17 Haziran 2019 13:00

Dönemin işçileri, öğrencileri ve askerleri 15-16 Haziran direnişini anlattı

Teori ve Eylem Dergisinin 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 49. yıl dönümünde düzenlediği panelde, direnişinin 3 ‘cephesinde’ bulunan 3 kişi aynı masada 49 yıl öncesini anlattı.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Uğur ZENGİN
İstanbul

Teori ve Eylem Dergisinin 15-16 Haziran Büyük işçi direnişinin 49. yıl dönümünde düzenlediği panelde, dönemin tarafları bir araya geldi. Hakları için direnen işçi, direnişi kuşatan asker ve gizli tünelden işçilere yardım götüren genç... Dönemin, Sungurlar Kazan Fabrikası Baştemsilcisi Vahit Tulis, Kartal Maltepe’deki 2. Zırhlı Tugay’da Teğmen Atilla Özsever ve İstanbul Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği Genel Sekreteri İhsan Çaralan… 49 yıl önce işçi direnişinin 3 ‘cephesinde’ bulunan 3 kişi aynı masada 49 yıl öncesini anlattı.

1970 yılında gerçekleşen 15-16 Haziran direnişinin kökleri, yasalarda işçilerin grev hakkının olmadığı dönemde Kavel Kablo Fabrikasında 28 Ocak 1963’te başlayan fiili grevle başlayan eylemler silsilesine gidiyor.

Dr. Atilla Özsever o dönemki koşulları şöyle özetledi: Ekonomik dar boğaz yaşanıyordu. Ağustos 1970’te TL dolar karşısında yaklaşık yüzde 60 oranında erimişti. İthal ikame modeli egemendi. Rekabet stoklara yol açtı. İşverenler ücretleri düşürünce sendikaların da işçilerin de tepkisi arttı. İşçi ve öğrenci hareketi yoğunlaşmıştı. 1967’de DİSK kurulmuş, Türk-İş ve sermaye çevreleri de bu gelişmeden rahatsızdı.

"STALİN’İN RUBLELERİNİ NE YAPTIN?"

Özsever ise bu yıllarda genç bir subaydır. 1967 yılında Harp okulunu 4. bitirerek piyade subayı olarak mezun olması nedeniyle Kartal-Maltepe’de görev almak için başvurur. 15 Haziran 1970 günü 22 yaşındadır. 15 Haziran günü işçi eylemiyle karşı karşıya kalışını şöyle anlatıyor: Askeriyeye bir işçiyi derdest ederek getirdiler. Bir asker işçiye sordu, ‘Stalin’den aldığın rubleleri ne yaptın?​’ Stalin 1953’te ölmüş tabii. İşçinin verdiği cevap çok enteresandı, ‘Ben Türküm ve Müslümanım’ dedi. Ben biçare adamın durumuna üzülüyorum, biraz da gözlerim nemlendi.

HAYMAK’A İNTİKAL

Sonra emir geliyor: Haymak fabrikası işçiler tarafından işgal edildi. Birlik intikal etsin.

Fabrika Süleyman Demirel’in kardeşi Şevket Demirel’in ortak olduğu bir fabrika. Özsever anlatıyor: Kariyerlerle (personel taşıyıcı araç) Kartal’a (Haymak’a) gidiyoruz. İşçiler, ‘Ordu-işçi el ele’ sloganlarıyla karşıladılar. Biz fabrikanın etrafını çevirince iş değişti. Genç bir delikanlı kariyerin üstüne çıktı, ‘Vuracaksan vur beni’ dedi. Kariyerden indi. Sivil polisler ve üst rütbe içeri girdi. O akşam geri döndük. Askerlere, ‘Bu işçiler mücadele ediyorlar. Siz de işçi olabilirsiniz. Sakin şekilde olaylara müdahale edelim.’ dedi. Ertesi gün (16 Haziran) işçiler Ankara asfaltından Kadıköy’e inecekler. Vapurlarla Avrupa yakasına geçerek Avrupa yakasındaki işçileri destekleyecekler. Yoğurtçu Parkı'nın orada 3 kariyeri köprüye yerleştirdik. Fenerbahçe Stadının önünde işçiler bekliyorlar. Otosan pankartı var. Ön tarafta kadınlar var. Bizim bölük doğrudan doğruya 1. Ordu Kurmay Başkanı ile bağlantılı. Komutanın emir subayı, ‘Manevra mermisi kullanın’ dedi. İtiraz ettim. ’Komutanım manevra mermisi insan öldürmez. Yaralar ama işçiler bunun farkında olmayabilir. Askerlerimle kol kola girip dağıtalım’ dedim. Binbaşının kafasına yattı. 22 yaşında bir insan olarak hayatımda ilk kez böyle bir şey yaşıyorum. Oyalamaya çalışıyorum. İşçiler barikatı deldi. Parka girdi. Yedek subayımı omuzlarına aldılar. Trafik polisinin arabasını ters çevirdiler. Farklı bakıyorlardı askere ve polise. Askerde ise öğrenci ve işçi hareketine sempati vardı. Akşam sıkıyönetim ilan edildi.

