu gazeteciler kervanına katıldı. Vesselam traji komik bir ülkede yaşıyoruz.
GERÇEKLERİ YAZMAK YETERLİ Mİ?
Hemen hemen tüm medya iktidarın "yandaş"lığını yaparken, birkaç gazete ve tv'nin gerçekleri yazmaya devam ettiğini elbette biliyoruz. Sorun bu değil zaten. Sorun, gerçekleri görünür kılmak, yalanın karşısına onun kadar güçlü, kitleleri, gerçeklerin peşinden sürükleyecek bir noktada olup olmamasıyla ilgili.
2. dünya savaşında Alman propaganda bakanı Gobells "bir yalanı 10 kere tekrarlayın, o artık gerçek halini alır" demişti. Kurduğu önermeyi tersten okursak, gerçeği ortaya çıkarmak için ısrarlı bir biçimde tekrarlamalı ve görünür kılmalıyız. Bunun çabasını verdiğimiz için iktidarın hışmına uğruyoruz ancak daha güçlü bir gazete ve tv yaratmak için daha fazla sahiplenmeliyiz.
EVRENSEL'İN 18. YILI: DÜŞÜ GERÇEĞE ÇEVİRMEK!
Yukarıda yazdıklarımızı yaşayarak görüyoruz. Bu kuşkusuz gerçeğin bir yanı. Diğer yanını ise 2007 seçimlerinden hemen önce bir kadın arkadaşımla yaşadığım tartışmayla açmak istiyorum. Bir üniversite öğrencisi olan arkadaşım bana "Evrensel'i okuyunca bu seçimleri kazanacağımı düşünüyorum" demişti. Burjuvazinin ve emeğin dünyası, yalanın ve gerçeğin dünyasına dair söyledikleri bu kadar netti. Burjuva medyanın "herşey iyiye gidiyor" söyleminin aksine, dünyanın zenginler için cennet, yoksullar için cehenneme çevrildiğini ve bu gidişata dur demek için yola çıkmış bir gazetenin, bugün o arkadaşımızın söylemini, pratikte hayata geçirmenin olanaklarına bugün HAYAT TV de dahil oldu. Gerçekleri görünür kılmak için, yalanın perdesini yırtmak için, "yandaş" basın kadar cesaretli, ısrarlı ve kararlı davranmak zorundayız. Şehir meydanlarında, sokaklarda, okullarda, fabrikalarda, hayatı vareden her noktada gazetemizi dağıtmak, düşü gerçeğe çevirmek üzere hareket etmek zorundayız. Bunu yapacak kudrete ve iradeye sahibiz.
ASLA YALNIZ YÜRÜMEYECEKSİN!
Kentsel dönüşümden Alevilerin sıkıntılarına, Kürt sorunundan sendikal mücadeleye tüm zorlukları göğüsleyerek bizim yanımızda olan gazetemizi yanımızda görmek bizi daha güçlü kılıyor. GERÇEK'leri yazdığı için Namık Tarancı'yı, "mutlaka ben izlemeliyim" diyerek Metin Göktepe'yi yitiren, kurulduğu günden bu yana, kapatmalara, para cezalarıyla susturulmak istenen gazetemiz asla yalnız yürümedi. Her baskı ve zor dönemlerde dik durmasını bildi. Bu zorlu ve çetin yolda bize düşen görev, gazetemize sahip çıkmak ve gerçekleri kitlelerle buluşturmak için daha fazla dağıtmak, daha fazla yazmak, daha fazla çalışmaktır.
*Maltepe