Kale Kayış işçileri: İşçinin insan olduğunu öğrendik bu direnişte
Kale Kayış işçileri, “Burada el, kol kırılması, çatlaması, kesilmesini artık büyük iş kazası olarak saymıyoruz” diyor.
Vedat YALVAÇ
İstanbul
Geçtiğimiz günlerde patron ve oğlu tarafından darbedilen Kale Kayış işçilerinin direnişi 80’inci gününde. Her gün iş kazasının yaşandığı fabrikada güne “Bugün başıma bir şey gelir mi” endişesiyle başladıklarını söyleyen işçiler, bu koşulların değişmesi için Petrol-İş’te örgütlendiklerini anlattılar. “İşçi sağlığı ve iş güvenliği ne demek, sendikal haklar nedir, işçi hakları nedir ve nasıl savunur”u direnişte öğrendiklerini dile getiren işçiler, hükümetinden mülki amirlerine kadar devlet kurumlarının patrondan yana olduğunu da yaşayarak görmüşler.
2011 yılında Kale Kayış’ta işe başlayan ve işten atılmasının ardından direnişe geçen Gökhan Açar, iş cinayetlerine şahit olan işçilerden. Yoğun ve ağır koşullarda çalıştıklarını, fabrika ortamının yağ, toz içinde olduğunu dile getiren Açar, “Kendim de bir iş kazası geçirdim. 3 ay rapor aldım. Ölümlü iş kazaları da oldu burada. Hepsine tanık olduk. Burada 300 kişi çalışıyoruz, iş kazası geçirmeyen 10 kişidir. Kol kırılır, bacak kırılır, bir yerlerimiz kesilir... İlla her gün bir iş kazası görülür. ‘Şu iş durmasın, şu iş acil yetişmesi lazım’ diye yapılan baskılar çok fazla. Bunun sonucunda da iş kazası kaçınılmaz oluyor” diye konuştu.
KOL KIRILMASINI BÜYÜK İŞ KAZASI SAYMIYORUZ
Akan Yazıcı da, “Her gün birimizin parmağı kırılıyordu, elimizi makineye kaptırıyorduk” dedi ve ellerinde yaşanan iş kazalarına ilişkin video ve fotoğrafların da olduğunu söyledi. İş kazalarının yüzde 90’ının işçilerin yetkin olmadıkları işlere verilmesi nedeniyle yaşandığına dikkat çeken Yazıcı, şöyle devam etti: “10 kişi çalışıyor, yarısı acemi. Usta elemanlar kendi işine mi baksın yanındaki arkadaşı mı korusun? Çünkü makineler çok seri. En ufak hatayı affetmez. Demiri ufalayan makineler, seni kaparsa kemiklerini öbür taraftan kağıt gibi çıkarır. 6 yıldır buradayım. 3 tane ölümlü kaza oldu. Bir arkadaşımızın kolu koptu. Bir arkadaşımız son anda kurtarıldı. Burada kol kırılması, çatlaması, kesilmesini artık büyük iş kazası olarak saymıyoruz artık.” Yetkin olunmayan işlerde çalıştırılmaya itiraz edenlerin cezalandırıldığını anlatan Yazıcı, “Mesela bir arkadaşımın caraskal operatörlük belgesi olmadığı halde caraskala vermek istediler. Kabul etmediği için önce bölümünü değiştirdiler daha sonra da işten çıkardılar” diye konuştu. 45 yaşında 2 çocuk babası olan Yazıcı, her gün işe “Bugün benim başıma ne gelecek, nasıl bir kaza geçireceğim” korkusuyla gittiklerini dile getirdi. İş kazalarının yanı sıra bel, boyun fıtığı gibi meslek hastalıklarının da yaşandığını ifade eden Yazıcı, “Ben de sürekli hastanelere gidiyorum. Kanunen her yıl yapılması gerekirken bugüne kadar yalnızca 2 kez sağlık kontrolünden geçtim” dedi.
ÖLMEK İÇİN DEĞİL AİLEMİ GEÇİNDİRMEK İÇİN İŞE GİRDİM
“Bizim buradaki tek amacımız haklarımızı alabilmek, insanca yaşayabilmek” diyen Satılmış Eserli şunları söyledi: “Ben kolumdan iş kazası geçirdim. Kalender bölümünde kenar kesimi yaptığım sırada elim merdanenin üstünde kaldı ve kırıldı. Halen acısını çekiyorum. Fabrika beni sadece hastaneye götürerek ameliyatımı ettirdi. Onlar da zaten görevleri. Ben babamın evinde iş kazası geçirmedim. İşe geri geldiğimde bölümümü değiştirdiler ancak yeni verilen yerimde de her şey kol yardımıyla yapılıyor. 60 kiloluluk demirler var. İş yapamaz raporu da alamıyorum. Alsam bu sefer de iş bulamayacağım. Yeni evliyim, 1200 lira ev kredisi ödüyorum. 2 ve 3 bin liralık 2 tane de kredi kartı borcum var. Siz düşünün yani, çalışmazsam ne yapacağım?”Henüz 3 ay önce evlenen 2 yıllık İşçi Ramazan Sivriler de fabrikadaki koşullara “Ben Kale Kayış’a ölmek için girmedim, ailemi geçindirmek için girdim” diye tepki gösterdi.
