09 Haziran 2019 20:35

Sudan’daki vahşetin perde arkası

Bazı analizlere göre Hartum katliamının arkasında Riyad-Abu Dabi talimatı var. Riyad’ın Sudan topraklarını sömürmeye devam etmek isteği vurgulanıyor.

Sudan'da eylemler

Fotoğraf: AA

Paylaş

Ali KARATAŞ
Yusuf ERTAŞ

Geçtiğimiz hafta Sudan’da, başkent Hartum’daki Genelkurmay karargahının önünde oturan onlarca kişi katledildi. Oturanların talebi darbeci cuntanın yönetimi bırakıp bir an önce demokratik bir hükümetin kurulmasıydı. 

Sudan’da bu vahşi katliamın perde arkasında cereyan eden olaylara girmeden önce, olanları kısaca hatırlayalım. Sudan halkı geçen yılın aralık ayında ekmeğe gelen zam nedeniyle ayaklanmıştı. Hareket kısa bir süre içinde “Zamlara karşı hareketten Ömer Beşir diktatörlüğüne yönelik bir harekete” dönüştü. Neticede Beşir, ordunun devreye girmesiyle yönetimi bırakmak zorunda kaldı. Lakin bu sefer halk ve ordu arasında “yönetimde nasıl bir geçiş süreci gerçekleşeceği” konusun ihtilaflar yaşanmaya başladı.
Sudan’daki halk hareketine meslek birliklerinin ve ilerici güçlerin oluşturduğu “Özgürlük ve Değişim Bildirgesi” koalisyonu önderlik ediyor. Bu koalisyonun talebi seçimlere kadar oluşturulacak geçici meclisin sekiz sivil ve üç askerden oluşması ve bir an önce seçimlere gidilmesiydi. Lakin yönetimi devralan Askeri Konsey yani askeri cunta, geçici meclisin yedi asker ve dört sivilden oluşmasını istedi. Askerlerin bu önerisini kabul etmeyen Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri, geçen hafta tekrar genel grev kararı aldı. Genel grevin yanı sıra halk, başkent Hartum’da ordu karargahı önünde oturmaya eylemi yapmaya devam etti. Bunun üzerine askeri cunta, barışçıl bir şekilde oturma eylemi yapan halka gerçek mermilerle ateş açtı ve ülke genelindeki saldırılarla da 100’ün üzerinde kişi vahşice katledildi. 

VAHŞETİN ARKASINDA KÖRFEZ ÜLKELERİ VAR

Sudan’da gerçekleşen vahşetin nedenleriyle ilgili al Araby gazetesinde dikkat çeken bir makale yer aldı. Nur Hamad imzasıyla yayınlanan makale “Sudan ve ajanlarla sömürgeciliğe dönüş” başlığını taşıyor. Makalede başkent Hartum’daki katliamın, Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirliklerinin talimatıyla gerçekleştiği belirtiliyor. Hamad makalesinde, “Lakin burada el Beşir rejimi ile yozlaşmış Arap rejimleri arasında ‘Sudan topraklarını çalmak için yapılan haksız anlaşmalarla’ temsil edilen diğer bir boyut var. Bu boyuttan alacak olursak Sudan’da buğday eken Suudi Arabistan, ülkenin topraklarını ve yer altı sularını sömürmektedir.  BAE’de yayınlanan el İttihad gazetesi, Sudan’da tarımsal alandaki yatırımların yüzde 58’nin Körfez ülkeleri tarafından yapıldığını hatırlatmaktadır” dedi. makalede bu anlaşmaların bir asırlık anlaşmalar olduğuna dikkat çekildi. 

"PENÇE OPERASYONU" DİĞERLERİNDEN FARKLI

Bölgenin diğer bir gündemi de AKP hükümetinin Irak’ta başlattığı ve “Pençe” adını verdiği askeri operasyonu. Ortadoğu’da Türkiye uzmanı olarak bilinen akademisyen Muhammed Nureddin, operasyonundaha önceki Irak operasyonlarından farklı olduğunu yazdı. Nureddin, “Daha önceleri askeri operasyonun tamamlanmasından kısa bir süre sonra ülkeye geri dönülürdü. Ankara, bu kez bölgede kalmak ve orada üç daimi askeri üs kurmak istediğini resmen açıkladı. Yani, Türk kuvvetleri bu sefer geri çekilmeyecek ve kimse ne kadar süre kalacağını bilemeyecek” dedi.

