Dr. Cemal Güvercin: Hipokrat, mistik tıbba artık yeter demiştir
“Alternatif tıp” nedir, ne değildir? Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Uzmanı Dr. Cemal Güvercin, Dr. Zeki Gül'ün sorularını Evrensel için yanıtladı.

Dr. Zeki Gül (solda)
Dr. Cemal Güvercin (sağda)
Fotoğraf: Dilek Omaklılar / Evrensel
Dr. Zeki GÜL
Yakın zamanda Sağlık Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı himayesinde yapılan “2. Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi” sonrası TTB’den Türkiye Psikiyatri Derneği’ne birçok kurum eleştirel bir tutum sergiledi. TTB, “Tıbbın alternatifi olmaz” derken, Sağlık Bakanlığı’nın hacamat, hipnoz, sülük tedavisi gibi uygulamalarını “alternatif tıp” olarak tanımlamasına karşı çıktı.
Türkiye Psikiyatri Uzmanları Derneği ise, “Sülük tedavisinin antidepresan etkisi olduğunu iddia etmek hastalarımızın istismarıdır. Sağlık Bakanlığı tarafından depresyon için bir tedavi seçeneği olarak hastalarımıza sunulmasını doğru bulmuyoruz” yönlü açıklamalarda bulundu. Konuyu Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Uzmanı Dr. Cemal Güvercin ile konuştuk.
Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Uzmanı Dr. Cemal Güvercin Fotoğraf: Dilek Omaklılar / Evrensel
Sağlık Bakanlığı’nın, geleneksel, alternatif, tamamlayıcı sağlık uygulamalarını kamusal sağlık hizmetlerinin bir parçası kılmaya çalıştığı bir süreçte toplum alternatif tıp denilen alanı nasıl algılıyor? Yine bu pazarın uygulayıcıları ile destek veren AKP Hükümeti nasıl tanımlıyor? Bu tanımlarlar örtüşüyor mu sizce?
Alternatif tıp diyenler, tamamlayıcı tıp diyenler, geleneksel alternatif tıp diyenler, bütünleyici tıp diyenler... Kavramsal bir kargaşa yanısıra bir netlik de var. Bu tür uygulamalar büyük oranda çağdaş tıbbın benimsediği uygulamaların dışında kalan uygulama, tedavi, teknik, ürünleri kapsıyor. Toplum ise bunu tıp içerisinde algılıyor. Çünkü uygulayıcıları genellikle hekimler. Alternatif tıp reklamlarında steteskopla, beyaz önlükle yaratılan, çağdaş tıbbı çağrıştıran hekim imajı halk arasında bir yanılsama yaratıyor. Oysa bundan yıllar önce folklorik tıp yani halk tıbbı vardı.
Folklorik tıp yani halk tıbbı ile alternatif tıp arasında ne gibi farklar var?
‘Halk tıbbı’ denen şey, mesela tansiyon için sarımsak yenmesi. Bunların hepsi bir uygulama ve düşünsel bir dayanak iddiası yok, yine iyi gelirse şeklinde ilerliyor ve bir paradigma içerisinde kendilerini ifade etmiyor. Oysa alternatif tıp, misal bioenerji dediğimiz zaman bir dünyayı da açıklama iddiası gibi bir şey var. Folklorik tıp ise kültürel bir miras ve modern tıbbın yerini almak gibi bir iddiası yok. Çaresizliğe dayanan, kendi gözlem ve duyumlarını dayanan, kuşaktan kuşağa aktarılan bir şey bu ve hatta mitoloji ile de ilgileri var. Örneğin, mitolojide odur ki sağlık Tanrısı insanları sarımsakla iyileştirerek büyük bir takdir kazanınca, Tanrı Zeus kıskanır ve onu öldürmek ister. Sağlık Tanrısı ise ölmeden bütün bildiklerini bir bitkiye aktarır, bu bitki sarımsaktır. Dolayısıyla mitolojiyle, kültürle halkın etnografisinin bir birleşimini görüyoruz folklorik tıbta. Alternatif tıp ise bu kadar masum değil, orada büyük bir pazar var.
Modern tıbba alternatif arayışlarına yönelimin dinamikleri neler?
