“İşte o zaman hak yerini bulacak”
Çocuk yaşta çalışmaya başlamış bir metal işçisi olan Hüseyin anlatıyor…
Fotoğraf: Pixabay
Ahmet AKARSU
Kayseri
Biraz agresif, biraz güleç, en çok da cana yakın bir genç… Ailenin en küçük çocuğu. Üç abisi var. Bir metal fabrikasında işçilik yapıyor Hüseyin. Liseden iki yıl önce mezun olmuş. Babası emekli bir işçi. Fabrikaya başladığı süreci “Babamın yolundan ilerliyorum” diye özetliyor. Ama “Zorlansak da birlik olmak gerek” diyor Hüseyin.
Hüseyin’in yaşantısını konuşmak üzere bir araya geliyoruz. On yaşına kadar köyde yaşadığını söylüyor Hüseyin. “Babam madende çalışmış uzun süre. Çocuk yaşta başlamış işçiliğe. Maden işinin ağır ve tehlikeli olduğundan sürekli bahsederdi. Çocuk olduğumuz için anlamazdık. Şimdi anlıyoruz ne demek istediğini.” diyor.
KÖYDEN ŞEHRE GÖÇ
Hüseyin, babasının çalışma sürecini anlatmaya devam ediyor. Madende yaşanan bir göçük sonucu işçilerden yaralananlar oluyor. O süreçte babası sendikal anlamda bir çalışma sürdürüyor. İşçilerin haklarında kazanımlar yaşanıyor. Ardından babası emekli oluyor. Bir süre çobanlık yaptıktan sonra şehre göçmeye karar veriyor. “Hayal meyal hatırlıyorum o günleri” diyor Hüseyin; “Biz 4 kardeşiz, 3’ü yatılı okudu. Ben yatılı okumadım. Eğitimimiz için babam şehre göçmeyi tercih etti.” diyor.
“Şehre gelince babam çeşitli yerlerde kısa sürelerle inşaatlarda çalıştı, bizi de götürürdü inşaatlara hayatı öğrenirsiniz” diye devam ediyor Hüseyin. “İlkokul yıllarımda futbol ile ilgileniyordum. Kayserispor’un altyapısında top koşturdum. Amatör takımlarda oynadım. Geçirdiğim bir kaza sonucu futbola lise yıllarıma geçmeden son vermek zorunda kaldım” diye ekliyor.
ÜLKÜ OCAĞI SÜRECİ VE MESLEK LİSESİ
Süreç ilerledikçe lise çağlarına geliyor Hüseyin. Alevi olduğunu söylüyor. Liseyi Kayseri’nin en büyük meslek lisesinde okuyor. Hem de döküm bölümünde. “Alevi olduğun için lisede hiç zorluk çektin mi?” diye soruyorum Hüseyin’e. “Lise yıllarında Alevi olduğumu anlatmaktan hiç çekinmedim. Anlatmaya çalıştım. Elbette zorlandım. Fakat ailemin benim hep demokrat bir kişi olmam yönünde çabaları oldu. Tabii Aleviliğin de, ezilmişliğin de etkisi vardır.”
Lisede ülkü ocağına gittiğini söylüyor Hüseyin. “Neden?” diye soruyorum. Kısa ve net cevap veriyor: “Şu an daha iyi anlıyorum nedenini. Lise yıllarımız olduğu için etkilenmeler yaşadım. Arkadaş grubumuz okul çıkışlarında ülkü ocağına gidiyordu. Fakat benim bir yanım hiç gitmek istemiyordu. Arkadaşların etkisi ile bir süre orada bulundum.” diye karşılık veriyor.
Demokrat bir ailenin çocuğu olmasının da etkisiyle ocağa gitmekten vazgeçiyor. Arkadaş ilişkilerinin değişmesi de kuşkusuz etkili oluyor. Babasının yönlendirmesiyle meslek lisesine gittiğini söylüyor Hüseyin. “İleride elinde bir meslek olur.” diyerek babası 4 bin öğrencinin okuduğu Merkez Meslek Lisesine (Kartal) yazdırmış. “Okula dair neler söylemek istersin?” diye sorduğumda Hüseyin söze hemen giriyor, “Okul meslek lisesi. Eğitim sistemi çok yanlış bence. Aldığımız dersler yetersizdi. Hala da öyle… Kültür dersleri yerini atölye derslerine devrediyor. Bir süre sonra bir bakmışsın, Kayseri’nin logar kapaklarını lisede atölyelerde 250-300 liraya döküyor olmuşuz. Ben lisede okurken kendimi bile ifade edemezdim. Nedeninin eğitim sisteminin yetersizliği yüzünden olduğunu düşünüyorum. Ha bir de din kültürü dersi var. Aleviliği kötüleyerek anlatılıyor. Seçmek zorunda bırakılıyorduk. Hep zoruma gitmiştir!” diyor.
