‘Sanıklar 1 Mayıs’ı kutlamıştır!’
TES-İŞ Yatağan Şube Mali Sekreteri Kemal Özcan yazdı: 1 Mayıs kavga günüdür! Yaşasın 1 Mayıs!'
Fotoğraf: Evrensel
Kemal ÖZCAN
TES-İŞ Yatağan Şube Mali Sekreteri
Bugün sizlere 12 Eylül mahkemelerinde yaşanan, trajikomik bir olayı anlatmak istiyorum.
Seyit Konuk, Necati Vardar, İbrahim Ethem Coşkun isimlerini hiç duydunuz mu?
Nereden duyacaksınız?
Hiç anlatmazlar ki katlettikleri emekçileri...
Seyit Torun, Tokat doğumlu, TARİŞ Üzüm İşletmelerinde işçi ve sendikacı.
Necati Vardar, Boşnak kökenli, BMC ve TARİŞ Üzüm İşletmelerinde çalıştı.
İbrahim Ethem Coşkun da Gaziantepli, Birleşik Maden-İş Sendikası kurucusu ve başkanı.
Necati Vardar 1960 yılında Urla’da doğmuş.
Seyit Konuk’tan dört, İbrahim Ethem Coşkun’dan bir yaş küçüktü.
Bu üç genç bu topraklarda idam edilen ilk emekçilerdir.
İzmir Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi tarafından, TCK’nin 146/1 maddesine muhalefetten yargılanıp, idama mahkum oldular.
Yoğun işkencelere tabi tutuldular.
12 Eylül’ün toplu idam seferberliği sırasında idam edildiler.
İzmir 1 Numaralı Askeri Mahkemesinde yargılandılar ve idam cezasına çarptırıldılar.
13 Mart 1982’de İzmir Buca’da 20 yaşlarındaki üç genç işçi idam edildi.
Üç emekçi hakkındaki idam kararı, 1 Mayıs 1981’de verildi.
Nasıl mı verildi?
Üç genç işçi 1 Mayıs 1981 tarihinde mahkemeye çıkarıldılar.
1 Mayıs günü çıkarıldıkları mahkemede söz verilen Seyit Konuk, savunma yapmak yerine cüppeli cellatların suratına şu sözleri haykırdı:
“Bugün İşçi Sınıfının Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü’dür. Bu şerefli günde yargılanmayı reddediyor, sizleri 1 Mayıs’ta ölümsüzleşenlerimiz için bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyoruz.”
Ardından ‘Yaşasın 1 Mayıs’ diye bir slogan attılar.
Sen misin o sloganı atan?
Kenan Evren elleri titremeden imzaladı, ölüm fermanlarını.
Ve göstermelik yargılamaların ardından üç genç emekçi 13 Mart 1982’de idam edildi.
Mahkeme heyeti cezalarından herhangi bir indirim yapmadı.
Verilen kararda, “Sanıklar duruşmanın düzenini bozarak 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlamıştır. Bu durumu dikkate alan mahkememiz, TCK’nin 59’uncu maddesinin kullanılmasına gerek bulunmadığına karar vermiştir” dendi.
Üç genç işçi, 1 Mayıs’ı kutladıkları için asıldı.
Mahkeme 59’uncu maddeyi kullansa bugün yaşıyor olacaklardı.
İdam edilmeden önce yazdıkları son mektuplarının avukatlarına verildiği, fakat daha sonra askeri yöneticiler tarafından geri alındığı söyleniyor.
Cezaevi yönetimi üç emekçinin ailelerine yazdığı mektuplara bile el koydu.
İnfaz, 13 Mart 1982 tarihinde İzmir Buca Cezaevinde gece saat 01.35’te gerçekleştirildi.
Üç arkadaş, son sözlerinin sorulacağı küçük odaya alındıklarında, dışarıda onları çaresiz, korkmuş ve pişman olmuş halde görmek için sabırsızlıkla bekleyenler vardı.
Ancak hevesleri kursaklarında kalacaktı.