SUDAN VE "AJANLARLA SÖMÜRGECİLİĞE" DÖNÜŞ

Al Nur Hamad
al Araby

Sudan’ın özel jeostratejik konumu ve çeşitlik gösteren doğal kaynakları; yabancı yağma ve hırsızlığın yanı sıra dışardan yatırımları da son derece çekici kılmaktadır. (11 Nisan’da devrilen devlet başkanı) Ömer Beşir; yıllar süren iktidarı boyunca “rejiminin iflas etmesi, cumhurbaşkanı olma ve mal edinmedeki hırsı” nedeniyle Körfez ülkelerinin, Batılıların ve diğer ülkelerin Sudan topraklarına hükmetmesine izin verdi. 
Bazı gelişmekte olan ülkelerin topraklarına yönelik atılan adımlar, nüfus patlaması ve artan gıda güvenliği ihtiyacı nedeniyle son zamanlarda küresel bir fenomen haline geldi. Fakir halkların topraklarının, yozlaşmış yöneticilere verilen komisyonlar aracılığıyla “ellerinden kaçırılması” olgusu “land grabbing” yani arazi kapma olarak adlandırılıyor. Son on yılda, dünyanın her yerinden birçok akademisyen ve aktivist, yoksul ülkelerin ekonomisi üzerindeki bu tehlikeli olguyu tespit etti. 

SUUDİLERİN VE BAE’NIN SUDAN İLGİSİNİN NEDENİ

Bu makale; yukarıda yer verdiğimiz olguya dayanarak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Sudan devrimine müdahale etmesinin ve yolunu kesmek için umutsuz girişimlerinin görülmeyen tarafına ışık tutmayı amaçlıyor.  
Körfez krallıklarının sahip oldukları demokrasi fobisi ve bazı ülkelerin Arap devrimlerini engelleme çabaları, hareketin kendilerine taşınmaması içindi. Lakin burada el Beşir rejimi ile yozlaşmış Arap rejimleri arasında “Sudan topraklarını çalmak için” yapılan “haksız anlaşmalarla” temsil edilen diğer bir boyut var. Bu boyuttan alacak olursak Sudan’da buğday eken Suudi Arabistan, ülkenin topraklarını ve yer altı sularını sömürmektedir. BAE’de yayınlanan el İttihad gazetesi, Sudan’da tarımsal alandaki yatırımların yüzde 58’nin Körfez ülkeleri tarafından yapıldığını hatırlatmaktadır. 

BİR ASIRLIK ANLAŞMALAR

Suudi Arabistan ve BAE, Sudan devriminin demokratik bir sistem kurma hedefine ulaşmasını engelleyen ülkelerdir. Sudan’da ele geçirdikleri toprakları bırakmak istemeyen bu iki ülke, “bağımsız kararlar alabilen halka karşı sorumlu ve yapılan anlaşmaları gözden geçirebilecek” seçilmiş bir hükümeti istemiyorlar. Sudan toprakları üzerine yapılan anlaşmalar, zaman aralığı olarak tam bir asırlık süreyi kapsayan anlaşmalardır. Söylemeye gerek yok, demokrasiyi savunan Sudanlı siyasi seçkinler, Arap ülkelerinden ve diğer dünya yatırımcılarından gelen yatırım tekliflerine karşı çıkmıyorlar. Bunun önemini biliyor ve onu en sıcak şekilde karşılıyorlar. Sudan; ekilebilir araziye ve suya sahip lakin şu anki şartlarda ondan faydalanabileceği imkanlara sahip değil. Ancak bu yatırımların, Sudan halkının yaşamının, toprağının ve suyunun pahasına olmaması çok önemlidir.

SUDANLILARIN KANI ÜZERİNDEN "PARALI ASKERLİK"

Beşir, iktidarda kalmak için tüm manevra kartlarını kaybetmesi, ekonominin çökmesi, kendisinin ve çetelerinin yolsuzlukları nedeniyle son beş yılda Sudanlıların kanı üzerinden “paralı askerlik” yaptı. Savaş lordu Muhammed Hamdan ile birlikte Sudanlı ve Sudanlı olmayan binlerce askeri, Yemen savaşına gönderdi. Bu kirli seçenek; kirliliği ve iki halk arasında uzun tarihi bağlar ve güçlü bir karşılıklı sevgi olması nedeniyle Sudanlıların midesini bulandırdı. İronik olarak “Yemen’de kanlı paralı askerlik”, Sudan’ın komşu Mısır tarafından reddedildi.

CUNTA, EL BEŞİR’İN KENDİSİ

Şimdi halk devriminden yana olduklarını iddia eden Sudan ordusunun üst düzey subayları;  Beşir’in, halkın kanını ve bağımsızlığını dışarıya satmak için oluşturduğu grubun ta kendisidir. “Askeri Cunta”, en başından beri Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın ajandasına göre hareket etmiştir. Beşir’in yerine oturan Savunma Bakanı Awad İbni Ouf tarafından yapılan ilk açıklamada dikkat çekici bir paragraf vardı. Bu paragraf, dış güçlerle yapılan tüm anlaşmaların sürdürülmesini vurguluyordu. Hiç şüphe yok ki bu paragrafın vurguladığı; Suudi Arabistan ve BAE ile yapılan ve halkının kabul etmediği anlaşmalardı. 

RUSYA VE ÇİN NEDEN VAHŞETİ KINAMAYA KARŞI?

Tabii ki Beşir rejimi gibi bir yolsuzluk rejimi, sadece toprak ve kaynakların yağmasıyla kendini sınırlamaz. Bunların yanı sıra Fransa, Çin ve Rusya gibi uluslararası güçler tarafından el konulan altın ve diğer değerli madenler var. Sudan’ın kaynaklarının yağmalanmasına, yolsuzluklara ve rüşvete karıştıkları için hem Çin hem de Rusya, ramazanın yirmi dokuzuncu günü Hartum’daki ordu karargahının önünde oturanların katledilmesi nedeniyle “Askeri Cuntasının BM’de kınanmasına” karşı durdu.

MUHAMMED ALİ PAŞA VE SUDAN

Sudan, kaynakları yüzünden harap oldu. Bu nedenle, her zaman yabancı istilaların hedefiydi. Muhammed Ali Paşa, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde imparatorluğu genişletme ve Nil vadisine tümden hükmetme planı çerçevesinde Sudan’ı işgal etti. Sudan’a karşı askeri harekatın komutanı olan oğlu İsmail’e harekattan tek istediğinin para ve köle getirmek olduğunu söyledi. Muhammed Ali Paşa’nın Sudan’ın işgalinden 78 yıl sonra Sudan, İngilizlerle ortaklaşa Mısır tarafından tekrar işgal edildi. Ülkenin kaynakları İngiltere tarafından yağmalanmaya başladı. İngilizler, Yorkshire ve diğer yerlerdeki fabrikalarını pamukla beslemek için dünyanın en büyük endüstriyel sulama çiftliğini kurdular. 

AJANLARLA SÖMÜRGELEŞTİRME

Sudan, “Ajanlarla Sömürgecilik Dönemi” çerçevesinde Cumhurbaşkanı Beşir ve şu an Askeri Cuntanın eline geçti. Hepsi yeni sömürgecilerin; Çin’in, Rusların, Körfez ülkelerinin ve diğerinin ajanları oldular. Cuntanın mücadeleye önderlik eden “Özgürlük ve Değişim Güçleriyle” yaptığı görüşmelerindeki amacı; Beşir rejiminin yozlaşmış yapısını korumak, mali/idari yolsuzlukla ilgili dosyaların ifşa edilmesini engellemek ve yabancılara iş birliği suçlamasına engel olmak. 
Sudan şu an kavşak noktasında. Ya kaynakları halkının yararına kullanan, hesap verebilirliği sağlayan demokratik bir sistem altında bağımsız bir devlet olacak. Ya da ajanlar vasıtasıyla sömürge bir ülke kalacak.

TÜRKİYE’NİN "PENÇESİ"

Muhammed NUREDDİN
al Halic

On günden daha uzun bir süre önce Türk birlikleri Irak’ın kuzeyinde, Kandil dağlarından Sincar sınırına kadar uzanan bölgede büyük çaplı bir askeri operasyon başlattılar. Savunma Bakanı Hulusi Akar operasyonun hedefini “Bölgede 25 kilometreden daha derin bir alanı kontrol etmek” olarak belirledi.

Operasyon, Türkiye’nin PKK’lilerin ve lider kadrosunun bulunduğu Kandil ile YPG’nin var olduğu kuzeydoğu Fırat arasında iletişimin sağlandığını söylediği bölgeye topçu ve hava bombardımanı ile başladı. Sonrasında bölgeye Türk kuvvetleri girdi.
Bu sürecin, seksenli yıllardan beri devam eden operasyonlardan farkı ne? Türk ordusunun bu sefer planlanandan çok daha derin bir askeri operasyon gerçekleştirmesi. Daha önceleri operasyonun tamamlanmasından kısa bir süre sonra askerler, ülkeye geri dönerdi. Ankara, bu kez “bölgede kalmak istediğini ve orada üç daimi askeri üs kurmayı amaçladığını” resmen açıkladı. Yani, Türk kuvvetleri bu sefer geri çekilmeyecek ve kimse ne kadar süre kalacaklarını bilemeyecek.

Bu durum elbette, ilki 2016 yazında “Fırat Kalkanı” adıyla gerçekleşen Suriye’deki operasyonları hatırlatıyor. Bu operason sonrasında 2018’in başlarında “Zeytin Dalı” operasyonu gerçekleşti. Daha sonra Türk kuvvetleri Suriye’nin sınırında Cerablus, Azez ve Afrin’e kadar olan bölgeye girdiler ve Halep’in kapısı olan el Bab’a kadar vardılar. Türkiye, İdlib vilayetinde doğrudan kontrol görevinde bulunuyor. Sayıları on binlerle ifade edilen ve Türkiye’den başka karadan geçişleri olmayan militanları yönetiyor. 
Kuzey Irak’taki Türk askeri operasyonu “pençe” adını aldı. Ankara resmi olarak “orada kalıcı olmaya ve askeri üsler kurmaya” niyetli olduğunu açıkladı. Ancak ne Bağdat hükümeti ne de bir Iraklı yetkili, hükümetin operasyonla ilgili pozisyonunu açıklayan herhangi bir beyanatta bulunmadı. Operasyonun Bağdat ile eşgüdümlü olup olmadığı belli değil. Bu operasyon; “Türkiye’nin Irak’ın egemenliğini ihlal etmesinin başka bir noktası mı?​” sorusunu akla getiriyor.

Irak eski Başbakanı Haydar İbadi’nin Başika ve diğer bölgelerdeki Türk birliklerinin varlığına ilişkin çıkışından sonra herkes Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meşhur hakaretini hatırlıyor. Irak’ın tavrı sözlü protestoda kaldı. Türk kuvvetleri hâlâ Başika ve diğer bölgelerde.
Bugün aynı senaryo “pençe” operasyonuyla tekrarlanıyor. Bu operasyon PKK’nin varlığının imhasına yönelik bir operasyon. Lakin pratikte daha çok Irak’ın egemenliğini parçalıyor. Sadece Bağdat yönetimi değil Kürdistan bölgesel yönetimi de sessiz.

ÖNCEKİ HABER

Firari Galip Öztürk, Erdoğan'ın Başdanışmanı Türkoğlu'yla görüntülendi

SONRAKİ HABER

Leyla Güven taburcu edildi: Daha güçlü döneceğim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa