20 Mayıs 2019 01:12

TÜPRAŞ işçileri: Koç’un dayatmalarından ücret maddesine gelinmedi ki

TÜPRAŞ işçileri, Koç yönetiminin kendilerini ve üyesi oldukları Petrol-İş'i hedef göstermesine tepkili.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Turan KARA
İzmir

TÜPRAŞ’ta Koç’un üç yıllık sözleşme, vardiya sisteminde değişiklik, mazeret izinlerinin azaltılması gibi dayatmaları yüzünden sözleşmenin tıkanmasıyla işçiler İzmir, Kocaeli, Kırıkkale ve Batman’da fabrikaya kapandı. Bir taraftan işçiler üzerindeki baskılara devam eden Koç, diğer taraftan yüzde 75 zam istediklerini iddia ederek işçileri ve Petrol-İş’i hedef gösterdi. Bu iddiaya tepki gösteren işçiler, “Sözleşme, daha ücret maddesine gelinmeden, Koç’un dayatmalarından tıkandı” dedi.

Koç Holdingin TÜPRAŞ sözleşmesindeki dayatmalarından dolayı süreç, üretimin aksamasına varacak boyuta geldi. Koç’un işçilerin haklarını gasbetmedeki ısrarını sürdürmesi, tüm ülkede enerji, sanayi, ulaşımda krize yol açabilir.

Bir yandan fabrikalar içinde yemekhaneyi kapatan Koç, zorla tanker girişi sağlayarak, işçileri suç işlemekle itham edip, işten çıkarma ve zarar tazminatı davası açmakla tehdit ediyor. Diğer yandan özellikle genel merkezinin bulunduğu Kocaeli’nin yerel basınına ve ulusal basına yaptığı açıklamalarla işçilere açgözlü demekten geri durmuyor, sözleşmenin tıkanmasına işçilerin taleplerinin neden olduğunu iddia ediyor.

Dayatmalara karşı 32 saat boyunca fabrikada, çimlere serilen halılarda, beton üstünde, sandalyede battaniyeye sarılı halde sabahlayan, vardiyalarda iş izni vermeden ve mesaiye kalmadan mücadeleyi sürdüren işçiler, Koç’un bu iddialarına tepki gösteriyor.

TÜPRAŞ Genel Müdürü İbrahim Yelmenoğlu’nun “İşçiler asgari ücretin 5.2 katı (10 bin TL net) maaş alıyor, yüzde 75 zam istiyor, biz uzlaşmadan yanayız” iddialarına işçiler şöyle yanıt veriyor: “Bahsettiği net maaşı şimdi versin zam istemiyoruz. Sözleşme ücret artışı maddesinde değil ki. Daha o konuya gelmeden Koç’un esnek çalışma, mazeret izinlerinin kaldırılması, vardiya düzeninde işçinin rızası olmadan değişiklik dayatmasıyla tıkandı. Yalan söylemeye kimsenin hakkı yok.” diyor. Koç Holdingin KİPLAS’ı devreye sokmasının “uzlaşma niyetinin olmaması” anlamına geldiğini ifade eden işçiler, “Bütün çağrılarımıza rağmen, rafineri tecrübesi olmayan insanlara değil kendileri ile konuşmak istememize rağmen masaya hiç oturmadı, ne uzlaşması” diyor.

TÜPRAŞ Genel Müdürünün “Sendika seçimlerindeki güç gösterisi yüzünden anlaşmıyorlar” diyerek sendikayı da hedef almasın ilişkin işçiler şunu söylüyor: “Sendikanın prim vermemesi gerekir. Birlik içinde TÜPRAŞ işçilerinin iradesinin arkasında durmaya cesaret göstermesi lazım.”