Mistisizmle ilgili olarak artan bilim karşıtlığı, sosyal çözümsüzlüklerin kaynağı olarak komplo teorilerine inanmak, bilimsel ve biyomedikal yöntemlerden hoşnutsuzluk, inanma isteği ilk akla gelenler.
Bu pazarın büyüklüğü ne kadar?
Dünyada 100 milyar doların üzerinde bir pazar olduğu kabul ediliyor.
Reçete kapsamı dışındaki ilaçlar sosyal güvenlik kapsamında olmayıp insanlar ceplerinden ödüyor. Sağlıkta dönüşüm AKP’nin hızlandırdığı, sağlığın metalaştırıldığı bir süreç. AKP’nin toplumun algısını dönüştürücü bir politika izleyerek SGK yükünü alternatif tıbbi uygulamalar ile azaltmak hedefinde olduğunu söyleyebilirmiyiz? Sanki recete kapsamı dışındaki ilaç ve tamamlayıcı tıbbi uygulama materyallerinin satılacağı ayrı bir ‘yandaş’ sektör yaratılıyor. Ne dersiniz?
Bu zamansal olarak doğru bir tespit. Sağlıkta dönüşümün başlamasıyla alternatif tıbbın gündeme gelmesi benzer bir zaman ürünü. Sağlıkta dönüşümü bu tür uygulamalar tamamlamış da oluyor.
Yaklaşık 10 milyon GSS primini ödeyemeyen var. Dünya deneyimleri ışığında, sosyal güvencesi olmayanlar alternatif tıbba daha kolay yöneliyor diyebilir miyiz?
Aslında durum biraz tersine. Bir çalışmada sağlık hizmetlerine ulaşım zorlaştıkça üst katmanların alternatif tıbba daha çok yöneldiği, alt grupların ise halk tıbbına mahkum olduğunu gösteriyor. Alternatif tıbbın sonuçta bir müşteri kitlesi de yarattığını söyleyebiliriz. İşin ekonomik kısmı bu. GSS primini ödeyemeyen 10 milyonluk kitle ise aslında daha önceki yeşil karttaki kitleye denk geliyor. Bir taraftan da iktidarı belirleyen kitle işte bu 10 milyonluk nüfus.
Gerçeklik onun aktivistliğine soyunanların sloganlarında gizlenir diyebilir miyiz? Öyle ise, alternatif tıpçılar ne tür sloganlarla kendilerini pazarlıyorlar?
Bununla ilgili alternatif tıpçıların çarpıcı sloganları var. Mesela “Bağırsağın gücü, zehiri boğmak , hava içmek, muhteşem radon, yoğurtta boğulmak” gibi biraz dinsel ve mistik boyutu da içine katarak sloganlaştırıyorlar. Yine, alternatif tıbbın sağlık uygulamalarındaki dinselleşmeyle de örtüştüğünü görüyoruz burada.
Ceviz diye öneriyor tedavi olarak mesela, her ceviz aynı mı?
Bir standardizasyon yok, mesele bu işte. Ne yöntemler ne ürünlerde bir standartlaşma var. Alternatif tıp hiçbir şey garanti etmiyor. Hem büyük umutlar vaat ediyor ama hiçbir şeyi de garanti etmiyor. Umut var garanti yok.
Kapitalizmin “karı özelleştiren, zararı kamulaştıran” dinamiği ile örtüşüyor diyebilir miyiz buna?
Evet, örtüşüyor.
Dr. Zeki Gül (solda) Dr. Cemal Güvercin (sağda) Fotoğraf: Dilek Omaklılar / Evrensel
İnsanlar hekime gelip altenatif tıbba dair sorularını sorduklarında Türkiyedeki hekimler nasıl davranıyorlar? Ya olması gereken?
Hekim iki türlü reaksiyon gösteriyor; ya tamemen yadsıyor ya da bir uzlaşı yakalama derdine düşüyor. Oysa hekimin burada objektifliğini yitirmemesi gerekiyor. Hekimler alternatif tıp konsunda onu etkisizleştirebilecek bilgiye de sahip olmalı. Alternatif tıbba yönelmeleri halinde ise öncelikle beyaz önlüğünü çıkarmalılar.
Bu alanda tıbbi kötü uygulamalar hasıl olduğunda cezai sorumlulukları ne olacak? Misal, modern tıbbın var..
