TÜPRAŞ işçilerinden mektup: "O maddelerin hiçbirinden vazgeçmeyeceğiz"
TÜPRAŞ işçileri yazdıkları mektupta sözleşme sürecini ve Koç Holdingin tavrını değerlendirdi.
TÜPRAŞ işçileri
Fotoğraf: Evrensel
TÜPRAŞ İşçisi
İzmir
Toplusözleşme nasıl biterse bitsin TÜPRAŞ’ta iş barışı uzunca bir süre sağlanamaz. Bu tavır, tutum ve dayatmalar sözleşmeden sonra da devam ederse hiçbir zaman sağlanmaz. Türkiye’nin en büyük en kârlı şirketi olduğunu hemen hemen her gün gazetelerde görüyor, okuyoruz. İzmit’ten bir arkadaşımızın bordrosunu basına sızdırmaları bizim için bardağı taşıran son noktaydı. Bunu gören insanlar o bordroda yazan ücret nasıl kazanıldı, o ücretin içinde neler vardı bilmezler. Alınan paraya bakarlar ki bu durum normal çünkü daha önce asgari ücretin 5.2 katını aldığımızı da söylemişti şirket yetkilileri. Bilmeyenler için ben açıklamak istiyorum. O arkadaş şirketin şu anda en eskilerinden birisi saat ücretine bakılırsa. En eskilerden biri olmasına rağmen çıplak ücreti 6 bin 800 TL brüt. Dikkat edin brüt maaşı 6 bin 800 TL. Vergileri düşünce alacağı ücret 4 bin ila 4 bin 500 TL’dir. Bu arkadaşa bir ayda 26 adet fazla mesai yaptırmış benim şirketim. Ve ne tesadüf ki o ay ikramiye de almış (yılda 4 kez aldığımız ikramiye o aya denk gelmiş!) Bir de bakım çalışanı olduğu anlaşılıyor, yüzde 20 bakım priminden ve o ay bakım da var, shut down primi de bunu gösteriyor. Önce şunu sorayım bir insan 30 gün içinde 26 gün fazladan nasıl çalıştırılır? Bunun 20 günü, yani o ay hafta içi her gün aralıksız sabah 08.00 de gelip gece 00.00’da çıkmış. 16 saat çalışmış her gün. 6 tane de hafta sonu mesaisi var. Soruyorum kim ister böyle bir çalışma düzenini, şartlarını? Ama bakım olduğu zamanlar ünite bir an önce faaliyete girsin diye işveren, çalışanlarının ne halde olduklarını düşünmeksizin servetine servet katmanın hesabını yapıyor!
Bizler rafineri işçilerine yakışır adil bir ücret istiyoruz. Ailemizden, sevdiklerimizden kısıp fazla çalışmak istemiyoruz. Günde 8 saatten fazla o gazın, kimyasal kokularının içinde ömrümüzü tüketmek istemiyoruz. Artık neredeyse her ay bir arkadaşımızın hastalığa yakalandığı haberini alıyoruz. Ya da yeni emekli olmuş bir ağabeyimizin vefat haberini...
Şu an Türkiye’deki enflasyonun durumunu 10 yaşında çocuğa sorsanız bilir. Böyle bir ortamda bize son teklif edilen zam oranı yüzde 5... Bir de ilk 3 ayda zarar ettiğini açıklamış sevgili işverenim. Şaka gibi... Türkiye’de tekel bir şirketsin, ürettiğini anında satıyorsun ve zarar ediyorsun. Buna kimse inanmaz.
Yine son oturumda, şimdiye dek uzlaşılamayan 3 maddeden istediğiniz birini seçin, kalan ikisi bizim istediğimiz gibi olsun demişler. Onlardan herhangi birini vermek gibi bir düşüncemiz olsaydı iş zaten buralara gelmezdi. O maddelerin hiçbirine dokunamayacaklar, vazgeçmeyeceğiz. Kendi aramızda böyle bir durumda ne olur ne biter, bunların tartışmasını dahi yapmıyoruz.
Genel merkezdeki örgütlenme sekreterimizin bugün TV’ye yaptığı açıklamayı dinledik. “Oldubittiye getirilmek istendiğini hissettiğimiz anda en radikal eylemi de yapma konusunda geri adım atmayacağımızı kamuoyunun bilmesini isterim” dedi. Bizler de artık bunun zamanının geldiğini hatta geç bile kalındığını düşünüyoruz. Bu süreçte en radikal karar dahil, TÜPRAŞ işçisinin onuruna yakışır şekilde aldıkları ve alacakları her türlü kararın arkasında olduğumuzu bilmelerini isteriz.
Bizler tüm işçiler gibi emeğini satarak evlerine ekmek götürmeye mecbur insanlarız. Mecbur olmamız mücadele etmeyeceğimiz anlamına gelmesin, 90 bin üyesi olan örgütlü bir sendikanın mensuplarıyız ve işçi sınıfının kudretinin farkındayız. Birlik olduğumuzda aşamayacağımız engel yok, biliriz... Sözlerime Can Yücel’den bir alıntı yaparak son vermek istiyorum;
Oysa dünya işçilerin omuzları üzerinde durur. Kıpırdasın da gör!
İŞÇİLER GÜCÜNÜ KULLANABİLEN SENDİKA GÖRMEK İSTİYOR
TÜPRAŞ işçisi
İzmir
Eğer bu toplusözleşme, mücadele verilirken söylediğimiz şekilde değil de onların istediği gibi biterse patrona büyük tepkiler oluşur, yapılanları kimse unutmaz ve affetmez. Sendika da altına imza atarsa tepkiden nasibi alır, sendika da itibar kaybeder. Koç Holding aynı zamanda bunun için de uğraşıyor. Bütün işçiler haklarına sahip çıkan ve söylediklerinin arkasında bir sendika görmek istiyor.
Bu tartışma içinde geçen olaylarda Koç Holdingin nasıl bir imaj çizdiğine de tanıklık ettik. Koç Holding bizlere anlattığı ilkeleri çiğneyerek karaladı bizi. Beyazın karşısında siyah gibi durarak, sıradan bir insanın ahlakının kaldıramayacağı çirkinlikler yaptığına tanıklıktır bu. Hepimizi öfke ve hayal kırıklığına sürüklediler.
İlk önce fazla mesaiye kalmış, ikramiye ayı denk gelmiş, bakım zamanında, işçilerin günler ve gecelerce sıcak metallerin, gazların içinde 16-20 saat çalışarak günlerini geçirerek çalıştığı zaman oluşan hem de en eski işe giriş tarihli bir işçinin olan bir bordroyu saçma sapan bir gazetede yayımladı. Gazete yazısı, bordrosu yayımlanan işçinin ne kadar zengin olduğunu, ne kadar çok para kazandığını ima ediyordu. Patronların genel dünya görüşüne uygun olarak halkı nankörlük, yediği kaba pisleyen gibi şeylerle suçlayıcı atıflar vardı. Bu bir insanın asla zenginlikle görgülü olamayacağını gösterir. Bordronun 3. taraflara açıklanmasının hele de izinsiz yayımlanmasının suç olduğunu bile bile yapılan eylem bize göre yönetimden başka kimsenin yapamayacağı bir şey, sadece yönetimde olan bir belge olduğu için. Sendika suç duyurusunda bulundu.
Sonra Sözcü gazetesindeki palavralar ve benzer saldırılar sürdü. Bizlerin özel hayatını kuşatan, ailede, toplumda yaptığımız iş ve kişiliğimiz itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Aynı zamanda bütün itibar Koç Holdingin müşfik ve cömertliğinde toplanılmaya çalışıldı. Herkes, bütün işçiler, gerçekleri gazete ve yazarla açıkça tartışarak protesto ettik, geri adım attılar.
Şirketin genel merkezi Kocaeli’de olduğu için şirket yönetiminin oradaki arkadaşlar ve sendika üzerindeki baskısı ve etkisi de daha fazla. Kocaeli’deki arkadaşlar dik duruşlarıyla genel müdüre de gereken cevabı vermiş, “Öyle demek istemedik” türünde açıklama yapmak zorunda kalmışlar, ama tüm Türkiye’ye yaydılar dediklerini. Biz de burada üniteleri dolaşarak gerçekleri çarpıtanlara gerekli şeyleri söyledik. Koskoca şirketin en tepesindeki genel müdürü üniteleri dolaştı, müdürler sahaya indi toplantı yaptı. Hepsi de işçileri sendikaya karşı kışkırtma sözleri söyledi. Çarpıtılmış, kendine uygun hale getirilmiş yalanlardan bahsettiler. Biz tartışarak gerçekleri anlattık. Büyük bir olgunlukla cevap verdik. Birlik olduğumuzu orada bari görmelilerdi.
İşçilerle sendika arasında bir problem yok, şu an delegasyon ve temsilcilik dahil bütün görevli arkadaşlar uyum ve birlik içindeyiz. Bunların hiçbiri de bizi etkilemedi. Üyeleri sendikaya karşı kışkırtma, kendi arasında ayrıştırma falan kimse inanmadı, çürüttük. Bütün arkadaşlar eylemsellik bekliyor, dediğini yapan, gerekirse gücünü kullanabilen bir sendika görmek istiyor. Bizim mücadelemiz devam ediyor.
İş yerinde bazı arkadaşlar Koç Holdingin neden bunları yaptığını anlamadığını söylüyor. Bizler, MESS, TÜSİAD gibi örgütlerle neler yaptıklarını biliyoruz, Türkiye’deki sendikal hareketin de onların baskısı altında olduğunu da biliyoruz ama işveren yaptıkları ile herkesi şaşırttı. Bir internet sitesi çıkardılar. Hepimiz Koç Holdingin başının altından çıktığını düşünüyoruz. Orada yazan şeyleri müdürler savunuyor. Bizleri iftira ve ithamlarla gözden düşürmeye, yaftalama ile birbirimize yabancılaştırmaya çalıştılar. Sendikayı da sendikacıları da işçileri de hak araması, üretimden gelen gücünü kullanması durumunda terörist ilan ettiler. Terör ve milli güvenlik korkusu salarak devletle karşı karşıya getirmeye çabaladılar. Bununla da ilgili dava açıldı. Davalardan ve hukuktan bir şey beklemek ayrı ama bunlar belgedir.