Mektup: TİS anlatılırken emekçiler kulak kesiliyor
3 milyon kamu emekçisini ilgilendiren TİS görüşmeleri ağustos ayında başlayacak.
Fotoğraf: Evrensel
Fadime DURSUN
Ses Aksaray Şube
Bu yıl ağustos ayı itibariyle başlayacak olan TİS görüşmeleriyle emekçilerin iki yıllık ‘mecburiyetleri’ belirlenecek. Hastanemizde Sağlık Ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) olarak bir çalışma gerçekleştiriyoruz. TİS taleplerimizi, servislerde çalışma arkadaşlarımızla birebir görüşerek, süreci anlatarak ve sandık kurup oluşan talepleri orada toplayarak belirliyoruz.
Belki şöyle ifade etmekte yarar var; toplu iş sözleşmesinin neyi ifade ettiğini bilmeyen bir çoğunluğun olduğu bir yer olmaya devam ediyor hastanemiz. Böylesine bihaberliğin olduğu yerde, TİS’i daha önce de çokça anlatmaya çalıştığımız bir yerde sorgulamalarımız artıyor elbette. Sonra değişen ve küreselleşen dünyanın içinde sorunlarımıza, haklarımıza ve taleplerimize nasıl böylesine yabancılaşabildiğimizi soruyoruz yine birbirimize. Tüm bu sorgulamalarla haklarımızın peşinde dolaşırken elbet atıyoruz heybemize tarihsel birikimlerimizi. Sağlık ve sosyal hizmet alanının temsilcileri, yürütücüleri, üyeleri ve hak gasplarına duyarsız kalmayan tüm emekçileri olarak yolun neresinden ne öğrenirsek onu birbirimize aktardığımız bir dönemdeyiz. Toplu iş sözleşmesinin neyi ifade ettiğini öğrenmekle beraber emekçilerin alın terinin o görüşmelerde nasıl da görmezden gelindiğini, çalışma bakanının ve yetkili sendikanın bürokratik çıkarlarının nasıl bizim ürettiğimiz sağlık hizmetini hiçleştirdiğini ve kazanılmış haklarımızı nasıl gasp ettiğini biliyoruz artık. Bunların sonucunda bizi sefalete sürükleyen sağlık sistemini de konuşuyoruz. Burada gördüğümüz ve anlamlandırdığımız tek okunur şeyin iş güvencesi kaygısı olduğunu vurgulamak gerekir.
Bugün sağlık alanında atamaların 4+2 ve 4B’li olarak yapıldığı süreçte genç sağlıkçılar ciddi anlamda iş güvencesi korkusu taşırken, emekliliğini doldurmakta olan veya emekliliği geldiği halde ekonomik kayba uğrayacağı için emekliliğini erteleyen emekçiler bunca yılın verdiği yıpranmışlıkla beraber artık emekli olma planı yapıyorlar. 3600 ek gösterge hakkının mecliste malum milletvekillerinin oylarıyla reddedilmesiyle “artık bizi gözden çıkardılar” söylemi oluşuyor. 2018 yılı itibariyle çıkan yıpranma payı yasasının geçmişi kapsamaması ve hakkaniyetle çıkmaması, talepleri karşılamaması üzerine hükümete sitemler devam ediyor.657 sayılı kanunla kadrolu olarak çalışan sağlık emekçileri kendilerinin sözleşmeye geçirileceğinin endişesini taşıyor.
Krizin yansıması olan ücret kesintileri, bir yıldır ödenmeyen ek ödemeler performans sisteminin çürüdüğünü, krizin faturasının da emekçilere ödetildiğini gösteriyor. Kreş hakkının kırıntılarının dahi yok edilmeye çalışıldığı, ücretsiz servislerin kaldırıldığı bir zamanın içinde devlet memurları en önce ekonomik kaygı ve bununla beraber yaşam mücadelesinin içinde olduğunu ifade ediyor. Hayat pahalılığının getirdiklerini sırtında taşıyanların, hal böyleyken bilgiye ve ilgiye ne kadar acıktığı görülüyor. Çünkü arkadaşlarımızın toplu iş sözleşmesini anlatırken merak eden gözlerle bakıp işinin arasında kulak kesildiğini görebiliyoruz.
Kamu alanında taşerondan sürekli işçi kadrosuna geçmiş olan arkadaşlarımızın TİS’e daha fazla ilgi gösterdiğini görmekle beraber sendikalı olmalarına rağmen örgütlenmelerinin nasıl önüne geçildiğine ve kadroya geçmeden önceki haklarından nasıl feragat ettirildiklerine, ücretlerinin açlık sınırını altında kalmasına tepkilerini işitiyoruz. Sendikal örgütlülüğün bugün bir ihtiyaç olduğunu, 2020 yılına kadar beklemek istemediklerini, bu hak kayıplarına artık sabırlarının kalmadığını da söyleyenler oluyor. Toplu iş sözleşmesinde işçilerin de sözü olsun istiyorlar ve uzattığımız formlara taleplerini yazmaktan geri durmuyorlar.
Sağlık alanında nasıl da ayrıştırıldığımızı biz biliyoruz. Bu vardiyalarımızda, nöbetlerimizde çalışırken yaptığımız işlerde, aldığımız ücretlerdeki farkta dahi kendini gösteriyor.
Aslında en önemli değer olduğumuzu anlamaya, anlatmaya ve kuvvetlenmeye ihtiyacımız olduğunu çok net kavrıyoruz. Bugün kitlesel bir mücadelenin gerçekliği bugünden yarına beklentileri karşılamayacak olabilmekle birlikte herhangi bir hak gaspında, çalışırken şiddete uğradığımızda nasıl dayanıştığımızı ve örgütlendiğimizi de gördük ve yaşadık burada birlikte. Şimdi geleceğimize sahip çıkmak için, o dayanışmayı güçlendirmek için canımızı dişimize takmak sözümüz olsun!