Bunlara toplumun bir kesimi ve otorite tarafından açık çek verilmiş gibi. Adeta ne yaparsanız yapın hangi reklamı yaparsanız yapın dercesine kontrolsüz, denetimsiz ve kirlenmeye açık bir pazar oluşturuldu. Şeffaflık, kanıta dayalı olma hali yokluğunda bu alanın daha da kirlenmekte olduğunu söyleyebiliriz. Denetime açık değiller, kanıt kaygısı taşımıyorlar. 2500 yıl da geliştirdiğimiz günümüz tıbbın bütün argümanlarını reddedip oturdukları muayenede, üstelik beyaz önlüklerini çıkarmadan ve hatta boyunlarında stetoskop taşıyan fotoğraflar eşliğinde günümüz modern tıbbına savaş açmış haldeler. Elbette günümüz tıbbında her şey mükemmel işlemiyor ama bu eksikler bir paradigma içinde çözülüyor, çözüle çözüle ilerliyor. Zaten tıp evrimsel bir süreçtir. Yararlı olanları içine alıp, zararlı olanları silip atıyor.
Sağlıklılığın olmazsa olmazı, ‘sosyal ve siyasal iyilik halinden’ uzaklaşılmasına koşut bireysel kurtuluş arayışı olarak mı yükseliyor bu talep? Toplumcu bir sağlık anlayışını hayata geçirirsek, daha sağlıklı bir toplum olursak bu tür arayışlar azalır mı?
Tabiki bu tür arayışlar azalacaktır, bunlara gerek de olmayacaktır. Çünkü bu arayışların temelinde sağlık sistemine ulaşamama, sistemde hoşnutsuzluklar da var. Toplumcu bir hekimlik, herkesi içine alan kapsayıcı bir sosyal güvenlik sistemi ve vergilerle finanse edilen bir sağlık sistemi içerisinde bunların yeri olmaz.
"YAPTIKLARI UMUT TACİRLİĞİ"
Türkiyede muhafazakarlık turnusolu olarak görebilir miyiz alternatif tıbba yönelimi? Dünyada da muhafazakarlık arttıkça alternatif tıbba ilgi artıyor mu?
Muhafazakarlaşmayı biraz daha dinselliği ön planda tutmak olarak söylersek Türkiye buna uyuyor. Bunların derneklerine baktığımız zaman yine hep muhafazakar grupların sahip çıktığı, siyasal İslam ile içli dışlı olduğunu görüyoruz. Ama yurt dışında, misal Amerika ve Kanada’da bir dinsel tutuculuktan ziyade moderniteye bir karşı geliş ya da bir anlam arayışı, çağdaş tıbbi uygulamalara bir tür karşı duruş olarak şekilleniyor. Mesela, Apple’ın kurucusu Steven P. Jobs, pankreas kanseri olduğunda erken evredeydi fakat mistik boyutla imkansızı yaparım düşüncesiyle tanı anında alternatif tıpçıların eline düştü. 9 ay sonra günümüz tıbbına döndüğünde ise evresi ilerlemişti ve kısa sürede öldü. Oysa hekimliğin aklı başka türlü. Mistizme açık değil. Neden Hipokrat tıbbın babası deriz? Çünkü mistik tıbba artık yeter demiştir, bunun yerine aklı koymuştur.
Modern tıbba baktığımızda kanıtlar üretildiğinde yanlışa yanlış dediği görülür, alternatif tıpta ise böyle bir mekanizma yok. Kendilerini çağdaş tıbbın test araçlarıyla test ettirmiyorlar. Kaçıyorlar çünkü bizim için vaka önemlidir, diyorlar. Oysa modern tıpta bir molekülün ilaca dönüşmesi öyle 1-2 yılda değil 10 yıl sürüyor. Alternatif tıp asla yaklaşımlarının yan etkilerine bakmıyor. Dolayısıyla bilimsel süreçlere katılmıyor. Hekimliğin bütün kazanımlarını bir kenara bırakıp biz bunu yapıyoruz demekle yetiniyor ve günümüz tıbbının tedavi etmekte henüz başarılı olmadığı kanser, romatizma, ilerleyici nörolojik hastalıklar gibi alanları yeğliyor. Yaptıkları umut tacirliği ve tıbbın en temel ilkesi olan ‘önce zarar verme’ ilkesini ihlal ediyorlar.
Evrensel'i Takip Et