Almanya yeniden sosyalizmi tartışıyor
Almanya yine sosyalizmi tartışıyor. İlk tartışma konutların kamulaştırılması talebiyle başlamıştı. Bu kez konuyu açan SPD’nin gençlik örgütü oldu.
Hitler faşizminin yıkılışını sembolize eden Berlin’deki Reichtag binasının tepesine çekilen kızıl bayrak | Fotoğraf: Yevgeni Khaldei
Yücel ÖZDEMİR
Köln
Almanya bir ay arayla ikinci kez sosyalizm tartışması yükseldi. İlk tartışma bir ay önce, konut hakkı mücadelesi ve özel konutların kamulaştırılması talebi üzerine başladı. 6 Nisan’da yüksek kiralara karşı yapılan eylemlerde konut tekellerinin kamulaştırılması yönünde yapılan çağrılara Yeşiller Partisi Eş Başkanı Robert Habeck de katılarak destek verdi. Berlin’deki büyük gösteri sırasında bu taleple halk oylaması için imza kampanyası başlatıldı ve 15 bin imza toplandı.
İKİNCİ TARTIŞMAYI GENÇLER AÇTI
Tartışmayı ikinci kez ateşleyen isim ise Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD), Angela Merkel’in başbakanlığında yeniden “Büyük Koalisyon” kurmasına karşı çıkan ve bu temelde muhalefet örgütleyen gençlik örgütü Genç Sosyalistler (Juso) Başkanı Kevin Kühnert oldu. Haftalık Die Zeit gazetesinden Jochen Bittner ve Tina Hildenbrandt’ın “Siz devletleştirmeyi değil, BMW gibi şirketleri kolektifleştirmeyi mi savunuyorsunuz?” şeklindeki sorusuna şu yanıtı verdi: “Evet, demokratik yolla. Benim için sonuçta BMW’nin devlete ait otomobil şirketi mi, yoksa anonim şirket mi ya da kolektif mi olduğu önemli değil. BMW’nin şimdiki biçimde olmasına gerek yok. Her şeyden önce elde ettiği kârın demokratik şekilde kontrol edilmesi gerekiyor. Böyle bir işletmeye kapitalist bir sahibin olmasına da gerek yok. Değeri yaratan on binlerce insan neden bağımlılık nedeniyle pazarlık yaptıkları ücretle yetinsinler?”
Kühnert aynı röportajında kapitalizmin aşılarak ‘demokratik sosyalizm’e geçilmesi gerektiğini ve herkesin sadece ‘kendi yaşadığı evin sahibi olması gerektiğini’ savundu. İtiraz edenlere de SPD’nin 2017’deki kongresinde karar altına aldığı “Demokratik sosyalizm özgür, adil ve dayanışmacı bir toplum için bizim vizyonumuz olmaya devam edecek” cümlesini hatırlattı. Keza şu günlerde 70. yılı kutlanan Alman Anayasası’nda yer alan 14. ve 15. maddeler de toplumun yararına kamulaştırmayı içerdiği ifade ediliyor.
Sembol olarak seçilen BMW’nin hisselerinin yarısı Quandt ailesine ait. Bu nedenle bir aile işletmesi olarak biliniyor. 2018 verilerine göre yıllık cirosu 97.5 milyar avro olan BMW’de 134 bin kişi çalışıyor. Tekelin yarattığı zenginliğin önemli bir bölümüne asıl olarak tek bir aile el koyuyor.
NEDEN BU KADAR TEPKİ GÖSTERİLİYOR?
Hem kamulaştırma hem de kolektifleştirme tartışmalarına sermaye cephesinden verilen yanıtların çoğunda sosyalizm karalanarak, “çökmüş ve iflas etmiş bir düzen” olduğu ileri sürülüyor. Ayrıca sık sık İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Almanya’da kurulan Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DDR) ile bağlantı kurularak karşı çıkılıyor. Örneğin, Bild gazetesi ilk gün “SPD’de ne kadar DDR var” başlığı atarak Kühnert’in geçmişe özlem duyduğunu yazdı. Parti içinde Kühnert’e yeterince tepki verilmediği savunuldu.
Bir gün sonra ise SPD eski Başkanı Sigmar Gabriel, sermayenin sözcüsü Handelsblatt gazetesi için kaleme aldığı yazıda Kühnert’i popülistlikle suçlayarak “Donald Trump’ın metodları” tanımlamasını kullandı. SPD Başkanı Andrea Nahles de beklendiği gibi gençlik örgütünün başkanının açıklamalarına sahip çıkmadı. SPD’nin Avrupa Parlamentosu liste başı adayı Adalet Bakanı Katarina Barley ise tartışmadan yana olduğunu ifade etti.
BILD’İN ÇELİŞKİSİ
Ülkenin en çok satan gazetesi Bild, bunlarla yetinmeyerek 4 Mayıs günü manşete BMW ve Mercedes’in logolarını koyarak, “SPD artık işçiler için oy verilebilecek bir parti değil” başlığını kullandı. BMW ve Mercedes işyeri temsilcilerinden görüş alarak bunları yayınlandı. İşçilerden kat be kat fazla maaş alan işyeri temsilcileri, büyük tekellerin kolektifleştirilmesi durumunda işyerlerinin yok edileceğini, işçilerin işlerini kaybedeceğini iddia ettiler. Hatta özel aile tekellerinin (BMW), bir bölümü kamuya ait olan tekellerden (Volkwagen) daha başarılı olduğunu propaganda edenler de oldu. Halbuki Bild gazetesinin aynı sayfasında yer alan bir başka haberde “Ücretimiz yeterli bir emeklilik için yeterli değil” deniyor. Haberde, “11 milyon insanı yaşlılıkta yoksulluk bekliyor. Maaşları, emekli olduklarında ancak 800 avro maaş almalarına yetiyor” bilgisi veriliyordu. Sadece bu bile yaşlılıkta yoksulluğa karşı Almanya’nın sosyalizme ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Ülkede sosyalizm tartışmasını canlı tutan da bu çelişkililerin varlığı ve çözüm arayışı.
YOĞUN SALDIRI KAMPANYASI
Öte yandan “kolektifleştirme” açıklamasını bir gençlik örgütünün başkanı değil de Başbakan Angela Merkel yapmış gibi tartışılması dikkat çekiyor. Toplumda sosyalizm düşmanlığını diri tutmak için herkes kendi cephesinden yoğun bir saldırıya kampanyası yürütüyor. Derinleşen sosyal sorunlar karşısında çözümü “kamulaştırma”da görmek adeta suçmuş havası yaratılıyor.
Halbuki, burjuva partilerinden kimi isimlerin çare olarak “kamulaştırmayı” ya da “kolektifleştirme”yi işaret etmesi, neoliberal politikaların yaratmış olduğu tahribatı gidermekten başka bir yolun olmamasından kaynaklanıyor.
AP SEÇİMLERİ HAZIRLIĞI
Liberal ve muhafazakar partiler tartışmayı 26 Mayıs’ta yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde SPD’nin aleyhine kullanmanın çabasında.
Bunun karşısında SPD cephesinde de yeni bir tutum yok. Ancak, uygulayıcısı oldukları neoliberal politikalar nedeniyle dibe vuran itibarlarını kurtarmak için sosyalizmi, sosyal devleti kullandıkları tartışılıyor.
Parti yönetimi ısrarla geleneksel neoliberal çizginin sürdürülmesinden yana. Ancak, bunun bir çöküş olduğunun farkında olan genç kesimler, yeni tartışmalarla güç toplamanın yollarını arıyorlar. Sömürünün temel uygulayıcılarından biri olan SPD’yi değiştirmenin mümkün olmadığı ise ortada.
Geriye burjuvazi klikleri arasında süren “sosyalizm” tartışmasını, sınıflar arası derin çelişkilerin ortadan kaldırılması, mülkiyetin bir grup azınlığın elinde değil toplumsallaştırılması için gerçek sosyalizmi güçlü bir şekilde savunmak kalıyor.
Almanya’daki tartışmalar, çelişkiler derinleştikçe, geniş halk kesimleri yeni gelecek arayışına başladığında, bütün yolların sosyalizme çıktığını bir kez daha gösteriyor.