İşçiler, özellikle sendika genel merkezinin mesafeli duruşunun, TÜPRAŞ işçileri masada KİPLAS tarafından konuşturulmazken Genel Başkan Ali Ufuk Yaşar ve bazı şubelerin KİPLAS yönetimi ile poz vermesinin doğru olmadığını dile getiriyor. Bu tutumun Koç’un ekmeğine yağ sürdüğünü söyleyen işçiler “Mücadelemiz siyasi amaçlara veya sendika seçimleri ile koltuk kavgalarına heba edilmemeli” diyor.

Pazartesi günü sendika genel merkezi ile dört rafinerinin bağlı olduğu şubelerin yapacağı toplantıyı hatırlatan işçiler Petrol-İş’in gücünü görmek istediklerini söylüyor.

YHK’DE BİTERSE HUZUR KALMAZ

Sözleşme her dönem Yüksek Hakem Kuruluna (YHK) kalmadan biterken bu dönem öyle bitmeyeceği kanısı işçilerde yerleşiyor.

Bir TÜPRAŞ işçisi, “YHK, hükümete bağlı bir kurum. YHK belki Koç’un isteklerini kabul eder, belki de bizim istediğimize yakın ücret artışını kabul eder ve üç maddeyi reddedebilir. Onlar anlaşır olan bize olur. Zaten hiç huzur vermiyorlar bize. YHK ile biterse huzur toptan gider” dedi.

Başka bir işçi de “Koç ne yapmak istiyor, ülkede her şeyi kilitlemek, kriz çıkarmak mı? İşçiyi sokağa dökmek mi? Şimdi nereden çıktı bu dayatmalar? Sözleşme zamanı neden böyle kışkırtıyor, yoruyor bizi? Amacını gayesini anlamak zor” diye konuştu.

Taslakta yazılan çoğu maddenin Koç’u ilgilendirirken bazı maddelerin ise hükümet boyutunda olduğunu belirten bir işçi de şunları söyledi: “Mesela vergi dilimi ayarlaması. Vergiler yüksek, ocak ayında ikramiyeler yatar, bakımlar olursa mesailer olur. Daha 2. ya da 3. ayda yüzde 20’ye, 6. ayda 27’ye ulaşıyoruz. Ücret kesintilerimizin haddi hesabı yok. Şimdi bu sendikaların hükümete baskı yaparak çözebileceği bir sorun. Çözülmesi de artık zorunlu.”


EN ÇOK HAK KAYBINA UĞRADIĞIMIZ DÖNEM KOÇ’LA İMZALANAN İLK SÖZLEŞME OLDU

TÜPRAŞ işçisi
İzmir

TÜPRAŞ TİS süreci 76 ana madde, 2 geçici madde ve ek A-B-C maddelerinden oluşuyor. 2006 yılındaki özelleştirmeden sonra yapılan 2007 yılı TİS’inde mazeret izinleri 10 günden 8 güne düşürüldü. Yıllık izinler 2007 sonrası işe girenler için 1 yıldan 3 yıla kadar 22 iş günü, 4 yıldan 6 yıla kadar 27 iş günü ve 7 yıldan 9 yıla kadar çalışanlar için 29 iş gününe düşürüldü. 13 ayrı madde (yakacak, ayakkabı, eğitim vb.) sosyal yardım maddesi adı altında birleştirildi.

2006 yılında ve sonrasında işe girenler için önce 4 yıl, sonra 3 yıl kademeli ücret skala girişi adı altında kök ücret uygulaması başladı.

Yani özelleştirme sonrası en çok hak kaybı yaşadığımız sözleşme 2007 yılında Koç grubuyla imzalanan sözleşme oldu.

2019 toplu iş sözleşmesi Koç ile yapılan 7. sözleşme oluyor. TÜPRAŞ’ta bu zamana kadar yapılan tüm sözleşme süreçleri bizler için zorlu geçti. İşverenin mazeret izinleri, vardiya sistemi uygulama değişikliği istekleri her TİS döneminde yaşandı. Metal sektöründe başlatılan 3 yıllık sözleşme domino taşı etkisi yaratarak bütün sermayenin doğal isteği haline geldi. Dolayısıyla PETKİM ve Star’da imzalanması bu dönem TÜPRAŞ görüşmelerinde baskı unsuru oldu.