“İNSAN YERİNE KONMUYORUZ”
Anatamir’de stajımı yaptım. Şunu gördüm, “Devlet sektöründe özel sektörlere göre koşullar daha iyi” diyor Hüseyin. “Ama özelleştirmelerin oluşu bizlere zarar veriyor” diye ekliyor. Şu anda özel sektörde bir metal fabrikasında işçilik yapmaya devam ediyor. “İşyerinde dikkatini çeken ilk şey ne oluyor?” diye soruyorum. Hüseyin, “İş başvurusu yaparken patronun ve işe alan müdürün yaklaşımını çok sevmiştim. İnsan gibi yaklaşıyorlardı. Ama süreç öyle ilerlemedi. Çalışmaya başlayınca insan yerine konmadığımı anladım.” diyor.
Ne gibi şeylerle karşılaştın diyorum, “Uzun süre çalışıyoruz. Hafta sonu mesailer de oluyor. Elbette bu süreçte paraya çok ihtiyaç oluyor. Cep delik cepken delik… Mesailere gidiyoruz. Bazen de çalışmaktan yorgun, bitkin düşüyoruz. ‘Bu mesaiye de gitmeyeceğim.’ diyoruz. Gitmedin mi? Hemen kapı dışarı ediyorlar. O zaman anlıyorsun insan yerine konmadığını, sadece köle gibi çalışan biri yerine konduğunu…”
“KIDEM FONA DEVREDİLMEMELİ”
Güncel konularla devam ediyoruz sohbetimize… “Kıdem tazminatının fona devredilmesi konusuna dair neler söylersin?” diye soruyorum. Hüseyin, “İşyerinde son süreçte en yaygın konuşulan konulardan birisi buydu. Elbette benim de görüşlerim var. Bu görüşlerimde babamın da etkisi var. İşçiler birkaç gününü kendi maaşı için çalışırken, geriye kalan günleri patrona çalışıyor. Bir de devletten ciddi ödenekler aldığını biliyorum. Bu fon da bizim için değil, patronlar için kurulacak diye düşünüyorum.” diyor. “Neden öyle düşünüyorsun?” dediğimde ise, “Bu ülkede babamın işçiliğinden bu yana işçi için ne yapılmış ki ağabey” diye cevap veriyor. “Elbette patronlara yarayacak. Asgari ücretle eve dönüyorsun. Elinde avucunda bu genç yaşıma rağmen, evli olmamama rağmen bir şey kalmıyor. Evli olup ev geçirenlere helal olsun diyorum. Çok zor bir iş…”
HÜSEYİN’İN HAYALİ ÜNİVERSİTE OKUMAK…
Hüseyin’in bir hayali var. Üniversite okumak… Bu hayalini şöyle özetliyor Hüseyin: “Üniversite hayatını görmek istiyorum. Okuyup çok iyi ücretlerde çalışacağım demiyorum. Sadece bilgi edinmek istiyorum. Bunu gerçekleştirmek için iş sonraları yorgun olsam dahi ders çalışmaya çalışıyorum.”
Hüseyin izinli günlerini ders çalışarak ve kitap okuyarak değerlendirmeye çalıştığını söylüyor. Toplumsal meselelere de duyarsız kalmıyor. 1 Mayıs’a Emek Gençliği ile katılıyor Hüseyin… İşçi bayramında işçilerinin arasında bir şeyler yapmaya çalışan tek parti olarak EMEP ve Emek Gençliği’ne ilgi duyduğunu söylüyor. 1 Mayıs’ın coşkulu geçtiğini gözlemliyor. “Gençliğin enerjisinin fazla oluşu da beni etkiledi.” diyor. “Öte yandan işçilerin birlik olması beni hep etkilemiştir.” diye ifade ediyor.
“İKTİDARIN POLİTİKALARINI DAHA RAHAT GÖRDÜM”
Kayseri 1 Mayıs’ı sırasında bir grup bozkurt işareti yapan gencin “Tanrı Türkü Korusun” sloganı atmaları sırasında epey öfkelendiğini söylüyor Hüseyin: “Ağabey biz işten atılmayı göze alıp 1 Mayıs’a geliyoruz. Bir sürü arama noktasında geçiyoruz. Sürekli kameralar bizi geçiyor. Çantalar didik didik ediliyor. Ama bozkurt işareti yapan gençler elini kolunu sağlayarak alana girmesi beni çok sinirlendiriyor. Devletin kimin yanında olduğunu iktidarın politikalarını daha rahat açıklıyor.” diye ifade ediyor.
“ELBET BİR GÜN ORTAKLAŞACAK”
Son olarak, işçilerin birlik olmasından bahsediyor Hüseyin, “Çoğu zaman haklarımıza yönelik konuşmalar yapıyoruz fabrika içinde. Çoğu işçi patrona karşı öfkeli olduğunu söylüyor. Ama icraata gelince geri planda duruyor.” diyor. “Çünkü evli, çoluğu çocuğu var. İşten atılma korkusu oluşuyor. Zaten işsizlik tavan yapmış durumda. İş bulamama kaygısı içinde yılları geçmiş insanların. Ama ben inanıyorum. Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa diğer gün elbette ortaklaşacak işçiler. İşte o zaman hak yerini bulacak.” diyerek sohbetimizi bitiriyoruz.