İlk Seyit çıkacaktı slogan atarak odadan.
Seyit’in yüzüne okunacaktı karar ama o izin vermeyecekti okunmasına.
“Beni asmakla bir yere varamazsınız” diyecekti.
Hakimden susturun emri gelince, askerler çullanacaktı üzerine.
Sehpasına kendi ayağıyla vuracaktı.
Sonra diğerleri Seyit’i takip edecekti.
Necati ve İbrahim’in ölüme gidişleri de kahredecekti, idamcıları.
İnfazlar tamamlandıktan sonra çöken sessizliği infaz savcısının hıçkıra hıçkıra ağlaması dağıtacaktı.
Bir gecede üç işçi idam edildi ve içlerinden birisinin yüzüne daha jilet bile değmemişti.
Öylesine gençtiler.
Evet Seyit’in mahkemede dediği gibi, “Bugün İşçi Sınıfının Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü’dür. Bu şerefli günde yargılanmayı reddediyor, sizleri 1 Mayıs’ta ölümsüzleşenlerimiz için bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyoruz.’
Yaşasın 1 Mayıs!
Sanıklar mahkeme salonunda 1 Mayıs’ı kutladılar diye, cezalarından herhangi bir indirim yapılmadı.
1 Mayıs günü mahkemeye çıkarılmaları idam fermanları oldu.
Yazdıkları son mektuplar ailelerine verilmedi.
Kim bilir neler yazdılar, içinde bulundukları durumu nasıl anlattılar?
Bu topraklarda idam edilen ilk emekçilerdi onlar...
Ancak onlardan yaklaşık 1 asır önce de idam edilenler vardı.
Dünyanın öbür ucunda, Amerika’da ise dört işçi önderi...
Albert Parsons, Adolph Fischer, George Engel ve August Spies, 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik iş günü mücadelesinde önderlik yaptıkları için idam edildi.
Albert Parsons isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek sözlerini söylemişti:
“Bütün dünya suçsuz olduğumu biliyor. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.”
8 saatlik iş günü mücadelesi önderlerinden, Albert Persons’un idam sehpasına gitmeden önce, çocuklarına yazdığı mektubun ailesine verilmesine engel olamadılar. Mektup o günlerde emekçilerin verdiği mücadelede günümüze ışık tutuyordu…
İşte o mektup!
“Bu kelimeleri yazarken adlarınızın üstüne gözyaşlarım damlıyor... Bir daha hiç karşılaşmayacağız. Ah, sevgili çocuklarım, nasıl içten, derinden seviyor sizi babacığınız.
Sevdiklerimiz için yaşamakla gösteririz sevgimizi ve gerektiğinde sevdiklerimiz için ölmekle de gösterebiliriz sevgimizi... Benim hayatımı ve doğal olmayan haksız ölümümü başkalarından öğreneceksiniz. Babanız, özgürlük ve mutluluk uğruna gönüllü olarak canını vermiş bir kurbandır. Size miras olarak şerefli bir ad ve tamamlanacak bir görev bırakıyorum… Onu koruyun, bu yolda yürüyün. Kendinize karşı doğru olun, o vakit başkalarına karşı sahte olamazsınız. Yaratıcı, uyanık ve neşeli olun... Çocuklarım, değerli varlıklarım; bu mektubu yalnız sizin için değil, daha doğmamış çocukları için ölen bir çok kişinin, ölüm yıldönümlerinde de okumanızı istiyorum. Yavrularım, elveda...
Babanız Albert Parsons”
İşte bu nedenle 1 Mayıs bir müsamere günü değildir.
Kutlanacak bir gün hiç değildir!
1 Mayıs kavga günüdür!
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü!
Tüm emekçileri 1 Mayıs’ta alanlarda,
1 Mayıs şehitleri için bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyoruz!
Bu yolda hayatını kaybeden tüm yoldaşlarımı saygı ve özlemle anıyorum!
Hoş kalın, inançla ve dirençle kalın!