Rafinerici bilgi, donanım ve tecrübe olarak 5 yılda yetişir deniyordu. 2010 yılından sonra işçiler arasından en tecrübeli çalışanlar ücretleri arttırılıp, 08.00-17.00 çalışma saatleri arasında çalıştırılan beyaz yaka yapıldı. Bilgi ve birikimlerinden faydalanarak, rafineri acil, start-up, duruş prosedürleri kayıt altına alındı.

Akabinde OYEP ve RAYEP uygulamaları (operatör yetiştirme) kitapçıkları basıldı. Ve 2012’den sonra işe girenlerin sisteme girişleri vardiyada sorumluluk alma süreleri (daha önce en az bir yıl eğitim alarak ve pratikte tecrübeli çalışanlarla vardiya tutularak sokuluyordu sisteme) OYEP’den dolayı 1.5-3 aya düştü. Yani yeni işe giren bir arkadaş 1.5- 3 ayda sisteme giriş yapmaya başladı. Bu olay işverenin rafineri çalışan grubunda tecrübe ve işi zamanında yapmadan çıkarak, çalışan sayısı değerlendirme gibi bir probleme yol açtı. Bu da sektörde iş güvenliği, ucuz iş gücü ve ölümlü kazaların olmasına yol açtı.

Şimdi 2006’dan 2019 yılına gelindiğinde işverenin rafineri çalışma sisteminde yarattığı değişikliklerle, çalışanda güven ve aidiyet duygusunu yok ettiğini görüyoruz. TİS’te üç maddede maddi (kâr) hesaplarla ısrar edildiğini görüyoruz. Oysaki çalışanlar emeklerinin karşılığını istiyor. Bizim sözleşme sürecimizde Yüksek Hakem Heyetine çok az kaldı. Eylemlerimiz yoğun bir şekilde devam ediyor. Kara dolum satışları engellendi. Bizler bu enerji sektöründe zehir, patlama, ölüm ve kanser riski yüksek olan bu işyerinde sadece emeğimizin karşılığını istiyoruz.

TÜPRAŞ TİS süreçleri dört rafineri dört ayrı şube ve genel merkez üçgeninde paralel ve birlikte yürütülen zor süreçlerdir. Her bölgenin siyasal, sınıfsal ve sosyal farklılıkları göz önüne alındığında, mücadeleyi birlikte yürütme marifeti sendikacı arkadaşlarımızın ve öncü işçi arkadaşlarımızın yoğun çabası önem kazanıyor. En büyük eksiğimiz fabrika komitelerini bir türlü kuramamış olmamız. Özellikle dört bölgede 4 bin 200 çalışan olduğunu ve bunun yüzde 70’inin ilk defa sendikayla çalışan genç işçiler olduğunu biliyoruz. İşte bu noktada öncü işçi ve sendikayla haşır neşir olan arkadaşlara gençleri bu zorlu sürece hazırlaması anlamında büyük işler düşüyor. TİS dönemleri işçiyi ortak paydada buluşturmak için en kıymetli dönemlerdir.


KAYIPLARI TAHMİN EDEREK ÜÇ YILLIK SÖZLEŞME İSTEMEMİŞTİK

PETKİM işçisi
İzmir

TÜPRAŞ’ın toplu iş sözleşme sürecini yakından takip ediyoruz. Yıllardır Aliağa’da yaşayan bir işçi olarak TÜPRAŞ, PETKİM ve Star Rafinerisinde işverenlerin aynı anlayışıyla mücadele ediyoruz. TÜPRAŞ’ın toplusözleşme görüşmesini yürütmek için anlaştığı KİPLAS’ta başkan olan Levent Kocagül PETKİM’de de insan kaynakları müdür yardımcısı görevine devam ediyor. TÜPRAŞ’taki arkadaşların da dile getirdiği gibi TÜPRAŞ’ta TİS görüşmelerinde işverenin tavrı bu kadar sert olmazdı. Tıkanır gibi olurdu ve bir anda açılır ve sonuç gelirdi. Bir önceki sözleşme dönemimizde bizim iş yerimizde yaşananları hep beraber gördük. Şimdi bu tavrı bütün iş yerlerinde göstermeye başladılar.

