Çarkların arasından çarksız bir dünyaya
“‘Modern Zamanlar’, endüstrinin ve bireysel teşebbüsün hikayesidir. İnsanlık mutluluğu bulma mücadelesi veriyor.”
Hazan İLİK
Yıldız Teknik Üniversitesi
“‘Modern Zamanlar’, endüstrinin ve bireysel teşebbüsün hikayesidir. İnsanlık mutluluğu bulma mücadelesi veriyor.” sözleriyle açılan Charlie Chaplin filmi Modern Zamanlar (1936), gerçekten de söylediği gibi bir taraftan kapitalist-emperyalist sistemin -özellikle Büyük Buhran sonrası- insanlık üzerinde yarattığı psikolojik ve fiziksel tahribatı, bir taraftan da çürüyen dünyaya karşı bireysel bir yaşam mücadelesini oldukça naif bir biçimde anlatıyor.
“KÜÇÜK SERSERİ”NİN BAŞINA GELENLER
Filmin açılış sekansında bir tarafa doğru yürüyen hayvan sürüsünün hemen ardından fabrikaya doğru yürüyen bir insan sürüsü görürüz, bu elbette kapitalistlerin işçi ve emekçileri hayvanlardan farksız bir sürü gibi gördüğüne dair bir montajdır. Chaplin’i dünya çapında ünlü hale getiren Küçük Serseri karakteri son kez göründüğü –ilk kez de konuştuğu- bu filmde bir işçidir. Aynı bantta iki farklı işçiyle birlikte çalışmaktadır. Üçü de birbirinden farklı işleri yapar ama bu işlerin hepsi basit ve tekrarlanabilir hareketlerdir.Örneğin bizim karakterimizin görevi vida sıkmaktan ibarettir.
Yapılan iş o kadar parçalanmıştır ki işçiler üretime ilişkin bilgilerden yoksunlaştırılmış ve vasıfsızlaştırılmıştır.Bu yüzden bu fabrikada ne üretildiğine –kendileri üretiyor olmalarına rağmen- yabancılaşmışlardır. Dolayısıyla film izleyiciye de bu fabrikada ne üretildiğine dair bir fikir vermez. Çalışma esnasında işçilerin kelimenin tam anlamıyla kolunu kaşımaya bile vakitleri yoktur, zira Küçük Serseri çalışırken kolunu kaşınmaya yeltendiği anda geç kalır, işleri yetiştiremez. Patron işçilerle dev ekranlar yoluyla iletişim kurmaktadır, aynı zamanda onları her yerde bu ekranlarla izleyebilmektedir. Tuvalette sigara içen Küçük Serseri’ye işinin başına dönmesini emreder ki işçilerin tuvalette bulundukları vakit de girişte kayıt altına alınıyordur zaten.
“MODERN ZAMANLAR” BUGÜNE GÖZ KIRPARKEN
Filmin bu fabrikada geçen en güzel sahnelerinden biri, işçilerin yemek molasını ortadan kaldıracak, yemek yerken de kesintisiz çalışabilecekleri otomatik bir yemek yedirme makinesinin ana karakterimiz üzerinde denendiği sahnedir. Bu kurgusal bir sahne gibi görünse de 21. yüzyılın dünyasında aşağı kalır uygulamalar yok. Amerika’da tuvalet izni kaldırılan işçilerin altlarına bez bağlamak zorunda kaldıklarını hatırlayalım. Ya da İngiltere’de işçiler üzerindeki denetim ve gözetimi arttırmak için derilerinin altına çip yerleştirilmesi herhalde tuvaletleri bile gözleyen dev ekranlardan daha az “Yok artık bu kadarı da olmaz” derdirtmiyordur.
Yine filmin en bilindik görüntülerinden, Küçük Serseri’nin büyük dişli çarkların arasından geçtiği sahne çalışmanın, yaşamanın aracı olmasından çıkıp, esas amacı haline geldiği ve çalışma dışında kalan tüm insan yaşamının da çalışmaya göre ve çalışma için şekillendiği bir halin imgesel bir anlatımı olarak karşımıza çıkıyor. Dişlilerin arasında sıkışan işçi, çarkların hareket yönlerine göre ilerlemek zorunda kalıyor. Sonunda bu kadar yoğun ve baskı altında çalışmaya dayanamayan Küçük Serseri vidaya benzeyen her şeyi sıkmaya başlıyor, sinir krizi geçiriyor ve en nihayetinde hastaneye yatırılıyor. Bugün Japonya’da bu durumu tanımlayan bir kelime bile var: Karoshi. Karoshi, "aşırı çalışmaya bağlı ölüm" anlamına geliyor.
“BAŞARACAĞIZ!”
Filmin bundan sonrası ülkedeki işsizlik, yoksulluk ve onun yarattığı yıkım atmosferiyle devam ediyor. İşsiz kalan birçok kişi yiyecek çalmaya başlıyor. İşsizler ve yoksullar sokaklarda eylemler düzenliyor. Küçük Serseri ise o sırada farkına varmadan katıldığı komünist bir eylemin lideri olmak suçlamasıyla hapse atılıyor. Bu kısımlarda hapishane ve fabrika arasında bir paralellik kuruluyor. Fabrikada zil sesine göre komut alan işçi, aynı şeyi hapishanede gardiyanın düdük sesine göre yapıyor. Küçük serserinin hapishaneden çıktıktan sonra iki küçük kız kardeşi ve işsiz babasıyla derme çatma bir evde yaşayan, “aç kalmayı reddeden”, ailesi için yiyecek çalan kız ile tanışmasıyla beraber bireysel bir teşebbüs hikayesi de başlamış oluyor. Bu sevimli ikilinin arasında güçlü bir ilişki oluşuyor ve yaşamları kapitalist barbarlık tarafından alt üst edilen milyonlarca insandan sadece ikisi olarak birlikte yaşama tutunma, mutluluğu bulma mücadelesi veriyorlar. Her seferinde çok daha zor engellerle karşılaştıklarından umutsuzluğa kapılıp “Çabalamanın ne faydası var?” diyen kıza Küçük Serseri’nin de dediği gibi: “Başaracağız!”
1 MAYIS’A GİDERKEN FİLM ÖNERİLERİ
İşte Özgür Dünya (KenLoach, 2007)
İşçi Sınıfı Cennete Gider (ElioPetri, 1971)
İki Gün Bir Gece (Dardanne Kardeşler, 2014)
Karanlıkta Uyananlar (Ertem Göreç, 1964)
Güneşli Pazartesiler (FernandoLeon de Aranoa, 2002)