"ARKADAŞ NASIL OLUYOR BU SIKIYÖNETİM?"

Sıkıyönetim ilanından sonra İTÜ Öğrenci Birliğinin toplantısında gündem "sıkıyönetim" oluyor. Şaşkınlık var. Kimsenin sıkıyönetimin ne olduğunu bilmediği anlaşılınca, İTÜ Öğrenci Birliği Genel Sekreteri İhsan Çaralan, “Bozkurt’u (Nuhoğlu) çağıralım” diyor: 1967’de okulda olduğu için 27 Mayıs’taki sıkıyönetimi biliyor.

Çaralan anlatıyor: ‘Bozkurt, arkadaş nasıl oluyor bu sıkıyönetim?​’ diye sorduk. ‘Bir kapıdan biri gelir, alır sizi götürür. Öbür nöbetçi gelince ‘Ya sizi hangi bilmem kim getirdi’ der, bırakır’ dedi. En önemli şey o zaman boykot. ‘20 Haziran’da başlayan sınavları boykot edeceğiz. Bildiriler yazacağız, sınava girmeyeceğiz’ dedik. Askeri cip geldi, adımı sordu. 1-2 arkadaşın daha adını sordu. Onlar yok. Beni Harbiye’ye alıp götürdüler. 15-16 Haziran’da gelen sıkıyönetimin ilk gözaltına alınanı benim. Disipline koydular. Tahtakuruları paraşütle atlıyor! Sokağa çıkma yasağı var. Sokakta yakaladıkları evsiz barksızları getirdiler. Ertesi gün nöbetçi subay çağırdı, ‘Niye geldin?​’ diye sordu. ‘Niye getirmişler seni?​’ diye kızdı, verdi veriştirdi. ‘Üzülmeyin Atatürk de burada yatmıştı. Bu arkadaşı başka yere alın’ dedi. Başkası geldi, ‘Seni general istiyor’ dedi. ‘Sizi ezeceğiz, kökünüzü kurutacağız komünistler’ dedi. Herkes ‘Niye buradasın’ diyor. Ama kimse ‘Sen bu yüzden buradasın’ diye bir şey söylemedi. Askeri mahkemede yedek subay avukatmış, ‘Sen niye buradasın’ dedi. Mahkemede ‘Milleti boykota çağırmışınız’ dediler. Telefonun dinlendiğini o gün öğrendik. 2. gözaltına alındığım sırada harici telefonların dinlendiğini de öğrendik. Telefonların tümü dinlendi. Gençlerin listesi buradan çıktı. O zamana kadar bunu bilmiyorduk.

"SLOGAN DEĞİŞTİ"

İTÜ Öğrenci Birliğinin telefonlarını 15-16 Haziran’a kilitleyen dert halkı bilgilendirmektir.

“Doğrusu 10-15 günlük bir dönem ne eve gittik ne okula gittik” dedi Çaralan, “Öğrenci katılımı 16 Haziran’da daha yoğunluklu olmuştur. Kemal Türkler öğrencileri kastederek, ‘Aranıza anarşistler girdi’ demiştir ama böyle olmamıştır. Katılımımız bildiri dağıtmak biçiminde olmuştur. 16 Haziran günü Kartal’da kortejdeydim. İşçiler de öğrenciler de polisi sevmiyordu. Çatışmadan sonra ‘İşçi-gençlik el ele’ sloganları atılmaya başlandı. Çatışma öncesinde ‘İşçi-asker el ele’ idi. Sonraki işçi hareketlerinde de ordu ile işçi arasına soğukluk girmişti. Gençliğin olumlu bir rolü olmuştur ama biz olmasak da bu hareket olacaktı. O gün gençlerin çok eylem yapmışlığı vardır. ‘Ağabey şuradan değil, buradan yürüyelim’ şeklinde bir katkısı olmuştur.

İŞÇİLER FABRİKAYA TÜNEL KAZIYOR

Vahit Tulis ise 1965’te Bursa’dan İstanbul’a gelmiştir. Öğretmenlikten çıkarılmış, kendi ifadesiyle “Aklı fikri bir fabrikada işçileri örgütlemekte.” “Bütün emeğim sosyalizm için” diyor, “Nitekim Sungurlar’a beni memur olarak aldılar. Benim için dezavantajlı bir şeydi. Ben bunu yendim. Paydosta çıkarken işçilerin üstünü arıyorlardı. Ben de üstümü aratıyordum. Evlere, mahallelere gidiyordum. 3 yıl sonra Maden-İş’i hakim duruma getirdik. Patron beni işten attı bunun üzerine. İşçiler 1 hafta sonra şarteli indirdi, 'Vahit Tulis ve atılan işçiler geri alınsın' dediler. Demir Döküm fabrikası işçileri yardımcı oldu. 15-16 Haziran’da sıkıyönetim ilan edildi. Sonra direnişe devam ettik. İşçiler Haliç’ten sandalla geliyorlar, kazdıkları tünelle fabrikaya girip yardım ediyorlardı. Çaralan ile orada tanıştık. 45 gün direndik. 15-16 Haziran en güzel Sungurlar’da oldu. Sıkıyönetim ilan edildi. Kemal Türklerin konuşmasından sonra biz bırakmadık. Otosan’dan sonra en çok direniş Sungurlar’da oldu. O da tüneli öğrenmeleriyle oldu.

"15-16 HAZİRAN’DA İŞYERİ KOMİTELERİ VARDI, SINIF PARTİSİ YOKTU"

Atilla Özsever 15-16 Haziran’da eylem yoluyla sendikal birlik kurulduğunu söylüyor: Bunun kurulmasında işyeri komiteleri etkili oldu. Adalet Partisine oy veren işçiler, Adalet Partisine karşı eylem içinde oldu. Anayasa Mahkemesi eylem için 'meşrudur' dedi. Birleşik mücadelenin nüveleri atıldı. Eylemin eksik tarafı, eyleme öncülük edecek bir sınıf partisinin olmamasıydı.

İŞBİRLİKÇİ SENDİKACILIĞA KARŞI SINIF MÜCADELESİ

Evrensel Yazarı İhsan Çaralan, 15-16 Haziran’ı bir dönemin işçi hareketinin zirvesi olarak tanımlıyor: 63 yılındaki Kavel grevi önemlidir. Yasa olmadığı için sendikalar grev yapmaya cesaret edemezken grev yapıldı. Türkiye’de grev hakkı toplu iş sözleşmesinde anlaşamayınca çıkar. Siyasi, dayanışma, hükümetin politikalarına karşı mücadele… Grev hakkı yoktur. Kavel eylemleri dönüm noktası olmuştur. Sınıfın kendi talepleri için bir araya gelerek adeta aydınlanma yaşamasıdır. Birçok önemli fabrikada direnişler olmuştur. Tamamı işbirlikçi sendikacılığa karşı sınıf mücadelesidir. İşçilerin aynı zamanda nasıl bir sendika istediği tartışmasıdır. İleri işçilerin Türkiye İşçi Partisine üye olduğu, hatta bazı işçi önderlerinin gençlik toplantılarına katıldığı bir dönemdi. 7-8 yıl içinde işçilerin dönüşümünün etkisiyle ortaya çıkan işçilerdi. Türkiye bir ovaysa gençlik ve işçi nehirleri coşup yükseldiğinde talepler etrafında birleşmiştir. 69’da NATO’ya hayır eylemlerinde de böyle olmuştur. İşçiler ve öğrenciler kendi örgütleriyle bir araya gelmiştir.

ÖNCEKİ HABER

İspanya, Türkiye'deki patriotların süresini 6 ay daha uzattı

SONRAKİ HABER

Trump'ın "Yüzyılın Anlaşması" planı erteleniyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa