Kemal Köroğlu: Sınıf sendikacılığına ihtiyaç var
Genel-İş İzmir 7 No’lu Şube Başkanı Kemal Köroğlu: Sendikalar işçinin mücadele örgütüdür, sendikacılık da bir meslek değildir.
Fotoğraf: Evrensel
Eda AKTAŞ
İzmir
DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikasının İzmir 7 No’lu Şube Başkanı Kemal Köroğlu ile işçilik hayatından sendika yöneticiliğini uzanan mücadele yıllarını ve nasıl bir sendikal anlayışa ihtiyaç olduğunu konuştuk. 16 Haziran tarihinde gerçekleştirecekleri genel kurula nasıl hazırlandıklarını da anlatan Köroğlu, sendikacılığın bir meslek olmadığını, sendikaların işçilerin mücadele örgütü olduğunu belirterek sendikal mücadelenin işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda verilmesi gerektiğini söyledi.
Uzun yıllardır işçilik hayatınız devam ederken 1997 yılında TÜMTİS'de örgütlendiniz. Bize biraz bu süreçten söz eder misiniz?
Sendikal mücadeleyle ilk olarak Bornova Pınarbaşı'daki Ambarlar Sitesinde çalışırken tanıştım. TÜMTİS'te örgütlendiğim dönemde Genel Başkan Sabri Topçu'ydu. Ne mutlu ki sendikal mücadeleyle tanışırken işçilerin sendikanın her alanında söz sahibi olduğunu ve sendikacıların işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda mücadele etmesi gerektiğini, yani kısaca sınıf sendikacılığını Sabri Topçu'dan öğrendim. Ambarlar sitesinde 9 yıl işçi olarak çalıştım. O süreçte Akdeniz Selçuk Ambarında çalışırken 90 günlük bir direniş süreci yaşadım ve bu direnişin sonucu haklarımızı işimi geri kazandım. Daha sonra Gap Kargo’da işe başladım. Bu süreçte TÜMTİS'te işyeri temsilciliği ve şube denetleme kurulunda yöneticilik yaptım. Daha sonra TÜMTİS şubesinde sendikal bürokrasiye takıldım. Sendikal bürokrasi Türkiye'deki birçok sendikada yaşanan bir sorun. Buna karşı da mücadele ettiğim için işten çıkarıldım. 7-8 aylık bir işsizlik sürecinden sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde park-bahçe daire başkanlığında Kürşat taşeron şirketinde işe başladım.
KOMİTELER ÜZERİNDEN ÖRGÜTLENDİK
Kürşat-Vira taşeron şirketlerine karşı işçiler olarak bir direniş başlatmıştınız...
2007 yılında Kürşat taşeron şirketinde işe başladım. 2008 yılında burada örgütlenme çalışması başlatarak nasıl sendikalı olabiliriz ve nasıl belediye şirketine geçebiliriz diye mücadeleye başladık. Toplam 1200 işçi taşeron şirketle çalışmaktaydı. 2008 yılında Kürşat-Vira taşeron işçileri olarak büyük eylemlikler yaptık. 2009 yılına girerken İzmir Büyükşehir Belediyesi önünden 5 Ocak'ta başlayıp 19 Mart'ta bitirdiğimiz 72 günlük bir direnişimiz oldu. 7/24 belediye önünde bekleyerek taşerona karşı mücadelemizi işçi arkadaşlarımızla büyüttük. O dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı bizim mücadelemizi görmezden gelemedi ve bizleri belediye şirketine almak zorunda kaldı. Daha sonraki süreçte ise bir sendikalaşma sürecimiz başladı.
Bize biraz sendikalaşma sürecinden bahseder misiniz?
Sendika örgütlenme çalışması yaparken işyerleri komiteleri üzerinden örgütlenmenin doğru olacağını düşündüğümüz için işyerlerin de komiteler kurduk. Bu komiteleri işyerlerinde çalışan arkadaşların oy verdiği kişilerden oluşturduk. Daha sonra komitedeki arkadaşlarınızla bir üst komite kurarak yürütme oluşturduk ve 2011 yılına geldiğimizde belediye şirketine geçirilerek sendikalı olmayı başardık. Bu mücadele sonucunda İzmir'de DİSK'e bağlı Genel-İş 2 No’lu Şube’yi kurduk. Aslında taşeron döneminden beri işçi arkadaşlarla nasıl doğru bir örgütlenme süreci yaşadığımız da görmüş oldum. Şube yönetimine girmeden önce işçi arkadaşların onayını alarak görev yapacağım belirttim ve bu şekilde 2 No’lu Şube yönetiminde görev aldım.
SADECE İYİ TOPLUSÖZLEŞME YAPMAK YETMEZ
Kurduğunuz komiteler ile sendika kurmuşsunuz. Peki nasıl bir sendikal anlayış olmalıdır?
Sendikacılık doktorluk, öğretmenlik ya da başka bir meslek değildir. Sendikalar işçilerin mücadele örgütleridir. Sendikada sınıf sendikacılığı çizgisini oturabilmek ve gücümüzün yettiği kadar o anlayışla yolumuza devam etmeyi her zaman önemsedik. 2 No’lu Şube’de bu anlayışla sendikal çalışma yürüttük. Biz biliyoruz, birçok sendikacının kürsüye çıktığında ya da normal sohbetinde sınıf sendikasından bahsettiğini. Ama sermayenin siyasetine ve partilerine yedeklenmiş bir sendikacının sınıf sendikacılığından çok uzak olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bu ülkede biz işçilerin hakları kalıcı olacaksa işçi sınıfının kendi iktidarını kurması gerekmektedir ve sendikalarda bu yönde mücadele etmelidir. Elbette mücadelesi sendikacılar iyi toplusözleşmeleri yapabilir ama toplu iş sözleşmelerin kalıcı olabilmesi için işçilerin insanca yaşayabildiği, hakça bölüşebildiği, hakkın, hukukun, barışın, kardeşliğin, dostluğun olduğu bir iktidarın, işçi sınıfının iktidar olduğu bir ülkede ancak mevcut olur. Sendikacılığı meslek olarak görmediğim için 2 No’lu Şube’de hem görev alırken hem de görev bırakırken bunu gözettim. Benim asıl mesleğim işçiliktir. Taşeron döneminde örgütlenip sendika kurarken amacım sendikacı olmak değil taşeronda çalışmamak ve sendikalı bir işçi olarak çalışmaktı. Sendikal çalışmaya ve sendikacılığa bu yönüyle bakmak gerektiğini düşünüyorum. Kısaca işçinin iradesi doğrultusunda verilen görevi yapmak ve yeri geldiğinde aynı irade ile görev bırakmak gerekir.
Şimdi de örgütlenme çalışmasında yürüttüğünüz Bornova Belediyesi ve Ege Üniversitesi işçilerinin örgütlü bulundu Genel-İş İzmir 7 No’lu Şube Başkanısınız. Bu süreci de kısaca aktarır mısınız?
7 No’lu Şube’de görev alırken de aynı şekilde işçi arkadaşlarımızın iradesi ön planda tutum. Bu süreçte şubenin örgütlenme alanında olan bir iş kolunda iş başı yapmam gerekiyor. Aslında o zaman biraz risk aldım. Çünkü İZENERJİ toplu iş sözleşmesi olan, hakları olan ve sendikalı bir işyeriydi. Ama ben bütün riskleri alarak taşeronda işbaşı yaptım ve taşerondaki arkadaşlar ile örgütleme çalışmamızı yürüttük. İşçi arkadaşlarımın kararı ile şube başkanı görevini aldım.
FARKLI SENDİKA ÜYELERİYLE DE BİR ARAYA GELDİK
Bir dönem taşerona karşı mücadele ettiğimiz gibi son dönemde ise KHK ile güvenlik soruşturması ile işten çıkarılmalara karşı mücadele ettiniz.
696 sayılı KHK ile Ege Üniversitesi'nde çalışan onlarca arkadaşımızın fişlenerek iş akitlerinin feshedilmesine karşı direniş başlattık. Başlattığımız direniş yaklaşık bir yıl sürdü ve sonunda birkaç arkadaşımız hariç tüm işçiler işlerine geri döndü. Dönemeyen arkadaşlarımızın da davaları devam etmekte. O dönem farklı sendikaya üye olan ve işten çıkartılan işçilerle de bir araya geldik ve onlarla birlikte mücadele ederek tekrar işe dönmelerini sağladık. Bunlar bizim için bir kazanımdı. Ayrıca yine KHK mağduru olan Metro temizlik işçilerini sendikamız ile buluşturup belediye şirketine geçiş yapmalarını sağladık. İZBAN'da çalışan temizlik işçilerinin taşerondan belediye şirketine geçmeleri için mücadele başlattık.
TİS’E İŞÇİNİN İRADESİ YANSIDI
Geçtiğimiz aylarda Bornova Belediyesi ile TİS imzaladınız. Süreci kısaca anlatır mısınız?
Bütün işçi arkadaşlarımızla yapmış olduğunuz bir çalışma sonucu, işçinin iradesinin ve düşüncesini yansıdığı bir taslak oluşturarak toplu iş sözleşmesini ortaya çıkarttık. İmzaladığımız TİS'te birçok sosyal ve ekonomik hakkın yanı sıra pozitif ayrımcılığa önem verdik. TİS'te madde olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü bütün kadın arkadaşlara izinli olmasına ekledik. Ayrıca bu TİS ile 2020 yılına kadar KHK ile önü kapatılan haklarımıza karşı olumlu adımlar atarak bir sonra TİS sürecine de hazırlık yapmış olduk.
GENEL KURULUMUZDA GÜNDEMİMİZ ZORUNLU BES VE KIDEM TAZMİNATI OLACAK
Zorunlu BES ve kıdem tazminatının fona devredilesi tekrardan gündemde. Buna karşı nasıl bir mücadele örgütlenmelidir?
Açlık ve yoksulluk sınırının belli oldu bir yerde asgari ücretle nasıl geçinildiğini bilmedikleri için bir de zorunlu BES ile tasarruftan söz ediyorlar. Hükümet kendisine yeni sermaye alanları yatarak için zorunlu BES'i gündeme getirdi. Ama biz işçiler sermayeyi beslemeyeceğiz. Kıdem tazminatı işçinin son kalesidir diyoruz. Aslında sermaye son kaleye gelmeden daha fazla mücadele etmeliydik. Kıdem tazminatını gasbettirmemek için mücadele etmeliyiz. Çünkü gasbettirirsek bu ülkede ne örgütlü işçi ne de sendikalar kalır. Sermayenin ve hükümetin emek düşmanı girişimlerini teşhir etmeyi ara vermeden sürdürmeliyiz. Her işyerindeki direnişin, işkolu sendika ayrımı yapmadan her mücadelenin sınıfın mücadelesi olduğu bilincini yaymak, bu amaca uygun olarak yerel mücadeleyi o eylem etrafında “Yeniden örgütlemek” için gerekli girişimleri yapmalıyız.
Bu süreçte şube olarak genel kurula hazırlanıyorsunuz. Nasıl hazırlandığınızı anlatır mısınız?
Bizim şube kongremizde, işçi ve sendikacıların bir araya geldiği her toplantıda yapmamız gereken yalnız sermayenin işçi sınıfına yönelik saldırılarının sayıp dökmek olmamalıdır. Esas olarak kazanılmış haklarımızı nasıl koruyacağımızı ve krizin yükünü sorumlularının üstüne nasıl yıkabileceğimizi tartışmalıyız. Evet yağma ve sömürüye dayalı yandaşları koruyan ekonomik politikaların sonucunda kapitalist kriz giderek derinleşiyor, sermaye ve hükümet faturayı emekçilere ödetmek için olanca gücü ile saldırıyor. Ancak işçiler çaresiz ve seçeneksiz değil. Tersine işçiler, eğer talepleri etrafında birleşerek mücadele ederse, ne patronlar ne de arkasındakiler amaçlarına ulaşabilir. Genel kurulumuzda da gündemimiz zorunlu BES ve kıdem tazminatı olacak. Kıdem tazminatı işçinin iş güvencesidir. Biz bu iş güvencemizi gasbettirmeyeceğiz ve kongremizde bu talep doğrultusunda gerçekleştireceğiz. Kazanımlarımızı nasıl koruyacağımızı, bunun için nasıl mücadele etmek gerektiğini ve sendikaların yan yana gelerek mücadeleyi birleştirmesini tartışacağız. Bunun dışında hem direnişte olduğumuz sürede hem de TİS sürecinde işçi arkadaşlar ile bir araya gelerek kongremizi de örgütlemiş olduk. Bir taraftan örgütlenme çalışmamızı büyüterek 16 Haziran'da, hem de yine Türkiye işçi sınıfı hareketinin mücadelesinde yeri olan 15-16 Haziran Direnişi'nin yıldönümünde şubemizin ikinci olağan kongresini gerçekleştireceğiz.