Çekicinden şimşek çıkanlar mı? Güneşten ışık yontanlar mı?
Gerçek yaşamın kahramanları metrobüste beraber sıkıştığımız, sınıfta yan yana oturduğumuz, fabrikada yanı başımızda çalışan senin benim gibilerdir.
Umut Düzgün BULUT
İstanbul Üniversitesi
26 Nisan'da vizyona giren ve Avengers'ın son filmi olan End Game yoğun ilgiyle gündemde yerini aldı. Serinin ilk filmi 2008'de yayınlanan Iron Man’den sonra 11 yılda tam 22 film ile karşımıza çıktı Marvel. Bir Amerikan sineması klasiği haline gelmiş, insanüstü özelliklere sahip olan ve son yıllara dek hep beyaz bir erkek olan süper kahramanlar, bu filmde de geleneğe uygun olarak dünyayı, “sırf bencilliklerinden, yaşamlarının bir noktasında uğradıkları bir haksızlığa karşı dünyaya savaş açan, düşmanlardan” kurtarıyorlar. Dünyayı kurtarmak deyince demokratik, eşit bir toplumsal düzenin oluşması aklımıza gelebilir. Ama bu filmler özelinde gelmemelidir. Dünyayı 3-5 gün içinde yok edecek bir düşman yaratılır, muhtemelen seçim dönemidir, sanki o kahraman olmazsa dünya yıkılacakmış gibi bir illüzyon yaratılır. Ama muhtemelen düşman yok edildiğinde, kahramanımız kazandığında da, toplumsal eşitsizlik, yıkım ve çürüme yerli yerinde, milyonlarca Amerikalı evsiz ve sokakta, iş cinayetleri sürmektedir. Evet, dünyanın kurtarılması diyorduk.
AMERİKAN SİNEMASINDAN STEREOTİPLER
Amerika’nın kendisi olmadan kurtulamayacağını düşündüğü Vietnam Savaşı sonrası -ki süper kahramanlar değil, direnen Vietnamlılar kazanmıştı- Amerika’nın neye ihtiyacı var sorusuna, sinema sektörünün verdiği yanıt olarak başlayan Rambo serisi Avengers ile devam etti. Amerikan emperyalizmi nasıl dünyanın herhangi bir yerinde çıkan karışıklık sonrasında süper kahraman edasıyla demokrasi satıyorsa bu filmler de bu vizyonun bir devamı ve parçası olarak süper kahraman karakterlerinde vücut buluyor.
Bu karakterlerden biri olan Iron Man, teknoloji şirketlerinin devi ama haylaz bir çocuk olarak sağa sola bomba yağdırmakla meşhur. Captain Amerika ise sarışın uzun boylu bir Amerikan askeri olarak kötülere karşı savaşa öncülük ediyor. Ancak süper kahramanlık imgesinin altında gizlenen ve hepimize bir ideal olarak sunulan bu tiplerin amerikan emperyalizminin ideolojik bir yansıması olduğunu unutmamak gerekir. Kurtarıcısını bekleyen ve bakıma muhtaç bir bebekten farksız olarak bizler de bu filmlerde yer alıyoruz. Devlerin savaşında sağa sola koşturan ve kendisinin değiştirici gücü olmayan zayıf bir canlı topluluğu olarak... Ama Captain Amerika öncülüğünde bize bakan ve bizi kurtaran kahramanlarımız var neyse ki. Oysa bu ideolojik propagandanın bizdeki etkisi salon ışıkları yandığında dönüşmeye başlıyor çünkü yaşamın kendisinde, insanlığı köleleştiren "karanlık" güçlerin böceğe benzeyen uzaylılar olmadığı gibi insanlığı bu beladan kurtaracak olan "kahramanların" da ağzından ateş, baltasından şimşek çıkmayacağının bilincindeyiz. Ama yine de bizim kurtarıcı mitlerimizle de beslenen, "Mustafa Kemal Atatürk" gibi biri gelse, kurtarırsa bizi "Reis" kurtarır, "Ekrem İmamoğlu" etkisi olarak yaşamı üretenleri edilgen ama ilahlaştırılmış liderlerin kurtarıcı olduğu savı bilincimizde giderek daha çok yer edinir. Neyse ki günlük pratiklerimiz hafızamızda "yeni türden" kahramanlara da alan açar. Flormar'da günlerce direnen kadın işçiler, Haziran'da Gezi Park'ını birlikte koruyan milyonlar, Soma'da adalet için yürüyen binler, hem yanı başımızda bulunan, hem de hepimizin etkin bir özne olabileceğimiz, bir kolektif kahraman yaratmaya da izin verdi. Bu iki kahraman aslına bakılırsa birbirinden çok farklı kahramanlardır. Birinde tüm insanlığın çaresizliğine karşı ilah gibi yetişen kahramanlar, diğerinde yaşamın içinde yanı başımızda bizimle yürüyen ve birlikte dövüştüğümüz kahramanlar. Bu yazı yayınlandığında tarih 8 Mayıs'ı yani faşizmin yenilgisinin yıldönümünü gösteriyor; insanlığın en karanlık düşmanı olan ama hiç de uzaylı bir böceğe benzemeyen faşizmin, yine senin ve benim gibi olan ve baltasından şimşek çıkmayan kahramanlar tarafından yenilgisi bize düşmanın da kurtuluşun da Captain America'da olmadığını bir kez daha hatırlatıyor.
EZİLENLER BÖYLE Mİ KURTULUR?
Ve nihayet serinin son filmine yeniden dönecek olursak süper kahraman tiplemesinin zaman içinde biçimsel olarak da olsa değişime zorlandığını görüyoruz. Seriye en son katılan kahramanımız Captain Marvel serinin en güçlü kahramanı ve üstelik bir kadın! Thanos'u mezara yollayacak darbeyi de diğer gölgede kalmış kadın kahramanlara öncülük ederek vuruyor ve Thanos tamamıyla yeryüzünden siliniyor. Bu kadın dayanışması(!) biçimsel olarak Marvel'in ve diğer süper kahraman evrenlerinin kendilerine gelen eleştirilere ürettiği bir çözüm olsa gerek. Kahramanlığı ve insan-üstülüğü olduğu gibi kalan ama sadece erkek değil kadın olan bir karakterle günü kurtaracağını sanıyor olabilirler. Oysa karanlık güçlerle savaşımda olduğu gibi kadınların mücadelesinde de bir süper kahraman sorunun çözümü olamaz. Aslında filmde kendini gösteren bu etkinin burjuvazinin siyasal yaklaşımının bir yansıması olduğu söylenebilir. Kadının ve diğer halkların ezilmişliği sorununa hep aynı perdeden cevap veriyor. Bu biraz da "Ama benim de ... arkadaşlarım var" diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışmak gibi görünüyor. Filmin son sahnesinde bir başka örnek karşımıza çıkıyor. Artık süper kahramanlığı bırakacak olan Captain America, Captain'lığının mührü olan kalkanını siyah bir karaktere, Falcon'a bırakıyor. Artık Süper kahramanların liderliğini siyah bir kahraman yapacak ve böylece bütün eşitsizlikler ortadan kalkmış olacak. Tıpkı Obama’nın başkan olmasından sonra tüm siyahların adil ve eşit bir yaşama başlayacağının umulması gibi (tabii ki böyle olmadı). Marvel'in bu hamlesi aslına bakarsanız kendisini kurtarmak için yapılmış bir hamle. Hatta öyle ki Marvel kendi yarattığı kurtarıcısına Captain Marvel ismini vermiş.
GERÇEK KAHRAMANLAR, GERÇEK ROMANLAR
Kahramanlık ve liderlik ne kadar insanüstülüğe bulandırılırsa tadı o kadar kaçıyor. Gerçek yaşamın kahramanları öyle süslü püslü, insanlardan uzak ve süper güçlere sahip insanlar değil. Tam aksine metrobüste beraber sıkıştığımız, sınıfta yan yana oturduğumuz, fabrikada yanı başımızda çalışan, sokakta bahçede olan senin ve benim gibi insanlardır. O insanları ve o kahramanları toplumcu edebiyatın bayrağını taşıyan yazarlarda görebiliriz. Onlar Steinbeck'in, Sabahattin Ali'nin, Yaşar Kemal'in, Gorki'nin ve daha nicelerinin romanlarında bizlere göz kırparlar. Oysa tersi olan süper kahramanlığa ve kurtarıcılığa soyunan karakterler aslında bizi etkileyen ve hareketlerimize yön veren birer prangaya dönüşüyorlar. Hayatımızın diğer alanlarında da bir kurtarıcı bekler hale geliyoruz, oysa bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır.
Bizim de kahramanlara ihtiyacımız var evet. Sözü burada Gorki'ye bırakıyorum, "Günümüzün kahramanı, ‘halk kitlesi’nden olan insan, kültür işçisi, partinin basit üyesi, mektup yazan işçi, köylü asker, okuma odasının başı, idareci görevi yüklenmiş emekçi, köylerde çalışan köy öğretmeni, genç doktor ve genç ziraat mühendisi, tecrübeli ve eylemli köylü, buluş yapan işçi, genellikle halk kitlelerinden olan insandır! Dikkatimizi en çok halk kitlesi içindeki bu kahramanların yetiştirilmesi üstünde toplamalıyız."*
*Maksim Gorki, Küçük Burjuva İdeolojisinin Eleştirisi. s.20, Ortam Yayınları.