'Geleceğine sahip çıkmak için 1 Mayıs’a'
İşçi ve emekçilerin yanı sıra öğrenciler de güvenli bir gelecek talebiyle 1 Mayıs'ta alanlarda olacak.
Fotoğraf: Evrensel
Burak KARAÇAM
Hacettepe Üniversitesi
Geçtiğimiz günlerde seçime kadar çeşitli yollarla üstü kapatılmak istenen ekonomik kriz ve devlet kasasının boşalması durumuna karşı, görünüşte ‘ekonomik kalkınma’ gerçekte ise işçinin ve krizin yükünün emekçinin üstüne bindirme maddelerine bir yenisi daha eklendi. Yeni ekonomi programında açıklanan ‘Kıdem tazminatı fonu oluşturulacağı ve bu fonun bireysel emeklilik ile entegre edileceği’ maddesi biz geleceğin emekçileri olan öğrenciler de dahil olmak üzere hepimizi derinden sarsacak.
2009’dan beri en yüksek düzeye ulaşmış yüzde 14.7 işsizlik, yüzde 26.7 genç işsizlik oranına sahip Türkiye’de iş bulmak bir hayli zorken şimdi işçinin, emekçinin güvencesi olan kıdem tazminatı da işten atılma durumunda beklenen güvenceyi sağlamayacak. Çünkü çalışan, işten atılma durumunda kıdem tazminatı alamayacak ve ücretinde büyük kesintiler yaşanacak. Dolayısıyla ilerleyen süreçlerde işten çıkarmalar da artacak. Çünkü çalışanın hesabında biriken ama dokunamadığı fondan şirketler sermaye olarak yararlanabilecek ve öncesinde yüklü miktar para ödeme korkusundan çalışanlarını istediği gibi işten çıkaramayan patronların önündeki yüklü para ödeme engeli kalkacak.
İŞ BULMA KAYGISININ YANINA İŞTEN ATILMA KAYGISI DA EKLENDİ
Peki biz öğrencileri bu süreçte neler bekliyor? Bir çoğumuzun potansiyel işsiz konumunda görüldüğü, bir çoğumuzun ise belki atanırım umuduyla aylarca KPSS’ye çalıştığı Türkiye’de, bir güvencemiz daha patronlara -kıdem tazminatı gasbedilirse- peşkeş çekilecek. Öğrencilik hayatımız boyunca iş bulma kaygısı taşıyoruz, artık iş bulduğumuzda da işten atılma kaygısı taşıyacağız. Belki öğrenciler olarak durumun çok da farkında değiliz. Bizi etkilemeyecekmiş gibi düşünebiliriz. Hükümet ve onun aracı haline gelen medya bu sorunları bizim sorunumuzmuş gibi değil de çalışanların iyiliği için sunulmuş bir ‘reform’ olarak gösterebilir. Bunun sebebi hak mücadelelerindeki örgütlülüğü parçalayabilmektir. Ama biz biliyoruz ki içinde bulunduğumuz ekonomik kriz sürecinde ‘İlerlemeymiş’ gibi sunulan tüm yeni açıklamalar, biz öğrencilerin geleceğini tehlikeye atmaya devam edecek.
‘SINIFIMIZ ÇOKTAN BELİRLENDİ’
Çevremizde, artan baskının bir patlaması olarak görülebilecek bir tepki hali mevcut. Kıdem tazminatının fona devredileceğini konuştuğumuz ve bunun sonucunda sorunu sahiplenen, ‘Bu sorun hepimizin’ diyen arkadaşlarımız var. Ama yeterli değil. Karşımızda bizi sömürmeye çalışan yoğun bir burjuva örgütlülüğü varken, çevremizdeki birkaç kişiyle üniversitede tartışarak sorunları çözemeyiz. Ulaşabildiğimiz her öğrenciye ekonomik ‘yenilikleri’, bu ‘yeniliklerin’ bizi nasıl etkilediğini anlatmalı ve anlattığımız her öğrenciyle omuz omuza bunun mücadelesini vermeliyiz. Ancak bu şekilde sesimizi duyurabilir ve geleceğimizi kurtarabiliriz. Öğrenciler olarak haklarımız birer birer gasbedilirken bana bir şey olmaz diyerek susarsak ve işten atılanların yanında durmazsak gelecekte de biz işsizlikle boğuşurken yanımızda kimse durmayacak. Devlet gözünde sınıfımız çoktan belirlendi aslında. Geleceğimiz birçok yönden işçi sınıfının geleceğiyle paralel ilerleyecek. Nasıl ki sermaye tarafından hep birlikte sömürülüyoruz, sömürünün karşısında da hep birlikte durmalıyız. İki yol var önümüzde; ya tek başımıza çıkışı olmayan dümdüz yoldan ilerleyeceğiz ya da sonunda geleceğimizi kazanacağımız zor yoldan birbirimize destek vererek ilerleyeceğiz. Tüm bunlar ışığında zor yolun önündeki engelleri bir bir yıkmak için, işçi sınıfıyla birlikte bunun mücadelesini vermek için iş, ekmek, özgürlük için tüm öğrencileri 1 Mayıs’ta alanlara çağırıyorum.