Ocakta bizim de sözleşme sürecimiz başlıyor. TÜPRAŞ ve PETKİM eylemlilik süreçlerinde bazı farklılıklar var ama ortak olan kısım üretimi tamamen durduramıyor oluşumuz. Şalter indiremiyoruz. Üretimi azaltıyoruz ama o da işvereni çok etkilemiyor, çünkü TİS sürecinin başlamasıyla birlikte işveren de stok yapıyor. Elimizdeki tek koz satışı kesmek. Buradan bakınca TÜPRAŞ’ın elinin bizimkine göre daha kuvvetli olduğunu düşündüğüm yanları var. İki gün o kamyonlar yakıt alamasa Türkiye’de tüm trafik aksayabilir. Şu an Star Rafinerisi de tam anlamıyla devrede olmadığı için TÜPRAŞ’ın sağladığı ihtiyacı tam anlamıyla sağlayamaz. Bu anlamda TÜPRAŞ işçilerinin bu süreçteki hamlelerinin işverene geri adım attırabilme gücü artabilir. Ya da işverene bu anlamda bir baskı oluşturulabilir.

TÜPRAŞ işvereni de tıpkı PETKİM işvereni gibi bu TİS görüşmelerinde 3 yıllık sözleşme dayatması yapıyor. Geçtiğimiz dönem bizde imzalanan üç yıllık sözleşmeye başından beri karşıydık. Çünkü sözleşme süreleri işçi ile sendika arasındaki iletişimi kuvvetlendiren süreçlerdir. Bizim de üç yıl değil iki yıl olsaydı, aynı süreçleri beraber yaşıyor olacaktık. O zaman karşılık verme, dayanma gücümüz de farklı olacaktı. İşçi ile sendika arasındaki bağ daha farklı olacaktı. Bir havzada TÜPRAŞ işçileriyle birlikte bir eylemlilik sürecinde olacaktık. Üç yıllık sözleşme maddi anlamda da ciddi sıkıntı... Ülkedeki ekonomik gidişat o kadar hızlı değişiyor ki üç yıl önce imzalanan zam oranı bugün için geçerli olmuyor. Şimdi biz normalde bir yıl önceki taleple tekrar görüşmeye başlayacağız.

İlk altı ay için yüzde elli gibi bir rakam belirledi TÜPRAŞ işçileri… Bizler sözleşmeleri hazırlarken ilk altı ay için ülkedeki enflasyon oranının iki ya da iki buçuk katı kadar bir oran belirliyorduk. Geçtiğimiz yılın enflasyon oranı yüzde 20’ydi. Bunun iki katı yüzde 40’a denk düşüyor. Bu işverene fazla gibi görünüyor ama aslında protokole uygun bir oran... Kriz öyle bir noktaya getirdi ki bu oranları istemek zorundayız, yoksa borçlu olacağız. Bizim sözleşme sürecimizde enflasyon yüzde on civarındaydı ve maddi anlamda ciddi kayıplarımız oldu.

