Uydurma bencillik ile sistem dönmez
Öte yandan bilimin gerçek ilerleticileri insanın karakteristik özelliklerinin genlerinde olmadığını, bunların yaşanılan çevreden, aileden ve içinde bulunan sistemden öğrenildiği konusunda hemfikir.
Fotoğraf: Pixabay
Meryem SEYYAH
Yıldız Teknik Üniversitesi
Peru’nun kral naibi ile danışmanı, gazeteden ülkenin iflasa sürüklendiğini ve borçlarını ödeyemeyen marabaların toprak ağalarına karşı birleştiğini ve iç savaş tehlikesinin baş verdiğini öğrenirler. Devlet gücünün pekiştirilmesi için toprak ağaları tuz vergisini öne sürerler ancak bu ayaklanmalar yüzünden mümkün değildir. Borçları altında ezilen halk bir de tuz vergisi ödemeye razı gelmeyecektir. Danışman ile kral naibi bu ayaklanmaları bastırması ve tuz vergisinin yürürlüğe konulmasını sağlaması için bir küçük burjuva olan Angelas’ı çağırırlar. Angelas’ın kendince dâhiyane bir fikri vardır. Peru’nun iki halkını birbirine düşürerek yoksulluğu unutturacaktır. Bu saatten sonra yuvarlak kafalı Çuklar anlayışlı ve yumuşak huylu öte yandan sivri kafalı Çikler ise sivri zekalı ve kurnazdır. Tüm sorunların sebebi halkın yoksulluğa mahkûm edilmesi değil, Çiklerin huzuru bozmasıdır. Ne de olsa doğaları gereği kötüdürler. Zaten kafalarına bakınca da bunu rahatça anlayabilirsiniz. *
BİR PARAVAN OLARAK İNSANIN DOĞASI
Yöntem kolay ve işlevseldir. Zira tarih bunun sayısız örneği ile doludur. Krallar ve burjuvalar kendi yarattıkları sorunların kendi lehlerine çözümleri için insan doğasını propaganda etmeye bayılırlar. İnsanın doğasını öne sürerek usulsüzlükleri geçiştirmiş, eşitsizliklerin, ölümlerin ve adaletsizliklerin zaten işin ya da insanın özünde olup değiştirilemeyeceğini savunmuşlardır. Savunmalarını kimi zaman felsefeyi, kimi zaman tarihi, kimi zaman da bilimi çarpıtarak yapmışlardır. Hal böyleyken tüm insanlığın eşit olduğu farklı bir dünya görüşüne genellikle insanın doğası gereği bencil olması, hep daha fazlasını istemesi, aç gözlü olması sebebiyle bu ütopik hayallerin gerçekleşemeyeceği iddiasıyla karşı çıkılmaktadır. Peki insanın, doğanın bilimi ne diyor bu işe? Hepimiz genlerimizde bencillik ve açgözlülük mü taşıyoruz?
Bilim dünyası bu konuda tartışmalı fikirlere sahip. Bir yandan Richard Dawkins gibi insanı sadece birer gen kopyalama makinesi gibi gören ve toplumsal, kültürel olaylardan arındırarak ele alan determinist biyologlar diğer taraftan Steven Rose, R.C Lewontin, Margulis Lynn gibi kültürel evrimin, ortak yaşamın insan üzerinde etkilerini evrimsel sürecimizin bir parçası olarak gören evrimsel biyologlar. Peki nedir bu görüş ayrılığının temel sebebi?
ALTINDA YATAN NEDENLER
R.C. Lewontin “İdeoloji Olarak Biyoloji” kitabında her politik felsefenin bir insan doğası teorisiyle başlamak zorunda olduğunu söyleyerek bugün kapitalist sistem taraftarlığı yapan bilim insanlarının da çalışmalarını aslında yanlı bir şekilde piyasaya sürdüğünü gösteriyor. Tabii kapitalizmin insanların koşulsuz şartsız sisteme ve dayattıklarına inanmasını sağlayacak bir araca ihtiyacı vardır. Zira feodal sistem taraftarlığı yapan rahiplerin “sistem değişmez çünkü insan böyle yaratıldı” ifadesinin kapitalist bilim insanlarının “sistem değişmez çünkü insan böyle evrildi” ifadesiyle benzerliğinin başka açıklaması olamaz. Aynı bilim insanları şaşırtıcı olmayan bir şekilde savaşların sebebini sistemin doğası olarak değil insanın bencil ve açgözlü doğası olarak görüyorlar. Ne de olsa güçlü olan hayatta kalır, büyük balık küçük balığı yutar gibi ifadelerle Sosyal Darwinciliğe çanak tutuyorlar.
Öte yandan bilimin gerçek ilerleticileri insanın karakteristik özelliklerinin (bencillik, açgözlülük, dürüstlük) genlerinde olmadığını, bunların yaşanılan çevreden, aileden ve içinde bulunan sistemden öğrenildiği konusunda hemfikir.
Hep daha fazlasını isteyen, bunun için önüne gelen herkesi sömüren kapitalist bir toplum yapısında bize rekabetçilik, hep daha fazlasını isteme, başkalarını ezerek yükselme dayatılır. Bu dayatmalar ve sistemin içinde barındırdığı başka zorunluluklar insana daha farklı davranmanın olanağını her geçen gün tekrar ve tekrar inandırır. Oysa bizler, yeni dünyamızın eskinin ilkel, bencil duygularıyla değil iş birliğinin ortak yaşamın sağladığı avantajlar ile kurulacağına hemfikiriz.
*Bertolt Brecht’in “Yuvaklak Kafalılar ve Sivri Kafalılar” oyunundan.