Hükümet; yine torba yasa şeklinde çıkarmaya çalıştığı yeni düzenlemede elmalarla armutları aynı sepete atarak karıştırmış bunu da şeftali diye pazarlamaya çalışmaktadır.
YASA NE İFADE EDİYOR?
Yasa tasarısı mevcut belediyelerin ve il idarelerinin çalışma tarzlarında önemli değişiklikler getirmektedir.
Öncelikle; 29 İl’de kaldırılan “İl Özel İdareleri” yerine Kurulması düşünülen “Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi” yerel yönetimlerin yapacağı görevleri elinden almakta ve merkezi idarenin kendisine verdiği her türlü görevi yerine getirmekle görevlendirilmektedir. Böylece Belediyelerin gerçekleştirmekte zorlandıkları hizmet ve yatırımların halka rağmen zorla gerçekleştirilmesinin yasal zeminini oluşturmaktadır, yanlışlığa itiraz edeceklere karşı zabıta yerine bol gazlı kolluk kuvvetleri devreye girecektir.
“Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi” hükümetin Uluslararası şirketlerin ülkemizdeki yatırımlarının hızla gerçekleşmesini sağlayacaktır. Maden aramaları, HES’ler, suların satılması, yaylaların, ormanların satılması, sit alanlarının pazarlanması, sahillerin imara açılması vb. alanlarda sıkça göreceğimiz faaliyetler olacaktır.
Belediyelere sağlanmayan destekler bu kuruluşa sağlanacaktır, ayrıca sonsuz yetkiler verilecektir. Çünkü bu kuruluş Valilere bağlanacak ve özel bütçeleri olacaktır ve doğrudan Başbakan’a bağlı çalışacaktır. Yani hükümet üyeleri de saf dışı tutulmaktadır, böylece Başbakan aynı zamanda en büyük işveren haline gelecektir, bunu emperyalist mali güçlerin en büyük ‘taşeronu’ olarak da tanımlayabiliriz.
“Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezi” gerektiğinde diğer illerde de kurulabilecektir.
Sonuç olarak hem belediyelerin yetkilerini ve işleyişini baypas edebilecek, hem de istenildiğinde ‘geçici’ birimler kurarak sonsuz yetkili ‘özel bürolar’ olarak faaliyet yapacaklardır. Bu büroların personeli de ‘özel’ olacaktır.
Şehirlerde yaşayanların şehrin yaşamına katkıları, şehrin gelişimine katkıları, yerel yönetimlerin şeffaflığı, halkın denetimi ortadan kaldırılarak merkezi idare güçlendirilmekte, böylece yerel yönetimler üzerinde ‘merkezi vesayetin’ oluşturulmasının önü açılmaktadır.
Ayrıca; Büyükşehirlere bağlanan yerleşim alanlarındaki ‘koruculuk’ sisteminin devam etmesi, koruculuğun kırsal alandan şehirlere geçirilmiş olması da dikkate değer yeni bir gelişmedir.
Elbette ki belediyelerin ‘Büyükşehir’ olması, beldelerin ve köylerin birleştirilerek yeni ilçeler kurulması, bütün yerleşim alanlarının belediye sınırları içine alınması anlayışına uygundur. Ancak halkın bu konuda aydınlatılması ve ikna edilmesi, yapılacak düzenlemelere katkı sunmasının kanallarının işletilmesi gerekir. Büyükşehir Belediyesi kurulamayan diğer illerin belde ve köylerinin de halkın mağdur edilmeyeceği yöntemlerle belediye sınırları içine alınması en doğru yöntem olacaktır.
Ayrıca belediyelerin güçlendirilmesi, kaynak ve personel açısından desteklenmesi, halkın yönetime daha fazla katılmasının önündeki yasal engellerin kaldırılması gerekmektedir.
Yasa tasarısının önemli bir maddesi de 559 beldenin köye dönüştürülmesi ile ilgili kısmıdır. 2008 yılında yine aynı şekilde bir düzenleme yapılmış ancak belde belediyelerinin köye dönüştürülmesi Anayasa Mahkemesinin kararı ile engellenmişti.
Her iki düzenlemeye bakıldığında iktidar, özellikle 5393 sayılı Belediye Kanunu kapsamındaki belde belediyelerini kapatmak ve köye dönüştürme konusunda ısrarcı davranmaktadır. Kendisinden önceki hükümetlerin cesaret edemediği beldeyi köye dönüştürme işleminde ısrar etmesinin nedeni İMF’ye verilen sözlerdir. Bu konuda ileri sürülen iddiaların temeli yoktur çünkü; bu beldelerin nüfusunun 2000 in altına düşmesi bu beldelerin kabahati olmayıp; ülkede uygulanan sosyo-ekonomik programların sonucudur. Şöyle ki; Örneğin Tokat ilinin toplam nüfusu 1.000.000 iken bunun 600.000 i Tokat'ta, 400.000 i ise İstanbul'da yaşamaktadır ve İstanbul'da ki Tokatlıların Tokat ile ilişkisi de kesilmiş değildir, bu durumda Tokat'ın Büyükşehir olamamasının ve beldelerin sürekli göç vermesinin suçlusu Tokat mıdır ki cezasını da Tokat ili çekmektedir. Diğer ilimizde de durum farklı değildir. Bu durumun sonucu olarak Türkiye'de 559 beldenin köye dönüştürülmesi ve Belediyelerin tasfiyesi söz konusudur.
Elbette ki, iktidar ve emir aldığı güçler açısından çıkarına uygun davranmaktadır, beldeleri kendi kaderine terk ederek şehirlere göçü zorlamaktadır, böylece hem şehirde yaşayan nüfusu artırmakta hemde tüketici sayısını (müşteri) artırmaktadır.
Asıl mesele iktidarın bu saldırılarına ve ‘darbelerine’ karşı ne yapılacağıdır?
43 ile bağlı 559 beldenin köye dönüştürülmesinin ortaya çıkaracağı olumsuzluktan o ilin tamamı etkileneceğinden, beldelerin kalması sorunu da o ilin tamamını ilgilendirmektedir. Onun için 43 ilin halkının vereceği kitlesel mücadele önemlidir, mücadelenin AKP’nin yerel teşkilatlarına, AKP genel merkezine, Parlamentoya, Cumhurbaşkanlığına karşı kamuoyunu aydınlatma ve harekete geçirme çalışmaları, belde ve illerde gösteri ve yürüyüşlerle baskı unsuru olma basın yayın araçlarını kullanma ve yasa tasarını geri çektirme, yasalaştığında geri aldırma, yasalardaki bu duruma yol açan düzenlemelerin kaldırılması gerekmektedir.
Başta Türkiye Belediyeler Birliği olmak üzere Türkiye’nin birçok bölgesinde kurulmuş bulunan yerel yönetimlerle ilgili birlik, dernek ve vakıflarında beldelerin vereceği yaşam mücadelesine destek olmaları varlık sebepleridir.
Belde Belediyelerinin yönetici ve çalışanlarının asli görevi yaşam hakkını savunmalarıdır.
*Kınık/Tokat eski Belediye Başkanı
Evrensel'i Takip Et