SESİNİ ÇIKARMAZSAN HER GÜN EZİLMEYE MAHKUMSUN
Daha önce hiçbir işyerinde sendikalı olarak çalışmadığını, böyle bir eyleme de ilk kez katıldığını söyleyen 35 yaşındaki Gökhan Açar, “Sendikalı olmanın daha iyi çalışma koşulları sağlayacağına dair sağdan, soldan aldığımız bilgiler ışığında yola çıktık. 3-5 arkadaş Petrol-İş Sendikasına başvurduk. Üyeliklerimizi yaptık, yetki belgemizi aldık ancak patron buna itiraz etti. Sendika içeri girdiğinde işleri istedikleri gibi yürütemeyeceklerini biliyorlardı. Bu nedenle bizlere ve arkadaşlarımıza baskı yaptılar, mobbing uyguladılar. Çalışma yerlerimizi değiştirdiler, mesailerimizi kestiler, bizi asgari ücrete mahkum ettiler. Yine de yılmadık. Sonunda bir bahane uydurarak beni ve arkadaşım Rıfat Erenoğlu’yu işten çıkardılar.”
Direnişin kendilerine birlik ve beraberliği öğrettiğini söyleyen Açar, “Olması gereken de aslında bu yani. Çünkü işçiler birlik olsa dünya yıkılır yani, önünde kimse duramaz” dedi.
TEKER TEKER BİR ŞEY YAPAMAYIZ
“Teker teker bir şey yapamayacağımızı anladık, birleşerek sesimizi duyurmaya çalıştık” diyen Akan Yazıcı da arkadaşlarından ikisinin işten atılması üzerine direnişe geçtiklerini söyledi.
Sonuna kadar gideceklerini belirten Yazıcı, “İşçinin insan olduğunu öğrendik bu direnişte. En önemlisi de içeride ne kadar ezildiğimizi fark ettik. Bu direniş boyunca çok sıkıntı çektik. Çünkü kimseden destek görmedik. Biz sadece kendimiz için değil tüm işçi kardeşlerimiz için de yapıyoruz bu direnişi. Çünkü bir yerlerde sesini çıkarmazsan her gün ezilmeye mahkumsun. Bundan dolayı da elimizden geldiği kadar direnmeye çalışıyoruz” diye konuştu.
SENDİKALAŞMAYA TERÖR DİYE BAKIYORDU
Eskiden sendikalaşmaya “terör” gözüyle baktığını anlatan Halim Öztürk de “Burada haklarımı savunmaya başladığımda devlet karşımıza jandarmayı koydu, ‘Siz bu kapıya gidemezsiniz’ dedi. Ne oldu diye soran olmadı? İçine girdiğin zaman fark ediyorsun, insanların hakkı için mücadele ettiğini öğreniyorsun” diye konuştu.
Fabrikada forklift operatörü olarak çalışan Halim Öztürk de bu direnişle birlikte sendikanın ne olduğunu ve haklarını öğrendiğini söyledi: “Mücadele edince bir şeylerin başarılabildiğini gördük.” 5 yıllık İşçi Satılmış Eserli de, “Sendika insana çok şey öğretiyor. Bu işler birlik ve mücadele ile olur. Bir anda hiçbir şey olmaz” diye konuştu.
BİRLİK OLMADIĞIMIZ SÜRECE...
4 buçuk yıldır Kale Kayış’ta çalışan Serkan Kantaş, “Haklı olduğumuzu fotoğraf ve belgelerle gösterdik. Bu mücadeleyi sonuna kadar da götüreceğiz. Dik durmadığımız, birlik olmadığımız sürece ezilmeye mahkumuz. Biz işçiyiz. Alın terimizle çalışarak patronları yükseltiyoruz. Onlardan istediğimiz tek bir şey var; insan gibi yaşamak, insan gibi çalışmak ve ailelerimize helal bir lokma götürebilmek. Direnişe çıktığımızda nasıl mücadele vermemiz gerektiğini biliyordum. Çoğu arkadaşımız bilmiyordu. Ama artık öğrendik. Bilinçlenmek kolay değil ama insanlar öğreniyor. Tabii ki patron jandarma baskısı var. Ama bu mücadeleyi bırakmayacağız” diye konuştu.
‘10 YILDIR AKP ÜYESİYİM, DİRENİŞTEN SONRA İSTİFA ETTİM’
10 yıldır AKP üyesi olan Halim Öztürk, direnişin ardından partisinden istifa etmiş.
Direniş sırasında AKP’nin işçilere değer vermeyen tutumunu gördüğünü söyleyen Öztürk, değişimin nedenlerini şöyle anlattı: “İnsanları hiçe sayan düşünceye sahipler. Biz aylardır direnişteyiz ve devlet demiyor ki bu insanlar neden direnişe çıktı. Biz sosyal medyadan ve pek çok yerden seslendiğimiz halde bu insanların neden eli kolu sakatlanıyor diye sormuyorlar. Patrona baskı uygulayan yok. Patron bizi burada sindirerek dağılmamızı istiyor ve devlet buna müdahale etmiyor. Bundan gerçekten rahatsızız. AK Parti ilçe yönetimlerine de gittik. Hatta bir arkadaşımız Bakan Süleyman Soylu’nun önünü kesmiş. Bakan da ‘Soylu sözü, halledeceğim’ demiş ama hâlâ ses seda yok. Burada belediye başkanımız var, ona defalarca gidildi, hatta Çağdaş Kent’teki cami açılışında arkadaşlarımız yanına gittiğinde yine mi bunlar şeklinde el işareti yapmış. Bunlar tamamen sermayenin yanında. Az önce de dediğim gibi AK Partiliyim ama bu seçimde oy vermedim. Ama seçim tekrar edildi. Bu sefer İmamoğlu’ya oy vereceğim. Bazı gerçekleri benimle birlikte ailem ve çevrem de görmeye başlıyor. Bunlar fark ediliyor.”
Kamuoyunun ve devletin ilgisizliğinden yakınan Satılmış Eserli de, “Belediye Başkanımız Volkan Yılmaz’ın kapısına gittik. Görüştük. Bizi umursamadı. Burada cami açılışı oldu. Kaymakam, belediye başkanı yine bunlar geldi dediler. Biz size derdimizi anlatmayacaksak kime anlatacağız” dedi.
YILDIRIM VE İMAMOĞLU’YA ÇAĞRI
Mücadeleye sonuna kadar devam edeceklerini söyleyen Petrol-İş Trakya Şube Başkanı Ercan Yavuz da, “İşçi arkadaşlarımız bu mücadelenin sonunda işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarına uygun bir şekilde fabrikada çalışmaya devam edecekler” dedi. Kamuoyu desteğinin eksikliğinden yakınan Yavuz şöyle konuştu: “Tabii bize sizin gibi destek olan gazeteci arkadaşlarımız, basından arkadaşlarımız var. Bunları yok sayamayız. Bir seçim geçirdik mesela ama siyasetçiler bizimle ilgili o kadar vurdumduymaz ki, sanki burada bir direniş yok, hiçbir mücadele yokmuşçasına davranıyorlar. Kimlerin emekten yana olup, kimlerin olmadığını biz biliyorduk ama arkadaşlarımız da gördü. İstanbul’da tekrar bir seçime giriyoruz 23 Haziran’da. Burada Binali Yıldırım’a da, Ekrem İmamoğlu’ya da sesleniyorum; emekten yana kimse yanımızda görmek istiyoruz.”
SERMAYENİN RUTİN SINIF TUTUMUYLA KARŞI KARŞIYAYIZ
İşçilerle direniş alanında bir araya gelen İstanbul Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkiler Bölümünden Doç. Dr. Nilgün Tunçcan Ongan, “Gerek çalışma koşulları gerekse patronun sendika karşıtlığı üzerinden düşündüğümüzde rutin bir kapitalizm tablosu ile yüz yüzeyiz. Çok zor ve tehlikeli koşullarda çalışıyorlar. Çektikleri fotoğraflar bunu çok net gösteriyor. Temel olarak alınmayan işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri nedeniyle direnişte bulunuyorlar. Burada esas mesele şu; patron sendikayı da tanımıyor. Ortada bir sınıf tutumu var. Dolayısıyla ne iyi niyetle ne de acımayla ne de sevgiyle çözülecek bir durum değil. Bir hak talebi var. Bu sorunun ortadan kalkması da, ya da bu görüşmenin eşit koşullarda yapılması da zaten o hak talebi ekseninde ve onun temsil ettiği kurumsal yapı ekseninde sürmesi gerekiyor. Az önce de belirttiğim gibi gerek iş güvenliği koşullarının olmaması, gerek sendika karşıtı tutum, gerekse işçileri bölme çabası çok rutin bir sermaye profili ile yüz yüze buradaki işçiler de. Bunu biz de görmüş olduk.”
İşçilerin direnmeye başladıktan sonra neyin ne olduğunu daha net gördüğünü aktaran Ongan, “Gerek patronun samimiyeti açısından, gerekse haklarının ne olduğunu bu süreçte daha fazla öğrendiklerini söylüyorlar. Dolayısıyla her direniş bir okuldur yaklaşımı bir kez daha burada doğrulanmış oluyor. Önemli olan kararlılıkları tabii” dedi.
PATRON VE OĞLU; İŞÇİLERİ, AİLELERİNİ, ÇOCUKLARINI DARBETTİ
22 Mayıs’ta Garden Et Lokantasında verilen iftar sonrasın patronla görüşmeye giden Kale Conveyor (Kayışları) işçileri, eşleri ve çocukları; Patron Faruk Dağlı, oğlu Ferhat Dağlı ve fabrika yöneticilerinin saldırısına uğradı. Saldırıda bir işçinin 7 aylık bebeği de darbedildi.