Nurettin Değirmenci’nin ardından...
Müslüm Üzülmez, "Çalışkan bir mühendis, evrimci bir devrimci!" olarak tanımladığı 28 Mart'ta hayatını kaybeden Nurettin Değirmenci'yi yazdı.
Nurettin Değirmenci-Müslüm Üzülmez “Rüşvetin Adı Matematiğin Dili” dosyası üzerine sohbet ederken. Yıl: 2001. Güngören-İstanbul
Müslüm ÜZÜLMEZ
Ölenin ardından yazı yazmak zor. Ölen yakın bir tanıdığın, hele bir de çok sevdiğin biri olunca bu daha da zor. Ama zoru aşıp sevgili yol arkadaşım ve dayım Nurettin Değirmenci’yi yâd etmeye çalışacağım.
8 Mart’taki son telefon görüşmemizde “İyiyim desem yalan söylemiş olurum yeğenim” demişti. Çok sürmedi, 28 Mart 2019 günü amansız dert onu hayattan koparıp aldı.
Vefatını duyunca İstanbul’dan Mersin’e hareket ettik. Evi Mezitli’deydi. Değişik yerlerden gelen akraba ve tanıdıklarla buluştuk. Acılarımızı paylaştık. Öğlen vakti kılınan cenaze namazında kadın erkek hep birlikte saf tutuldu. Ardından, çiseleyen yağmur altında sevenlerinin gözyaşlarıyla son yolculuğuna uğurladık mezarlıkta. Mezarına iki kürek toprak atmaktan başka ne gelirdi elden?...
Resmi kayıtlara göre 1951’de “tarihin hüküm sürdüğü, zamanın durduğu, tabiatın konuştuğu yer” Diyarbakır-Çermik’te doğmuştu Nurettin Değirmenci. İlk ve ortaokulu Çermik’te okudu. Dicle Köy Enstitüsü mezunlarından olan öğretmeni Aydın Önal’ın iyi bir okulda okuması gerektiğini aile büyüklerine önermesi üzerine Ankara’da kahvecilik yapan ağabeyi Veyis’in yanına giderek Gazi Lisesi’ne kayıt yaptırdı. Devamında İTÜ Elektrik Fakültesi’nde okumaya başladı.
12 Mart 1971 askeri darbesi sonrası bir dönem Selimiye Kışlası’nda tutuklu kaldı. Bırakıldıktan bir süre sonra, 1972 yılı yazında Çermik’e gidişimizi, üç dört gün Çermikli öğretmen ve gençlerle işçi köylü iktidarı, ulusal kurtuluş hareketleri, emperyalizm ve sosyalizm üzerine yaptığımız sohbetleri çok iyi hatırlıyorum. Devrimcilikte Çermik’te idoldü. Yereldeki devrimci hareketi ivmelendiren bu ziyaretimizin tanığı Kamil Sümbül yazdığı anma yazısında: “1972 yaz ayları böylece Çermikte gençler, öğretmenler ve memurlar arasında sol ve sosyalizmle tanışma dönemi olmuştu” diye yazmaktadır.
RÜŞVETİN ADI-MATEMATİĞİN DİLİ
Nurettin Dayım 1975’te okulu bitirdikten sonra 1976’da Elektrik Yüksek Mühendisi olarak İsmail Cem’in Genel Müdür olduğu dönemde TRT’de Vericiler Dairesi’nde (Ankara) üç yıl görev yaptı. Daha sonra buradan ayrılıp birçok yerli ve yabancı firmada çalıştı ve son olarak kendi firmasını kurdu. 1990’lı yıllarda çatışmalar nedeniyle çoğu firmanın çalışmayı göze alamadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da işler yaptı.
Bazı insanların dünyası “paranın patron olup insanları köle ettiği bir dünyadır.” Dayım her şeyin parayla ölçüldüğü böylesi bir dünyanın renksiz, kıskanç ve bencil fertlerinden olmadı. 2000 yılında oğlum Ozan’la birlikte taşeron firma olarak Türkmenistan’a gittiğinde yüklenici firma yetkilisi kendisinden rüşvet isteyince vermeyip, iflas pahasına geri döndü. Paraya köle olmadı, rüşvet verip dünyalığını arttırmadığı gibi, kalktı sayılarla, yüzdelerle ‘Rüşvetin Adı Matematiğin Dili’ adında bir kitap yazdı (Bulut Yayınları, 2001, İstanbul). Sonrasında rüşvetin boyut ve biçimlerini sürekli dile getirmeye çalıştı hep. Bir yıl önce bana yazdığı bir mektubunda: “Günümüz Türkiye’sinde haraç, örgütlü biçim almıştır. Her yönetici, kendisini ilgilendiren konuda toplanan haraçtan payını bekliyor” diye yazmıştı.
