Sürgünün çocukları
Nar Bilim Kültür ve Sanat Derneği Başkanı Hatice Yıldız, Çerkes soykırımının 155. yılı dolayısıyla yazdı: Evet, intikam değil adalet istiyoruz...
Hatice Yıldız'ın Beserek köy okulundaki fotoğrafı
Hatice YILDIZ
Nar Bilim Kültür ve Sanat Derneği Başkanı
Kayseri ile Sivas arasında bulunan Uzunyayla'daki Çerkes köylerinden birinde doğdum ben. Uzunyayla 50'nin üzerinde Çerkes köyü ile Türkiye'de en fazla Çerkes nüfusun bulunduğu bölgelerden biri. Köylerin büyük çoğunluğu da Çerkeslerden oluşuyor.
Köye gidip gelen satıcılar ve Türk öğretmenleri saymazsak Türklerle temasım ortaokul yıllarımda oldu. Öğretmenlerimiz "nereli-neci" olduğumuzu sorduğunda Çerkes cevabını alınca yüzlerinde bir memnuniyet ifadesi belirirdi. Çerkesler hem Kafkas Türklerinin bir boyuydu hem de çok saygı duyulan bir toplumdu pek çoğunun nazarında. Ama ben hiç anlayamadım Türk iken neden onlardan farklı bir dil konuşuyor olduğumuzu...
Liseye geçtiğimde Çerkes Ethem'le hain olmuştuk ve o zaman Türk olmadığımız ihanet damgasıyla vurgulanır olmuştu. Üniversite yıllarımda ise Çerkes toplumunun anadil taleplerinin belirginleşmeye başlamasıyla "Kürtler gibi bölücü" olmaya doğru gidiyorduk.
Bütün bunları bir tarafa bırakırsak Çerkesler Türkiye'de yaşayan diğer halkların çoğuna nazaran kim oldukları, nerden geldikleri, nasıl yaşadıkları pek de bilinmeyen bir halk; tavuğumuz ve güzel kızlarımız dışında... Bunun bir sebebi dışarı ile yoğun ilişkiler kurmamaları... Hatta bu sebeple belki Kafkasya'dakilerden bile daha fazla kültürlerine bağlı kalmışlar. Düğünlerimiz, cenazelerimiz, kutlamalarımız hep geleneklerimize uygun olarak yapılırdı. Ancak köyden kente göç ve son yıllarda artan muhafazakarlaşma Çerkes toplumunda da önemli dönüşümler yarattı. Bu durumun tersine internet ve sosyal medyanın gelişimi ise kültürel bir farkındalığı da beraberinde getirdi. Anadil öğretiminin önemi ve tarih bilinci gibi...
Babalarımız "Çerkesçe öğrenip ne yapacaksınız Türkçe bilin, o lazım olacak" diye bizlerle Çerkesce konuşmazken, -çok yetersiz olsa da- şimdi dil bilen aileler çocuklarına anadillerini öğretiyorlar. Ve Çerkes toplumunun hafızasında travmatik bir tarih olan Çerkeslerin anavatanlarından sürgün edildikleri 21 Mayıs 1864 tarihi artık büyük çoğunluğumuz tarafından biliniyor ve anılıyor. Fakat bunlar bu ülkede konuşulan Çerkes dillerinin yok olma tehlikesini, Çerkes kültürünün asimile olma sürecini ortadan kaldırmaya yetmiyor.
Savaşlar ve sürgünler bir halkın ortak hafızasında onarılması mümkün olmayan derin yaralar bırakıyor. Ve her nesil, bu yaraları kapatabilmenin farklı bir yolunu geliştirmeyi deniyor. Ancak yakın kuşakta asimilasyonun derinleşmesiyle bu yara daha görünür hale geliyor toplumun bütününde. “Savaş kuşaktan kuşağa aktarılan travmaların toplum ruhuna işlediği mirastır. Savaşı basitleştirenler onun doğasında var olan soyut acıyı göremezler” diyordu Ercüment Akdeniz “En Güzel Şarkı ” isimli kitabında. 1864 sürgünü de diasporadaki Çerkes toplumunun izlerini kuşaktan kuşağa aktarmaya devam ettiği en büyük travmadır. Tam da bu sebeple daha fazla anlatmalı, daha çok yazmalı, söylemeli ve yapmalıyız.
Evet, intikam değil adalet istiyoruz...
#21Mayıs1864 #circassiangenocide