Bugünün mücadelesi için bir parola: 555K
“Olur mu böyle olur mu, Kardeş kardeşi vurur mu, Kahrolası diktatörler, Bu vatan size kalır mı?”
Ekin Yoldaş KALI
ODTÜ
...
biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
anamız çay demliyor ya güzel günlere
sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
bu, böyle gidecek demek değil bu işler
biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.
Cemal Süreya
İktidar gençliğe ve halka yoksulluk ve geleceksizlikten başka hiçbir şey vaat etmiyor. En ufak bir demokrasi, hürriyet, hak talebi en azgın saldırılarla bastırılıyor, muhalefet eden herkes iktidarın demir yumruğuyla karşı karşıya kalıyor. Üniversitelerde amfilerden sokak başlarına her köşe kolluk güçleriyle tutuluyor. İktidar gerçeği yazanları susturmak için her yola başvururken gerçekliği karartmak için de elindeki her türlü imkânla, yalan ve hamasete dayalı bir politika yayıyor. Hükümetin mekanizmaları iktidar partisinin liderinin komutlarıyla işliyor.
Evet, tüm bunlar bugünü anlatmak için kurulan cümleler gibi ancak 1960’ın Demokrat Parti döneminden bahsediyoruz. Nihayetinde tüm bu koşulların içinden bir gençlik eylemi yükseliyor, 555K: 5. ayın 5. günü saat 5’te Kızılay’da. Kor Kitap’tan yayımlanan Bülent Ulus ve Hakan Güngör’ün hazırladığı, Aydın Çubukçu’nun ve Altan Öymen’in sunusunu yazdığı “Parola 555K: Bir Başkaldırının Sıradışı Öyküsü” bu dönemi belgelerle inceleyen çok önemli bir kaynak olarak bugüne ışık tutuyor. Üzerine şiirler yazılan, türküler, ağıtlar söylenen bu öğrenci eylemi, gençlik hareketinin toplumsal koşullarla ilişkisini Türkiye tarihiyle birlikte kavramak açısından bu meseleyi dert edenler için bugünün ihtiyaçlarının da cevaplarını içeriyor.
“YAŞASIN HÜRRİYET”
27 Nisan 1960’da Tıp Talebe Cemiyeti’nin bir toplantısında Güney Kore’de öldürülen üniversite öğrencileri için bir destek metni gönderme kararı alan öğrenciler polis saldırısıyla karşı karşıya kalıyor. Arkadaşlarının gözaltına alınmasının ve artan baskılar karşısında büyük bir eylem düzenleme kararı alan öğrenciler 28 Nisan’da “Yaşasın Hürriyet”, “Kahrolsun Diktatörler” sloganlarıyla İstanbul Üniversitesi bahçesinde büyük bir eylem düzenliyor. Polisin yasalara aykırı bir biçimde üniversitenin içine girerek öğrencilere saldırması karşısında, öğrencilere destek olan profesörler dahi yerlerde sürükleniyor. Bu saldırıya karşı öğrencilerin eylemi Beyazıt Meydanı’na kadar genişliyor, polisin açtığı ateş sonucu İstanbul Üniversitesi öğrencisi Turan Emeksiz katlediliyor. Tüm bunlar gençliğin hürriyet talebini pekiştirirken olayların yankısı Ankara’ya kısa zamanda ulaşıyor. Bunu öngören DP iktidarı, üniversitelerin içine muhbirler yerleştirmekten, askeri ve polisi hazır kıta bekletmekten geri durmuyor. 29 Nisan günü, Ankara Üniversitesi’nde de kazan kaynamaya başlıyor. İstanbul’da yaşananların ardından büyük bir eylem düzenleme kararı alınıyor. Eylemin başlamasıyla beraber askerin vahşice bir saldırısı fakülte içlerine kadar girerek, yüzlerce mermi kullanarak fakülteleri delik deşik ediyor. Birçok öğrenci yaralanıyor. Öğrenciler hep bir ağızdan “Olur mu böyle olur mu, Kardeş kardeşi vurur mu, Kahrolası diktatörler, Bu vatan size kalır mı?” türküsünü tutturuyorlar. DP iktidarı tüm bu süreçte hürriyet talebi haykıran gençleri çapulcu, terörist ilan ederken acil toplantılarla bu meselenin önünün nasıl kesileceğinin planlarını yapıyor.
5 MAYIS SAAT 5 1960
Tüm bu saldırılar karşısında öğrencilerin talepleri gittikçe pekişiyor ve büyük bir eylem düzenleme kararı alınıyor. Eylem yeri olarak ise Ankara’nın kalbi yani Kızılay seçiliyor. DP’nin kolluk güçleriyle her tarafı zapturapt altına almasına ve her yere yerleştirilen muhbirlere karşı eylem bir parolayla duyuruluyor: 555K yani 5. ayın 5. günü saat 5’te Kızılay’da. Bu parola kulaktan kulağa dolaşıyor. DP iktidarı böyle bir eylem düzenleneceğini fark edince kendi kitlesiyle öğrencileri karşı karşıya getirerek bir çatışma yaratmak istese de sonuç istediği gibi olmuyor. Türkiye o güne kadar gördüğü en büyük sivil itaatsizlik eylemiyle karşılaşıyor. Dönemin başbakanı Menderes bu eylemin ortasında kalakalıyor. Aldıkları tüm önlemlerin karşısında öğrencilerin “Yaşasın Hürriyet”, “Kahrolsun Diktatörler” sloganlarının Kızılay meydanlarında yankılanması DP iktidarını ve Menderes’i çaresiz bırakıyor.
Kitap tüm bu süreci belgelere ve dönemin tanıklarının da katkılarıyla bir roman akışıyla işliyor. 27 Mayıs muhtırası ve 1961 anayasasının hangi koşullarda oluştuğu noktasında önemli bilgilere yer veriyor. Kitabın bir diğer bölümü ise CHP’nin tek parti dönemi; yaşanan ekonomik darlığın aşılamaması, halkta biriken sorunların sürekli olarak artmasıyla birlikte 1950’de yapılan seçimlerde DP’nin iktidara nasıl geldiğini ele alması ve buradaki toplumsal koşulların kavranması noktasında detaylı bir değerlendirme içeriyor.
BUGÜNÜ ANIMSATAN KOŞULLAR
Sürecin ardından gelişen 1960 darbesinin ardından 1961 anayasası gençliğin talepleri açısından “Devrim Yapma Hakkı”na varana dek birçok meseleyi içeriyor. Ancak bu anayasa hiçbir zaman tam olarak uygulanmadığı gibi sonraki hükümetler tarafından parçalana parçalana bugüne kadar hiçbir şey bırakmıyor. Ancak ‘61 anayasası ve bu süreç ‘68 gençlik hareketinin tohumlarını da içerisinde taşıyor.
Bugünün koşullarına baktığımızda Türkiye tarihinde gençlik hareketinin nasıl nüvelendiğini ve geliştiğini görmeye ciddi bir kaynak oluşturan bu kitap, aynı zamanda bugünün koşullarını da bize anımsatmasıyla birlikte şuna da işaret ediyor: Koşullar ne olursa olsun mücadele etme kararlılığını göstermek ve kendi taleplerimize sahip çıkmak. Aydın Çubukçu’nun kitabın sunusunda değindiği “Devrim Yapma Hakkı” üzerine şu sözleriyle bitirelim: “Bugün ’Devrim Yapma Hakkı’ artık yalnızca onu söke söke alacak olanların olacaktır; devletin silahlı kuvvetlerinin darbe yapma yetkisi olarak kullananların değil.”