Şiddete, tacize, tecavüze karşı kadınlar ayakta!
Bugün bizlerin yaşadığı, toplumsal bir sorundur, tek tek bireylere indirgemek sorunu çözmeyeceği gibi asıl sorunun üzerini de örter.
![Şiddete, tacize, tecavüze karşı kadınlar ayakta!](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/137874.jpg)
Hacettepe Üniversitesinden bir öğrenci
Son olarak Küçükçekmece’de yaşanan 5 yaşındaki bir çocuğun istismara uğraması ve metrobüste yaşanan taciz olayı ile birlikte çocuk istismarı ve taciz büyük bir yankıyla gündemimize oturdu. Türkiye’nin dört bir yanından kadınlar sokağa çıktı, durumun yakıcılığı ile birlikte açığa çıkan öfkemiz taleplerimizle birleşti ve sesimiz daha gür çıktı. Elbette sadece bununla sınırlı değildi gösterdiğimiz tepki; üniversitelerden mahallelere kadar her yerde forumlar düzenlendi, toplantılar alındı. Bir şey yapmak lazımdı. Ama ne?
ENGELLEYİCİ ÖNLEMLER ALINMALI
Hacettepe Üniversitesi’nde de özellikle genç kadınlar olarak, birçok tartışma yürüttük. Bu gördüklerimiz sadece basından öğrendiğimiz şeyler değildi. Birçoğumuzun sınıfında, kampüste yaşadığı tacizin, okuldan eve dönerken bindiği metrobüste duyduğu korkunun, “çocuk istismarı” sözünün geçtiği her yerde içimizde oluşan sızının, öfkenin bir benzeriydi. Elbette ki bu olanlar ilk değildi ve en azından şimdilik son da olmayacaktı. Sorunlarımız ortaktı; ancak tartışmalarımız çok yönlü ilerliyordu.
Bazı arkadaşımız, tacize karşı yaptırımın yetersiz olduğu, faillerin çok daha ağır cezalara çaptırılması gerekliliğini çözümün temeline oturtsa da hemen hepimizin ortaklaştığı nokta bu gibi sorunların yaşanmadan engellenmesi adına alınan önlemlerin ve bu konuda atılan somut adımların yetersizliğiydi. Somut adımların atılması, planlanması bir yana dursun götürdüğümüz çözüm önerileri başta okul yönetimi olmak üzere kimse tarafından dikkate bile alınmıyordu.
DEVLET TACİZİ GÖRMEZDEN GELİYOR
Önümüze sunulan “somut” çözüm yollarının sorunu çözmeyi değil de bizleri toplumun dışına iten öneriler olması da öne çıkan tartışmalarımızdan biriydi. Öyle ki senenin başından beri -hatta önceki senelerde de- okul içerisindeki ve yurt çevresindeki ışıklandırmalarının arttırılması, tacizin önüne geçmek, okul içerisinde kadınların hızla yardım alabileceği taciz önleme birimlerinin bu ihtiyaçları karşılayabilecek düzeye getirilmesi, genç kadınların bu konu hakkında bilgilendirilmesine yönelik çalışmaların yapılması ya da bu konuda çalışma yürüten topluluklara bütçe verilmesi gibi somut taleplerimiz okul yönetimi tarafından dikkate bile alınmamıştı.
Elbette ki tacizcilerin cezasız kaldığı, korunduğu hatta aklandığı su götürmez bir gerçek. Her gün bunu kanıtlar nitelikteki olaylarla karşılaşıyoruz. Bugün, Esenyurt’ta yaşanan istismar vakasını protesto eden kadınlara saldıran zihniyet; Ankara Üniversitesi’nde taciz suçuyla birçok kez şikâyet edilen öğretim üyesinin okul yönetimi tarafından korunmasında; Şule Çet’in davasında hâkimin adeta zanlıları aklamaya yönelik yönelttiği sorularda; çocukları istismar edenlerin evlilik yoluyla aklanmasını içeren yasa tasarısında karşımıza çıkıyor. Devlet; muhafazakâr, dindar ve kindar anlayışını, bu tür suçlarda faili değil de kadının giyimini, kahkahasını, çocuğun rızasını tartıştırarak beslemeye ve yaymaya çalışıyor, sorumluları aklıyor. Gerekli cezayı vermesi gerektiği halde birçok iyi hal indirimi ile tacizi meşru kılarken devletin diğer güçleri (polis vb.) şikâyetçi olunan taciz vakalarının üstünün kapatılmasına yardım ediyor, kadını şikâyetinden vazgeçirmeye çalışarak meselenin görünürlüğünü silikleştirmeye çalışıyor. Devlet adeta tacizin önünü açtığı gibi kendi sorumluluklarını örtbas etme adına görünürlüğünü de azaltmaya çalışıyor. Kadınlar buna hiçbir zaman sessiz kalmadı, kalmayacaktır da. Burada yapılması gereken, tüm bunlara karşı birlikte mücadele etmek ve tacizcileri tecavüzcüleri aklamaya çalışan her uygulamanın karşısında birlik olmaktır.
TALEPLERİMİZİ HAYKIRACAĞIZ
Ancak kaçırılmaması gerekilen çok önemli bir mesele daha var. Bugün bizlerin yaşadığı, toplumsal bir sorundur ve tek tek bireylere indirgemek sorunu çözmeyeceği gibi kadınların eşitsizliği ve ezilmesine dayanan asıl sorunun üzerini de örter. Meseleyi salt olarak ceza boyutu üzerinden değerlendirmek bu meselenin önlenmesi kısmında yetersiz kalacaktır.
Biliyoruz ki bugün öne çıkan taleplerimiz ve bunu görmezden gelen, kadına yönelik tacizi tecavüzü, çocuk istismarını aklayan, koruyan zihniyet- uygulamalar sadece bir üniversite ile sınırlı değil. Ve yine biliyoruz ki bu talepler; çocuk istismarcılarını koruyan yasa tasarısının geri çekilmesi, Şule’nin katillerinin ceza alması gibi ancak kadınların mücadelesi ve örgütlü gücüyle kazanacağı haklardır. Bu noktada tacizi önlemeye yönelik, taleplerimizi bulunduğumuz her alanda yayarak buradan elde ettiğimiz örgütlü mücadeleyi büyütmek birincil görevimiz olmalıdır. Aynı yaşamımıza yapılan her müdahaleden sonra olduğu gibi; ancak daha güçlü, örgütlü ve gür bir şekilde taleplerimizi haykırmalı ve bunun için birlikte mücadele etmeli ve bu mücadeleyi büyütmeliyiz.
Evrensel'i Takip Et