PETKİM işçisi üç yıllık sözleşmeye imza atmayalım derken tüm bu kayıpları görerek imza atmayalım demişti. O sözleşme döneminde yaşadıklarımız da ortadaydı. PETKİM Azeri ortaklı bir iş yeri. Onlar kendi ülkelerinde yaşadıkları sistemi bizde de uygulamaya çalıştılar. Hükümetimiz de Azerileri sermaye ve sıcak para olarak gördüğü için istediği tüm desteği onlara sundu. Bizdeki genel müdürün bu ülkenin emniyet müdürüne küfür derecesine varan hakaretlerle “alın bunları” demesi bizim ülkemizde yaşanmaması gereken bir durumdu ama göz yumuldu. PETKİM’de geçtiğimiz dönem bu şartlar altında sözleşme imzaladık. TÜPRAŞ’a TOMA’lar gelir mi onun işvereni böyle bir şeye çanak tutar mı tam kestiremiyorum. Hükümetin gücünü ne kadar arkasına alır bunu bilemiyorum. Belki anlaşabilir, önünde bir seçim süreci var...

Şimdi TÜPRAŞ’ta işveren bizde imzalanan sözleşmeyi örnek göstererek işçilere baskı yapıyor. TÜPRAŞ’ta mesele zam talebinden çıktı, temel haklara saldırı sürecine geldi. Biz konuşmalarımızda üç yıla imza atmamalarını söylüyoruz. PETKİM’de üç yıllık sözleşme imzalanınca TÜPRAŞ işvereninin gelecek sözleşme sürecinde üç yılı ilk maddelerden biri olarak önlerine getireceği belliydi.

Aliağa’da işler domino taşı gibi ilerliyor. Mazeret izinleri bizde de sekiz gün. Şimdi TÜPRAŞ’ta bunu üçe düşürmeyi başarırsa ocakta sıra bize gelecektir. Vardiya sistemi konusunda da bizi örnek gösteriyor. İşverenin hesabı bu.

Benim mantığımla bir sözleşmeye başladığın zaman ilk yapman gereken elindekileri korumak ve bunun üzerine ne ekleyebilirim diye düşünmektir. Son olarak da ücret zammında ülkenin ekonomik durumuna bakıp bir oran belirlemektir. Bu üç basamağı doğru ilerletirsen ve imza attırabilirsen güzel bir sözleşmeye imza atmış olursun. Haklarını kaybettin, üstüne bir şey koyamadın, atıyorum yüzde otuzla sözleşme imzaladın. Bu işçiler için bir kazanım olmayacaktır. Ücret zammını bir sonraki sözleşmede telafi edebilirsin ama elindeki hakkı tekrar geri almak çok güç. O yüzden bizim sözleşme sürecimiz de kaybettiğimiz haklarımızı geri almaya dönük olacağı için çok zor geçecek. Üç yıl TÜPRAŞ’ta da imzalanırsa bizim için daha da zor olur. PETKİM işçileri olarak bunun için de dayanışmayı ve birlikte mücadeleyi daha çok konuşmamız lazım. Bir şekilde orada iki yıl olarak kalırsa bizim de elimiz kuvvetlenir.

Büyük şirketler bunu yaptığı zaman küçük işletmeler de aynı şeyi talep ediyor. Büyük üyelere sahip sendikaların yaptığı sözleşmeler ülkede lokomotif görevi görüyor. Bunun bilincinde olarak sözleşmeleri imzalamalıyız. Bu kendi taleplerimize ait bir sorumluluk değil aslında… Bu bölgede buranın lokomotifi, Petrol-İş’te örgütlü olan PETKİM ve TÜPRAŞ işçileridir. Kazandığımız paranın yüzde 60’ı vergiye gidiyor ve biz yüzde kırk ile geçinmeye çalışıyoruz. Bu yüzden adaletli bir vergi dağılımı istiyoruz. Öyle bir siyasetle bizi ayırmaya çalışıyorlar ki kendi emeğimize sahip çıkma mücadelemizi bir kalıba sokmaya çalışıyorlar. Bizim sesimizi bu anlamda daha güçlü ve birlikte ses çıkarmamız gerekiyor.

ÖNCEKİ HABER

MARSU’nun elektriği yine kesildi, Mardin’e su verilemiyor

SONRAKİ HABER

İmamoğlu'dan Yıldırım'a: Ne söylediğini anlamadım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa