Arap basınında İstanbul seçimleri: Erdoğan kaybettiği için yenileniyor
İstanbul seçimlerinin yenilenmesi Arap basınında da gündem oldu. Yorumlarda, Erdoğan'ın kaybettiği için seçimleri yenilettiğine dikkat çekildi.
Cumhurbaşkanı AKP Genel Başkanı ve Recep Tayyip Erdoğan | Fotoğraf: AA | Kolaj: Evrensel
Ali KARATAŞ
Yusuf ERTAŞ
Sadece Türkiye’de değil, Arap dünyasında da İstanbul Büyükşehir Belediyesinde seçimlerin yenilenmesi Türkiye’deki rejime bakış açısından bir dönüm noktası oldu. İstanbul seçimlerinin yenilenmesi birçok haber ve makalenin konusu oldu. Arap dünyasında Türkiye uzmanı olarak bilinen Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nureddin, AKP’nin sadece seçim sonuçları lehine olduğu sürece saygı duyduğunu yazdı. Nureddin, “Adalet ve Kalkınma Partisi, halkın iradesinin üstünlüğüne boyun eğerek ve İstanbul ve Ankara şehirlerinin kaybını kabul ederek, Türkiye’de demokrasiye tecavüzün üzerini dut yaprağıyla kapatabilirdi. Ancak parti 17 yıldan bu yana yürütme, yasama, yargı ve askeri makamlar üzerindeki mutlak kontrolle yetinmedi. Mutlak iktidarında en ufak bir nüfuza dahi izin vermedi” dedi.
Nuraddin seçimin yenilenmesine yönelik ise, “İktidar partisi, muhalefet adayının kazanmasını önlemek için tüm baskı ve tehditleri uygulamak üzere her aracı kullanmaktan kaçınmayacaktır” yorumu yaparak: “Muhalefetin sözde demokratik oyunun tuzağına sürüklenmemek ve otoriter tiranlığa karşı yeni eylem yolları bulmak’ için tarihi bir karar vermesini gerektiriyor” dedi.
İSTANBUL’U YÖNETEN TÜRKİYEYİ YÖNETİR
Middle East Online internet sitesi, seçimlerin iptal edilip yenilenmesini “İstanbul’daki belediye seçimlerinin sonuçları üzerine yasal bir darbe” olarak nitelendirdi. Rai al Youm gazetesi de seçimlerin yenilenmesini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin itirazına bağladı. BBC Arapça sevisi ise Erdoğan’ın daha önce “İstanbul’u yöneten Türkiye’yi yönetir” dediğini hatırlattı. Masrawy.com sitesinde Hişam Abdulhak imzalı makalenin başlığı da Arap dünyasının bakışının özeti oldu; “Erdoğan diktatörlüğü İstanbul savaşını kaybetti, Türkiye yeniden seçime karar verdi”
İDLİB'TE SON SAVAŞA DOĞRU
Geçtiğimiz hafta Suriye ordusu, büyük bölümü Heyet Tahrir el Şam’ın elinde bulunan İdlib vilayetine yönelik bir askeri harekat başlattı. Rai al Youm gazetesi, başyazısında, bu harekatın her ne kadar örgütün Hmeymim Üssü’ne roketli saldırısından sonra gelse de Soçi’de varılan mutabakatın gereği olduğunu yazdı. Gazete, Türkiye’nin harekatın durdurulmasını talep etmesini yeni göç dalgasına bağladı. Makalede, “Türk makamları, Suriye ordusunun Rus askerinin desteğiyle şehri almaları durumunda İdlib’de sivillerin ve isyancıların sınırlarına yönelme dalgasından korkuyor. Bu durum, Türk savunma bakanının sivillerin güvenliğini sağlamak için Suriye’nin saldırısını durdurma talebini açıklıyor” denildi.
İRAN’A ASKERİ MÜDAHALEYE DOĞRU MU?
ABD’nin İran’a yönelik tehditleri gündemin önemli başlıklarından biriydi. Al Arab al Cedid gazetesi ABD’nin İran’a saldırmayacağı görüşünde. Gazete başyazısında, “Mantıksal olarak Birleşik Devletler; uçakları, savaş gemilerini ve uçak gemilerini para ve enerji maliyetleri nedeniyle sadece manevra yapmak veya baskı uygulamak için uzak mesafelere taşıyamaz. Fakat aynı mantıkla da bakarsak Beyaz Saray’da yıpratma savaşlarına katılmak istemeyen bir adam, yani Donald Trump var” dedi. Yazıda Ortadoğu’nun kanla değil, politika ile değişeceği ve yaşananların kazananı ve kaybedeni olan bir sahnenin başlangıcı olduğu vurgulandı.
AKP: BEN KAZANIRSAM SAYGI DUYARIM!
Muhammed NUREDDİN
al Halic
Adalet ve Kalkınma Partisi, halkın iradesinin üstünlüğüne boyun eğerek ve İstanbul ile Ankara şehirlerinin kaybını kabul ederek Türkiye’de demokrasiye tecavüzünün üstünü dut yaprağıyla kapatabilirdi. Ancak parti 17 yıldan bu yana yürütme, yasama, yargı ve askeri makamlar üzerindeki mutlak kontrolle yetinmedi. Mutlak iktidarında en ufak bir nüfuza dahi izin vermedi. Bu durum, Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesinde AKP’nin en güçlü isimlerinden biri olan Binali Yıldırım’ı yenen muhalefetteki CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun zaferini geçersiz kılma kararıyla yansımış oldu.
YENİ SEÇİM, YENİ ŞARTLAR
Yeniden seçim 23 Haziran’da yapılacak. Seçimin yenilenme sebebi, aralarında sandık kurulu başkanlarının devlet memuru olmaması gibi bazı hataların olması. Ancak bu kişileri hükümetin kendisi atamıştı. Tekrarlanan seçim; artık adayların ve ittifakların aynı şartlarda yeniden oylanması seçimi değildir. Tamamen yeni koşullar, standartlar ve önlemlerle gerçekleşecek bir seçimdir. Daha da önemlisi iktidar partisi, muhalefet adayının kazanmasını önlemek için tüm baskı ve tehditleri uygulamak üzere her aracı kullanmaktan kaçınmayacaktır. Bu durum bile yeniden seçimin gayrimeşru sayılmasına neden olacaktır.
SONUÇLAR LEHTEYSE SAYGI VAR!
İktidardaki AKP, imajını ana hatlarıyla düzeltebilirdi. Seçim sonuçlarına duyduğu saygıyı daima tekrar ederek kamuoyuna ve dünyaya seçim sandıklarına inandığını gösterebilirdi. Ancak iktidarın saygısı, sonuçlar lehine olduğu sürece var oldu. Sonuçlar kendi lehine olmadığında sonuçları değiştirmek için birden fazla yol kullandı. Özellikle Kürt bölgesinde, Kürt belediyelerinde bu durum gerçekleşti. Hükümet onları terörizm ve PKK ile iş birliği ile suçladı. Bu da düzinelerce belediye başkanının görevden alınmasına ve yerlerine hükümetin atadığı diğerlerinin getirilmesine yol açtı.
Seçim sonuçlarına saygı göstermeme 7 Haziran 2015 seçimlerinde de oldu ve 4 ay sonra seçimler tekrarlandı. Parti seçimde uğradığı kayıpları telafi etti. Ama bunun topluma maliyeti bedava olmadı. AKP hükümeti bu aylar boyunca Kürt bölgelerine yönelik her türlü vahşeti, öldürme, imha ve bombalamayı uyguladı.
AKP’nin halkın iradesini ayaklar altına almasının son örneği İstanbul oldu. Aynı şeyi Ankara’da da yapmak istedi. Ancak kendi adayı ile muhalefetin kazanan adayı arasındaki yüzde 3’lük büyük fark nedeniyle bunu gerçekleştiremedi.
AKP ABDÜLHAMİD’İ TEKRARLIYOR
AKP’nin demokrasinin kabuğuna bile tahammülü yoktur. Ama başvurduğu şey onun için felaket olacak. Ne Türkiye’de ne dünyada kamuoyu, yeniden seçim maskaralığına inanmayacak. Bu adımla AKP, Sultan Abdülhamid’in yaptığını tekrarlıyor. Abdülhamid 1878’de devletin tarihindeki ilk anayasayı rafa kaldırmıştı. Anayasa, Abdülhamid’e karşı 1908’de yapılan devrime kadar askıya alındı. 1909’da devrilinceye kadar olaylar bir yıl sürdü. Türkiye, Ortadoğu’da kanlı bir askeri darbenin gerçekleştiği ilk ülke oldu.
İSTANBUL SADECE SON ÖRNEK
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında bugüne kadar Türkiye, askeri darbelerin devleti olarak biliniyordu. Fakat AKP ile birlikte Türkiye; “özgürlükler, laiklik, demokrasi ve şeffaflık üzerine darbeler” devletine döndü. İstanbul seçimlerinin iptali sadece en son örnektir. Muhalefet, adayını İstanbul belediye başkanı görevine getirmeyi başarmıştı. Ancak 23 Haziran’ın şartları değişebilir. Muhalefet birleşik kalmayabilir. Seçmen ve destekçi grupları farklı şekilde tehdit edilebilir. Seçimler, AKP’nin adayı kazanana kadar pazar akşamı ve pazartesi sabahı bitmeyebilir.
MUHALEFET TARİHİ BİR KAVŞAKTA
YSK’nin kararları Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu gibi AKP’nin eski simge isimleri tarafından sert eleştirilerle karşılandı. Muhalefetteki CHP, seçimin iptaline “mümkün olan en büyük momentumla” katılmaya karar vererek cevap verdi. Partinin başkanı Kemal Kılıçdaroğlu YSK’yi çete olarak nitelendirdi. Ancak yapılanlar, seçim ve sonuçları lehine değilse kabul etmeyen iktidar partisi karşısında yeterli değildir. Türkiye’deki mesele; muhalefetin “sözde demokratik oyunun tuzağına sürüklenmemek ve otoriter tiranlığa karşı yeni eylem yolları bulmak” için tarihi bir karar vermesini gerektiriyor.
İDLİP OPERASYONU: TÜRKİYE’YE YENİ GÖÇ DALGASI
Rai al Youm
Başyazı
Suriye Ordusu İdlib’in güneyinde ilerliyor ve birçok stratejik alanı yeniden geri alıyor. Türk sessizliği, hakkında birçok soruyu gündeme getiriyor. El Nusra’nın Rus hava üssü Hmeymim’i bombalanması Ankara’ya protesto mesajı mı?
Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Suriye hükümet kuvvetlerinin Güney İdlib’e yönelik saldırıyı durdurmasını talep ettiği çağrısının karşılık bulacağına inanmıyoruz. Çünkü bu güçler son birkaç gün içinde ciddi bir direnişle karşılaşmadan önemli ilerleme kaydetti. Stratejik öneme sahip olan Kafar Bonud, Kalaa Mudayyak, Tel Havaş, el Karakat ve Şeyh İdris’i geri aldı.
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, Suriye ordusu operasyonunun, Ankara’yla koordinasyon içinde gerçekleştirdiğini belirtti. Bu açıklama, Türkiye’nin özellikle Suriye saldırısının başlangıcından beri son birkaç gündeki sessizliğini açıklıyor.
Güney İdlib’de Suriye-Rus ortak saldırısı Heyet Tahrir el Şam’ın Hmeymim Hava Üssü’ne gerçekleştirdiği roket saldırılarına bir cevap olarak geldi. Bu saldırılar Rusları kızdırdı ve Suriye’nin kuzeyinde kendi kendini sınırlama politikalarını terk etmesine neden oldu.
Rus tarafı Başkan Vladimir Putin ve Erdoğan arasında Eylül ayında Soçi’de anlaşmaya varılan Türkiye’nin taahhütlerini yerine getirmedeki isteksizliği konusunda sabırsız görünüyor. Türk Cumhurbaşkanı, İdlib kentinde silahlı hiziplerin kontrolünü ortadan kaldırılması ve Suriye’nin egemenliğinin yeniden sağlanması için söz verdi.
Türk makamları, Suriye ordusunun Rus askerinin desteğiyle şehri almaları durumunda İdlib’de sivillerin ve isyancıların sınırlarına yönelme dalgasından korkuyor. Bu durum, Türk savunma bakanının sivillerin güvenliğini sağlamak için Suriye’nin saldırısını durdurma talebini açıklıyor.
Suriye hükümeti, Türk makamlarını terör örgütü olarak sınıflandırılan Heyet Tahrir el Şam’ı desteklemekle suçluyor. Rus tarafı örgütün roketlerle ve insansız hava uçaklarıyla saldırmasından sonra aynı kanaate ulaşmış görünüyor.
Türk-Rus iletişimi, bu tırmanışı engellemek ve Suriye ile Türk kuvvetleri arasındaki gerilimin askeri çatışmalar aşamasına gelmemesi için devam ediyor. Ancak Suriye ordusunun ilerleyişinin, “İdlib kenti geri alınıncaya ve Bab el Hava sınır kapısına hakim oluncaya kadar” devam edeceği kesin.
AMERİKA-İRAN... SAVAŞIR MI?
Al Arab al Cedid
Başyazı
ABD’nin Ortadoğu’daki ve Arap Körfezi’ndeki askeri yığınağı 2003’te Irak’ın işgalinden bu yana yapılan en büyük yığınak olabilir. Lakin şimdiye kadar olanlar, bir askeri müdahale ya da İran’a yapılacak bir saldırı için kaçınılmaz bir kriter olarak kabul edilemez. Askeri hareketlilik, Ortadoğu’daki bir “kas gösterisi”nden fazlası olduğu doğru. Ancak sonu pek de beklendiği gibi olmayabilir.
Mantıksal olarak Birleşik Devletler, uçakları, savaş gemilerini ve uçak gemilerini para ve enerji maliyetleri nedeniyle sadece manevra yapmak veya baskı uygulamak için uzak mesafelere taşıyamaz. Fakat aynı mantıkla da bakarsak Beyaz Saray’da “yıpratma savaşlarına” katılmak istemeyen bir adam yani Donald Trump var. Şimdiye kadar, “güç, gücü göstermededir” ilkesini uyguladı. Bu ilke doğrultusunda Kuzey Kore ile bir pencere açtı ve ticaretle ilgili bir dizi uluslararası anlaşmadan çekildi. 2017 ve 2018’de Suriye’de bazı bölgeleri bombalayan Trump, selefi Barack Obama’dan daha sert olduğunu gösterdi. Trump’ın başkanlık tarihi, bu adamın sadece para ve daha fazlasını kazanma hakkında düşündüğünün kanıtıdır. Twitter’daki mesajları bunu doğruluyor.
Pratikte Trump’ın İran’a savaş açtığı söylenemez, ancak aynı zamanda konunun ABD yönetiminde “İran prensibi” kavramı hakkında olduğunu söylemek mümkün. Bu ilke, her ne kadar Obama dört yıl önce İranlılardan çok Batı için başarılı bir anlaşma imzalamış olsa da “Nükleer bomba üretmelerini önleme” adına Tahran üzerindeki baskı sürecini hızlandırmaya dayalı bir ilkedir. “İran Prensibi”nde Kuzey Kore ile büyük bir fark var gibi görünüyor. Kore yarımadasında, Trump gizli görüşmelere paralel olarak kontrollü bir şekilde bastırması, Pyongyang hapishanelerinde Amerikan tutukluların serbest bırakılmasına yol açtı. Kuzey Kore’nin geçen cumartesi ve perşembe günlerindeki füze denemelerine cevap vermede acele etmedi. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile yeni bir zirvenin yapılmasına kapıyı açık bıraktı.
Trump’ın İran davasında ki aciliyeti bazı yönleriyle kafa karıştırıcı görünüyor; İran’a baskı yapamamakta ve kimi zaman tam tersine baskı altında olduğu görülmektedir. Perşembe akşamı “Washington ile Tahran arasında bir askeri çatışma olasılığı” hakkında bir soruya cevap verdiğinde onu takip etmek yeterli. “Hayır demek istemiyorum ama umarım olmayacak” dedi. Ayrıca, ne olduğunu açıklamadan “İranlıların büyük bir tehdit kaynağı olduklarını ve hayal edemeyeceğiniz bilgilere sahip olduğunu” söyledi.
Öte yandan, bu İranlıların kendilerini rahat hissettikleri anlamına gelmiyor. Ekonomi çok zor durumda. Seller 31 ilden 25’inde geniş alanları sular altında bıraktı. Ülkede yaşam koşulları zor. Yaptırımlar eskisinden çok daha zorlu. Trump’ın onları kıskanmadıkları bir yere koyduğunun farkındalar. Yenilmişler gibi davranmak istemiyorlar lakin kazanamazlar da. İran, Trump’a benzer bir yerde; baskı onları kontrol ediyor. Bir yerlerde, Amerikan-İran gerilimleri tehlikeye girecek. Ortadoğu mutlaka kanla değil, politika ile değişecek. Bu, kazananı ve kaybedeni olan bir sahnenin başlangıcıdır.