Türkmenistan’ın ardından sarsılan maddi durumunu birazcık düzeltmek için 2005’te Felluce ve Ramadi’de elektrik santrallerini yeniden kurmak için Irak’a gitti...
Irak’ta bulunduğu zaman diliminde yaşadığı ve gördüğü şeyleri günlük tutarak kayıt altına aldı ve bu günlüklerin bir kısmını da internet üzerinden benimle paylaştı. Irak’tan bana gönderdiği ilk günlüğünde: “Saat 13’de rehberim geldi. Kendisi, insanlarla barışık güler yüzlü kibar bir insan. Onunla Bağdat’ı dolaşmaya çıktık. Rehberim, ‘Amerikan devriyeleri geliyor’ dedi, kenara çekildi ve yavaşladı. ‘Devriyeler, 100 metre yaklaşanı vururlar’ diye açıklama yaptı. Önce, Saddam’ın, görkemli törenler düzenlediği alanı ve tesislerini izledik. Kocaman çapraz kılıçlar gözüküyor. Bu çapraz kılıçlar altından önce kahraman, yenilmez ve ortalıkta gözükmez Cumhuriyet Muhafızları geçerdi. Hey gidi günler hey! Sonra, yapay göller ortasına kondurulmuş Saddam saraylarını uzaktan izledik. Ne görkemli saraylar! Saddam’ın, şu anda bu saraylardan birinin mahzeninde turşusu kuruluyor. Saddam, bu dünyadaki lüks saltanatı ve sarayları kaybetti, benzerlerine öte dünyada sahip olsun!” (16/7/2005)
ANLAMAK VE ANLATMAK KAYGISI
Okuma ve yazmayı seven biriydi. Gezdiği, gördüğü yerleri, karşılaştığı önemli olay ve şeyleri günlük notlar tutarak hep yazıya dökerdi. Tuttuğu Irak Günlükleri ilginç ve esaslı bilgiler içermektedir. Bu günlüklerin kitap olarak basılması halinde Ortadoğu üzerine yazılmış çok önemli bir kaynak eser olacaktır bence...
Günümüzde, “ezber” olayı Batı’da bilinmeyen; İslam ülkelerinde ise tartışılmayan bir konu olduğundan, bu konuda yaptığı çalışmayı 1996 yılında ‘Eleştirel Düşünce ve İslam’ adıyla kitaplaştırdı...
Yerel tarih ve yaşadığımız bölgenin sosyolojik durumu hakkında araştırma yapmamı isterdi benden. Kendisi de, “İnsanların, yaşadıkları topraklardaki nesne ve hareketleri kaleme almaları gerekir” deyip, ‘1960’lı Yıllardan Bir Kesit: ÇERMİK’ adlı kitabını yazdı (Bulut Yayınları, 2002, İstanbul). Ardından da, 2002’de ‘Gördüklerim Düşündüklerim’ adlı kitaba imza attı (Bulut Yayınları, 2002, İstanbul).
Kitaplarının bazılarının düzeltme işini yaptım. İçerik ve biçime dair tartışmalarımız da oldu. Örneğin, eski Yunan düşünürlerinden fazla alıntı yaptığını, bunun yerine kendi özgün düşüncelerinin daha iyi olacağını söylerdim. “Müslüman ülkelerden düşünür çıkmaz” diyordu ve Müslüman ülkelerin geri kalışını da “ezber” bilgilere ve din ile temellendiriyordu. Ben, geri kalmışlık olayının çok boyutlu olduğunu söylemeye çalışırdım. Hatta tartıştığımız bu konu ile ilgili düşüncelerimi özetleyen “Müslüman Ülkelerden Neden Düşünür Çıkmıyor?” başlıklı bir yazımı sonradan Bilim ve Gelecek dergisine göndermiştim (Ocak 2006, Sayı: 23).
Kendisine özgü bir insandı Nurettin Dayım. Yetenekleri ölçüsünde doğayı, insanları anlamaya ve anladıklarını da anlatmaya çalıştı hep. Davranışları ölçülü ve tutarlıydı. Bir mühendis olarak sayılarla ifade edilmeyen şeylerin tartışmaya açık olduğunu, tanımlı kavramlarla düşünülmesi gerektiğini, topluma doğrudan bir yararı dokunmayan şeylerle uğraşmanın faydasız şeyler olduğunu söylerdi. İyi bir mühendisti de. Çalışkandı. Evrimci bir devrimciydi. Bilgi, üretim araçlarının gelişimi ve buna paralel üretimin artışı ile sermayenin oluşumuna önem verirdi. Az yer, çok okur; az konuşur, çok düşünürdü. Şimdi hepsi yalan (mı) oldu!? Gerçek şu ki, sevgili dayımı ve önemli bir değeri yitirdik.
Herkes ömrünce yaşar, herkes kendi acısını taşır, herkes kendi yasını tutar demekten başka ne diyebilirim ki…